Bugün ve geçmişte bu dini pazarlayan şeytanlar gerçek Allah Kelamından uzaklaştırmak için bin bir dereden su getirerek bütün müminlerin ve insanların KUR`AN`I KERİM`den uzaklaştırmak için çabaladılar. Yoksa nasıl insanları köleleştirebilirlerdi ki? Her şeyi ben bilirim, sizler anlamazsınız, Allah`ın kelamını normal insanlar anlamaz diye diye bizleri dinden imandan çıkaran din yolu üzerindeki şeytanlara itibar etmeyin.

 Allah`ın kelamı hür iraden ve aklınla oku diyor, ne olursa olsun oku – anla – sor – soruştur – ondan sonra aklına gönlüne hoş gelirse uygula diyen bir dinden bir kişiye bağlanmaya döndürdüler. Allah`ın kelamı KAMER SÜRESİ 17 – 22 – 32 – 40. Ayetlerde üstüne basa basa tekrar ediyor. Bakın Allah`ın kelamı ne diyor;

Yemin olsun ki, Kur`an`ı kolaylaştırdık da düşünmek için, fakat düşünen mi var?”

Demek ki neymiş Allah`ın kelamı herkesin anlayabileceğini kulları ve bütün varlıklar önünde yemin ederek bildiriyor. Allah`ın yemin etmesini gerektiren ne ola ki! Onun yemin etmesine gerek var mı? Fakat bugün bakınca gerçek kullarına ve insanlığa dikkat etmelerini söylüyor. Bu dini pazarlayan şeytanların din yolu üzerinde gerçek ve samimi inananları kandırabileceğini gördüğünden uyarmak anlamında yemin ediyor. Yine biz kullarını düşünüyor ve Yunus süresi 100 ayetinde;

“Aklını işletmeyenlerin üzerine pislik atarım.”  Yetmez diyor İSRA süresi 36. Ayette ise;

“Bilmediğin ilmin peşinden gidersen o göz, o kulak, o gönül ve bütün uzuvların senden hesap sorar.”

Yani ilim diye size gösterseler bile bu ilmin ne olduğunu hür aklınla önce anla – çöz ve hayırlısı ise uygula yoksa her ilim insanı hayra götürmez.

Gelelim Kur`an`daki kadınlarımıza mesela NİSA SÜRESİ 3 ayete çok eşlilik diyerek bizleri nerelere götürdüler. Bilinen süre şöyle;

“Eğer yetimlerin haklarını gözetemeyeceğinizden korkarsanız size helal olan kadınlardan ikişer, üçer, dörder, nikâh edin ve eğer bu şekilde adaletli olamayacağınızdan korkarsanız, o zaman bir tane veya sahip olduğunuz cariye alın. Sapmamanız için bu daha uygundur.”

Burada Nisa 3. Ayette evlenilecek kadınlardan değil, dünyaya getirilen çocuklardan ya da edinilecek evlatlardan söz edilmektedir. Söz konusu bu ayeti çok evliliğe yormak, yorabilmek için, doğrusu cinnetli olmak gerekir. Tıpkı birçok din adamı gibi dini pazarlamayı ve kendilerine yontmayı bırakın, kadınları bir köle gibi değil onları bir armağan bir güzellik olarak kabul edin.

 “Şayet, öksüz ( kızlarla evlendiğiniz takdirde on)lar hakkında adaleti yerine getiremeyeceğinizden korkarsanız, size helal olan başka kadınlardan, ikişer, üçer, dörder alın. O ( kadın)lar arasında adalet yapamayacağınızdan korkarsanız bir tane alın. Ya da ellerinizin altında bulunan cariyelerle yetinin. Cevr (ve haksızlık) etmemeniz için en uygun olan budur.” Deniliyor.

İşte, yanlış anlam vererek, Müslüman kadınların haklarını 1400 yıldır, ellerinden alan ayet görüldüğü üzere din adamları denilen kişiler, öksüz kızlarla evlenmeyi tasvip etmiyorlar. Neden? Güya onlarla evlilikte adalet açısından büyük risk var. Bu ne demek?  Öksüz kızlar, öksüz olmanın cezasını mı çeksinler? Allah aşkına, bu nasıl mantık? Öksüzle, öksüz olmayanın arasında ne fark var? Adalet, her yerde, her kişi için olmalı değil mi? Çok eşliliğin adaletsizliğe, yol açmasının temel nedeni nedir? Çok eşlilik mi?  Tek eşlilikte adaletsizlik olmaz mı? Adam hak bilmez ise, cariyeye de haksızlık etmez mi?  Ayette, dikkat çekilen yetimler, bize göre anasız, babasız kızlar değildir. Ya kimdir? Başkalarının himayesine muhtaç çocuklar kız veya erkek ne fark eder? 

Nisa 3 ayeti bir de buradan bakın gerçekte ne diyor;

“Yetimlere (çocuklara) karşı adaleti yerine getirememekten korkarsanız evlenmeyin. Eğer evlenirseniz, ikişer, üçer, dörder çocuk edinin. Onlar (çocuklar) arasında adaleti yerine getirmekte zorlanırsanız, bir çocukla yetinin ya da kimsesiz bir çocuk alın” denilmektedir.

Ayet bu iken zavallı din adamları, bu gerçeği, bu mesajı hiç anlamadılar. Burada çocuklara yapılan adaletsizliği vurgulamaktadır.

Nisa  4. Ayette bu din pazarlayan şeytanlar bakın ne diyor;

“Ve aldığınız kadınlara mehillerini yürekten isteyerek verin. Eğer ondan birazını kendileri gönül hoşluğu ile bağışlarlarsa, onu da içinize sine sine yiyin.” Derken; kadınlara mehillerini bir hak olarak verin. Eğer, kendi istekleriyle o mehrin bir kısmından vazgeçerlerse onu da yiyin. Dikkat çekilen, iki, üç, dört çocuklu aileler, iki, üç, dört eşli kocalara yorulmuş. Söz konusu dikkat çekilen kadınlar da, kocaların karılarına dönüştürülmüştür. Yani ayetin kocalara hitap ettiği sanılmış. Yani ayet, evlenecek erkeklerin adına mehir dedikleri bir ücreti karılarına vermelerini ya da gelecekte vermeyi ancak, bunun bir kısmı ya da tümünden vazgeçerlerse, onun da yenileceği düşünülmüştür.  Oysa burada dikkat çekilen kadınlar, evlenip baba evinden ayrılan ya da ayrılacak olan kız evlatlardır. Ayet, ebeveyne hitap etmektedir. Yani kızlara karşı süregelen bir zülüm önlenmeye çalışılmaktadır. Gelin, burada şu din adamlarının komikliklerine bakalım veya zulmüne desek daha doğru olur. Hiç yüce Yaradan böyle şeylere yaraşır mı? Diyorum ki; Ey din adamları, siz eşlerinize böyle ücret mi verdiniz?  Ki verdiyseniz bile, sonunda onu yine birlikte harcamadınız mı? Hani,  Bakara süresi 187 ayette eşler birbirlerinin elbiseleriydi? Yazık, çok yazık değil mi? Şimdi de, Nisa süresi 129 – 130 ayetlerine bakalım:

“129 - Ne kadar isterseniz de kadınlar arasında tam adalet yapamazsınız. Öyleyse (birine) tamamen yönelip ötekini askıda (kocasızmış) gibi bırakmayın.

130 - Eğer arayı düzeltip sakınırsanız, Allah bağışlayan, esirgeyendir. Eğer ayrılırlarsa, Allah bol nimetiyle onların her birini zengin eder. Allah`ın nimeti geniştir. O hüküm ve hikmet sahibidir.”

Adını andığımız bu ayetler de çok eşliliğe izafe ediliyor. Oysa burada sosyolojik bir durum var. Nedir o? Önce erkekler muhatap alınmaktadır. Yani ayetler, gelin, kaynana, görümce, elti ve kardeşler arası kavgaya dikkat çekmektedir. Çünkü erkekler önce, eşine hak verip annesine ya da kız kardeşine haksızlık etmesin. Ya da tersi anlatılıyor. Yani bir haksızlık olmasın. Ayette, sosyolojik olarak adalet sağlanamıyorsa, işte o zaman ayrılın, korkmayın, çekirdek aile olun denilmektedir. Evet, çekirdek aile ve büyük aileler arasındaki olayları din pazarlayan adamalar bunları karı – koca çekişmelerine indirgiyor veya yorumluyor. Böyle olsaydı; hiç Allah onların kavgalarından ötürü, onları zengin eder mi? Tabi ki etmez. Asıl olan şey, her zaman barışçıl olmalarını öneriyor. Çözüm odaklı hareket etmelerini söylüyor.

Ahzap süresi 50. Ayete bakalım;

“Ey peygamber! Mehillerini verdiğin hanımlarını, Allah`ın sana ganimet olarak verdiğini ve elinin sahip olduğu cariyeleri, amcan kızlarından, hala kızlarından, dayın kızlarından ve teyze kızlarından, seninle beraber göç etmiş kızlarını ( özellikle bunları) sana helal kıldık. Bir de, Peygamber kendisiyle nikâhlanmak istediği takdirde, kendisini peygambere hibe eden mümin kadını, diğer müminlere değil, sadece sana mahsus olmak üzere (helal kıldık) muhakkak biz, hanımları ve ellerinin altında bulunan cariyeleri hakkında, müminlere neyi farz kıldığımızı biliriz. (bu şeyler) sana bir güçlük olmaması içindir. Allah mağfiret edendir, merhamet edendir.” Deniliyor. Arkadaşlar, bu ayette de kasıtlı bir anlam kaydırması yapmış bizim din pazarlayanlarımız. Ulemaya göre peygamber eşleri kimlerdir; ücretlerini verdikleri, esire, amca, teyze, hala, dayı kızları, kendini hibe edenler. Acaba diyorum, bu din pazarlayanlar, yargı gününde ne yapacaklar? Şimdi aynı ayete bir de biz bakalım;

“Ey elçi, mehir verdiğin elini, himayende bulunan, amcanın, halanın, dayının, teyzenin kızlarını senimle “ikamete” ayırdık. Bir de sana hiçbir ücret istemeden hizmet edecek kadınları” dikkat edilirse burada bir ikamet konusu anlatılmaktadır. Yani “Resulümüzün ailesi, Ehli Beyti” kadınları söz konusu edilmektedir.

Şimdi Nisa süresi 20. Ayette bakarsak;

“Ve eğer bir kadını bırakıp da yerine diğer bir kadını almak istiyorsanız, öncekine yüklerle dolu mehir vermiş olsanız da içinden bir şey almayın. Ne diye alacaksınız? Bir iftira ederek ve açık bir günah üslenerek mi?” görüldüğü üzere burada da tek eşli aile modeli anlatılmaktadır. Bu konu miras bahsinde de açıkça vurgulanmaktadır. Şimdi gelelim, asıl soruna dini meslek edinenlerin, Kur-an`ı Kur-an`la okumayışlarına hep asırlar boyu bu dini pazarlayanlar, akılla nakil birbiriyle çelişirse diyerek, halkların kafasını karıştırarak saltanatlarını sürdürüp eşsiz zulümlerin öncülüğünü yapmışlardır. Halkın kafası karışsın ki, halk anlayamayıp dinin anlaşılmasını dini pazarlayanların tekeline veya iradesine bıraksınlar. Değil midir ki herkes, her şeyi anlayacaklarsa o zaman bu din pazarlayan adamlara ihtiyaç kalmayacaktır. İşte o zaman sömürü durmaz mı? Halklar özgür, barış içinde yaşamazlar mı? Arkadaşlar lütfen iyi düşünelim

Biri kulağımıza “GÜZEL (iyi niyetle) BAKMAK SEVAPTIR” der bu dini nakil eden ve aklımızı kullanmamızı istemeyenler ise “GÜZELE BAKMAK SEVAPTIRA”  dönüştüren bir zihniyetle karşı karşıyayız.

Zulüm değirmenine su olup sömürüye su taşımayalım. Bu kadar camii ne işe yarar? Allah, Kur-an`da

“Biz size yeryüzünü mescit kıldık” demez mi? “sizden ücret isteyenlerden (maaşlarından) din sormayın!” diye emretmez mi?  Niye, Allah`ın hükümlerine uyulmuyor? Allah aşkına, herkes elini vicdanına koysun, dört bakanlığın bütçesine denk, bu diyanet bütçesi de neyin nesi oluyor? Bu yetmez gibi Cumalarda halktan para toplanıyor. Hani “veren el alan elden üstündü!” sizler niye halka hiç vermiyorsunuz? Kur-an`ı Kerim niye bedava dağıtmıyorsunuz? Din adı altında, vakıflar, Kur-an Kursları, dernekler için toplanan paralar nerelere gider? Hani din kayıtlı bir din ise bu paraları nerelere kayıt ediyorsunuz? Halk neden mutsuz? Sağımızda solumuzda yazıcı melekler var her şeyimizi kayıt ediyor da siz niye hesap vermiyorsunuz? Okuma-yazma bilen her kişi bu Kur-an`ı anlar. Bunu biz demiyoruz, Kur-an`da böyle deniliyor. Doğrusu da bu değil mi? Kur-an`ı ortaçağda ondan önce ki çağlarda (Tevrat, İncil ve Zebur) anlaşılmış da şimdilerde mi anlaşılmayacak? Hiç kimsenin Allah`la kul arasına girmeye bir hakkı yoktur. Herkes aklı kadar sorumludur. Nedir?  Bu Kur-an Kursları?  Oyunla hayata başlayan küçücük çocuklarımız, büyüklerin anlamadıklarını çocuklara ezberletmeye çalışmak ve bilmediği bir dille insanlığa ezber soykırımı yaparak Arap milliyetçiliği yapmak ne dine, ne insanlığa ne de bizi YARATAN ALLAH`a mal etmek en büyük yalandır, günahtır, yanlışlıktır ve şeytanlıkla ve hatta ondan da ötedir. Bütün bu yapılanlar ALLAH`la, Kur-an`ı Kerim`le aldatmaktan başka bir şey değildir.  Dünyanın en güzel canlısına, anlamadığı bir dilden, bu zorbalıkla neyin nesi oluyor? Düşünmüyorlar mı?  Uydum söylentilere diyerek, kendilerini ve de halkları, karanlıkların dehlizlerine, rüzgâr önünde, güz yaprakları gibi, süpürüp giden ölü hayatlar haline gelmiyor muyuz?

 Allah, İsra 36`da “Bilmediğiniz şeyin peşine düşmeyin!” diyerek uyarmıyor mu? Pekâlâ, çocuklar bilmedikleri/anlamadıkları bir dilin peşinden niye sürükleniyorlar? Koca koca adamlar “kolaylaştırın zorlaştırmayın, müjdeleyin nefret ettirmeyin” ayetini, hadisini nereye koyacaksınız? Dünyada da ve ahrette de yatacak yeriniz yok bilesiniz! Hele hele bu yerlerde yaptığınız cinsel taciz olayları

 “TUZ KOKMUŞTUR BEYLER BAYANLAR”

Ahzap süresi 52. Ayetinde Resulümüze;

“Kadınlar, artık sana helal değil. Onları güzel bulsan bile eşlerinle değiştirmen de. Görüldüğü üzere, elçinin eşini bırakıp onun yerine başka bir kadınla evlenmesi yasaklanıyor. Yani haram ediliyor. Bu ayetten sonra Resulümüz bir daha evlenmemiştir. Eğer Resulümüz evlenmiş olsaydı, Rabbine baş kaldırmış olursu. Yani Rabbinin buyruğunu tanımamış olurdu. Yani risalet (elçilik) elinden alınmış olurdu. Yunus süresi 15 ayet vuku bulurdu.

Kur-an`ı Kerimde örtünme ile ilgili açık ayetlere var olmasına rağmen, icma falan olmaz. Biz ulemaya yani icmaya göre değil, Kur-ana göre, hatırlatmada bulunuyoruz. Şimdi gelelim NUR süresi 31. Ayetinde geçen “humür” örtüler kelimesine başörtüleri anlamını verdiler. “humür” kelimesi örtmek anlamına gelen “hamara” kökünden türeyen çoğul bir isimdir. Bunun tekil hali””hamr-örtü” kelimesi, aklı örten alkollü ve uyuşturucu maddeler için de kullanılır.  Nisa süresi 31. Ayetinde bakalım ne diyor;

“Mümin kadınlara da söyle; Gözlerini sakınsınlar, ırzlarını korusunlar, süslerini açmasınlar, kendiliğinden görünen kısmı başka ve örtülerini (veya başörtülerini) yakalarının üzerine koysunlar, süslerini açmasınlar. Ancak kendi kocalarına veya kendi babalarına veya kocalarının babalarına veya kendi oğullarına veya oğullarına veya erkek kardeşlerine veya erkek kardeşlerinin oğullarına veya kız kardeşlerinin oğullarına veya kendi kadınlarına veya kendi ellerindeki hizmetçilerden veya ihtiyacı olmayan erkeklerden veya henüz kadınların avretlerine muttali olmayan çocuklara müstesna. Gizledikleri süsleri bilinsin diye ayaklarını da vurmasınlar.” Hepiniz Allah`a tövbe edin ey müminler! Ki, felah (kurtuluş) bulabilesiniz.

Kur-an bu ayette kadınların başlarını ya da yüzlerini değil, göğüslerini örtmesini salık vermektedir. Görünen kısımlar el, ayak ve yüzler hariç derken bunu açıklamaktadır. Ayaklarını yere vuran bir bayan gizledikleri göğüslerinin hareketleneceğini ima etmektedir. Ayrıca ayette “felyedribne – kapansınlar” ifadesi de dikkat çekicidir. Hadis ve sünnetçilerin yakıştırdığı anlam doğru olsaydı bunun yerine “felyüdnine – indirsinler” ifadesi kullanılırdı. Ahzap süresi 59 da Arapça “hamara” kelimesi ne anlama gelir? Neden Nisa süresi 31`deki “humür-örtüler” kelimesini “humurür-re`s- başörtüsü” olarak topluma takdim edilir. Şimdi Nisa süresi 31 ayetine yeni baştan bir kez daha bakalım;

“Mümin kadınlara, de ki, ölçülü baksınlar. İffetlerini korusunlar. Görünen kısımları hariç, ziynetlerini açmasınlar. Ve örtülerini göğüslerinin üzerine örtsünler.” Çünkü bu ayette baş ve saç sözcükleri geçmez. Kur-an`da örtülmesi gerekli yerler göğüs ve cinsel organlardır. O dönemlerde Araplar giyim-kuşam yeni yeni gelişiyor. Böyle bir tavsiye de normaldir. Araf süresi 20-22 ayetlerin de Hz. Adem ve Hz. Havva yasak ağaca yaklaştıklarında ve yediklerinde görünmeyen cinsel organları ortaya çıkması ve aka bin de ayıp yerlerini örttüler. Görüldüğü gibi burada başını da örttü denilmiyor.

Bugün ortada İslam dini yok. Ya ne var? “SİYASET DİNİ” var. O siyaset ne söylerse halk bunu Allah`ın bir emri sanıyor. Zaten olan da oldu. Kimse Allah kelamını açıp okumuyor.  Gerçek ilim sahipleri ise Allah`ın gerçek kelamını söyleyemiyor. Çünkü diyanetten aldığı maaşa bakıyor. Kula kulluk ediyor. Kuldan korkuyor da Allah`tan korkmayan bir imamlar ordusu ile karşı karşıyayız. Dinin kelamını paraya değişiyorlar… Ne kadar kötü bir zandasın ne kötü karar veriyorsun. Küçük bir hayatı sonsuz bir hayata tercih ediyorsunuz… Sonunuz nece olacak? Farkında mısınız?

Pekâlâ, KADINLARIN DÖVÜLMESİ meselesi var mıdır sence?

Bakın Kur-an`da darp kelimesi geçer. Ancak bu kelimenin birçok anlamı vardır. Dövmek bunlardan birisidir. Ayette dövün kastedilmemektedir. Ya ne deniyor? Oturun, konuşun deniliyor. Nisa 34`de genel de bakalım ne diyor;

“Erkek olanlar, kadınlar üzerinde hâkimdirler. Çünkü bir kere Allah, birini diğerinden üstün yaratmıştır. Bir de erkekler, mallarından infak etmektedirler. Onun için iyi kadınlar, itaatkârdırlar. Allah, kendilerini sakladığı yönden kendileri de gaybı korurlar. Serkeşliklerinden endişe ettiğiniz kadınlara gelince, önce kendilerine öğüt verin. Sonra yattıkları yerde yalnız bırakın. Yine dinlemezlerse dövün, dinledikleri halde incitmek için bahane aramayın. Çünkü Allah, çok yücedir, büyüktür.”

Bir de buradan bakalım;

“Erkekler; kadınları gözetip kollayıcıdırlar. Şundan ki, Allah, insanların bazılarını bazılarından üstün kılmıştır ve erkekler mallarından bol bol harcamışlardır. İyi ve temiz kadınlar saygılıdırlar; Allah`ın kendilerini koruduğu gibi, gizliliği gereken şeyi korurlar. Sadakatsizlik ve iffetsizliklerinden korktuğunuz kadınlara önce öğüt verin, sonra onları yataklarında yalnız bırakın ve nihayet onları evden çıkarın / bulundukları yerden başka yere (güvenilir anne basının evine)  gönderin! Bunun üzerine size saygılı davranırlarsa artık onlar aleyhine başka bir yol aramayın. Allah çok yücedir, sınırsızca büyüktür.” Hatta Nisa 35 ayette ise iki tarafın güvendiği bir akrabanın araya girerek barıştırmasında fayda olduğunu da söyler. GÖRÜYOR MUSUNUZ BİR İNDİRİLMİŞ DİNİ NASIL UYDURULMUŞ DİN HALİNE GETİRİYORLAR ŞİMDİ ANLADINIZ MI? NEDEN OKUMAMIZI İSTEMİYORLAR?

“MÜMİN SÜREKLİ DOĞRUYU ARAYAN, HATAYA ISRAR ETMEYENDİR”

En önemlisi ise daha Resulümüz Hz. Muhammed Mustafa (Allah`ın kulu ve son elçisi) Furkan süresi 30. Ayetinde;

“Resulümüzde: “Ey Rabbim! Kavmim bu Kur-an`ı uzak tuttular!” demekte.”

“Resul de şöyle der: Ey Rabbim, benim toplumum, bu Kur-an`ı terk edilmiş / dışlanmış halde tuttular.” 

Bu iki mealde daha Resulümüz hayatta iken toplumunun nereye gittiğini görüyor ve uyarıyor. Allah`ın kelamını ne olursa olsun dışlamayın her şeyden önce Allah`ın ipine sarılanların felaha (kurtuluşa) ereceğini bildirmektedir.

Casiye süresi 6 ayetinde bakın ne der;

“İşte bunlar Allah`ın ayetleri. Sana onları hak olarak okuyoruz. Artık, Allah`ın ayetlerine inanmaktan sonra hangi söze / hadise inanırlar?  

Yusuf süresi 111 ayetinde ise;

“Yemin olsun ki,  resullerin hikâyelerinde, aklını ve gönlünü çalıştıranlar için bir ibret vardır. Bu Kur-an, iftira yoluyla / yalan isnatlarla uydurulacak bir hadis / söz değildir. Aksine o, önündekini tasdikleyici, her şeyi fasıl fasıl ayrıntılı kılıcıdır. İnanan bir topluluk için de bir kılavuz ve bir rahmettir.

En`am süresi 159 ayetinde;

“Dinlerini parça parça bölüp de, gurup gurup olanlar var ya, senin onlarla hiçbir alakan yoktur. Onların işi Allah`a kalmıştır. Sonra O, kendilerine ne yaptıklarını haber verir.”

Yani dinleri mezhep mezhep, fıkra fıkra ayırarak cemaatlere, şeyhlere dönüşmesini yapanlar Hz. Muhammed Mustafa    (Allah`ın kulu ve son elçisi) Resulümüzle bir ilişkisi yoktur.

Evet kadınlarımız sizler bizler için çok önemlisiniz. Sizlerin cahil kalması bir toplumun cahil kalmasına eşdeğerdir. O yüzden sizlerle uğraşan bir şeytanlar topluluğu ile karşı karşıyayız. Sizlerle uğraşmaları boşuna değil, sonra utanmadan bayan doktor ararlar neden mi? Hanımını kadın doktordan başkası göremez. Fakat bilmez ki kendi koydukları kanunla çocuklar okumadığından doktor olamaz. Sen de böyle hem kendini hem de bizleri yakarsın.

Ayrıca bir toplumda çocuğa en büyük eğitimi annesi verir. Anne cahil kalırsa çocukta cahil kalır. Fakat anne bilgili ise çocuk anneden aldığı ön bilgi ile üzerine koyarak daha bilgili olur. Bu sayede yeni kuşaklar gelişerek toplumları daha iyi bilen bir topluma dönüştürür.

“AKLIN CİNSİYETİ YOKTUR” Kullanmayanı vardır… bir de kullandırtmayanlar vardır... murat akbaş

“EY İMAN EDENLER, ALLAH`IN VAYH ETTİKLERİNE UYUN VE SABREDİN, ALLAH HÜKMETSİN, O NE İYİ HÜKÜM VERENDİR.”

Artık işin ehli olanlar bir araya gelin ve bizleri gerçek ALLAH KELAMINA KAVUŞTURUN. FURKAN SÜRESİ 30. AYETİYLE BAŞ BAŞA BIRAKMAYIN…

Sevgi ve saygılarımla… “AKLINI İŞLETMEYECEK MİSİN?”… ATA MİRASI ULUS… MURAT AKBAŞ

KAYNAKÇA: KUR-AN`I KERİM MEALİ – ELMALILI MUHAMMED HAMDİ YAZIR – SEDA YAYINLARI

SURELERİN İNİŞ SIRASINA GÖRE KUR-AN`I KERİM MEALİ – YAŞAR NURİ ÖZTÜRK – YENİ BOYUT

BEN YÜKSEL MERT –ATATÜRK`TEN ÖZÜR DİLİYORUM – ALİ EKMEL OKUR – TOGAN YAYINCILIK