Çağdaş bir cumhuriyet kurmak demek, milletin insanca yaşamasını bilmesi, insanca yaşamanın neye bağlı olduğunu öğrenmesi demektir.” Diyen Mustafa Kemal Atatürk’ün tanımı ile Türkiye Cumhuriyet’inin kuruluşunun 96’ıncı yılını büyük bir coşku içince kutluyorum.

2016 yılından sonra; lise mezuniyetimin ardından, her 29 Ekim’de birkaç şey düşlerim. Düşlerimi biraz da buraya serpiştireyim.

Bu 29 Ekim’de de;

Ayağımda kırmızı ayakkabılarım

Elimde bir bayrak

Üzerimde siyah beyaz baskılı bir Mustafa Kemal Atatürk portresi olsa...

Arkadaşlarım ile uzunca kuyruklu, kalabalık bir sırada olsam

En önde bir bando takımı olsa

Her adımımı o günün verdiği gururdan dolayı daha sert bassam

Okuldan çıkıp, sokaklardan caddelerden geçip balonlarla, bayraklarla, Atatürk fotoğrafları ile süslenen ihtişamlı bayram yerine kadar yürüsek

Annem bando seslerini duyunca cama çıksa

“Çıktık açık alınla, on yılda her savaştan; on beş milyon genç yarattık her yaştan.” Diyerek anneme bayrak sallasam. O da camdan beni seyretse...

Bayram yerine ulaştığımızda, bütün akrabalarım beni izlemeye gelse

Haftalarca ezberlemeye çalıştığım şiiri çıkıp haykıra haykıra okusam

Hemen yanı başımda ellerini bağlayıp gözleri dolmuş şekilde bakan babamın gururu da bayramın cabası olsa...

...

Artık annem cama çıkmıyor.

Duyacağı bando sesi yok!

Sokaklalar da bando eşliğinde yürüyen çocuklar yok!

Meydanlarda kutlanan bayramlar yok!

Babalar çocuklarının okuduğu şiirlere okul bahçesinde tuzu kuru şahit oluyor.

Yani sizin anlayacağınız, Cumhuriyet Bayramının üzerine koca bir örtü serilmeye çalışılıyor. O kadar büyük bir örtü bulunabilir mi? Bilemiyorum...

...

Keşke yine 30 Ekim acı ile uyansam.

Anneme ayaklarım acıyor dediğimde, “Dün çok sert vurdun ayaklarını yere”dese...

Ve keşke yine aynı coşku olsa. Olsa da ayaklarımızı yere hızlı hızlı vursak. Gururumuza ve sevincimize hâkim olamasak.

...

İnsanın değerlerini kaybettikten sonra “iyi ki” deyip kurduğu cümleler vardır. “Eskiden vardı onlar. Biz tatmıştık o duyguları” gibi...

Çünkü değerleri yitiren toplumlarda bütün “iyi ki” lerin sebebi; geçmiştir. Geçmişte olanlar, geçmişte yapılanlar, geçmişteki insanlar...

Bizim toplumumuzun da geçmişine duyduğu büyük bir özlem var.

Görmediğimiz, hissetmediğimiz, yaşamadığımız ama bizleri özlemin derinine sürükleyen bir insan; Mustafa Kemal Atatürk var.

Getirdiği yenilikler var.

Adımlarıyla - atılımlarıyla tarihe yön veren ve talihimizi değiştirenlerin resmi var zihnimizde.

Tabii onun ve beraberindeki cesur yüreklerin getirdiklerini, günümüzde hiçe sayanlar da...

Cumhuriyet törenlerinin yasaklandığı bir dönemdeyiz. Atatürk’ü, Cumhuriyeti unutturmaya, Osmanlı’yı da gerçekte olmadığı gibi aktarmaya çalışılan bir zihinlerin bulandırıldığı dönemde...

İşte bu nedenle geçmiş daha kıymetli, daha sahip çıkılası!

...

Mustafa Kemal Atatürk, cumhuriyetin onuncu yılı kutlamalarının yapıldığı 29 Ekim 1933 tarihinde verdiği 10. Yıl Nutku’nda, bu günü en büyük bayram olarak nitelendirmiştir.

Cumhuriyet Bayramı en büyük bayramdır.

Cumhuriyet karşılığı gericiliktir!

Resmiyetten kalksa da yaşamak istediğimiz bazı anlar, hala daha değerini korumaya devam ediyor.

Cumhuriyet çocuklarında ellerinde meşaleler.

Kırmızı beyaz her yer.

Kalpte olan sevgi, zihinde olan fikir, resmiyete geçmese değişir mi?

Her ne olursa olsun bizlere Laik ve çağdaş bir devlet, aydınlık bir gelecek bırakan Mustafa Kemal Atatürk’e ve beraberinde canla başla mücadele veren güzel yüreklere saygımızı, minnetimizi coşku içerisinde sunmaya devam ediyoruz. ...

Değişen tek şey yılların rakamları olacaktır.

“Türkiye Cumhuriyetiilelebet payidar kalacaktır.”

İstanbul Times  / Hande Balcan