Zafer Divanı ile 100 Yüze İmza ve Söyleşi programına konuk olan şair Zafer Acar, şiire İstanbul dışarısında yöneldiğini ve İstanbul'a geldiğinde de şiir yolculuğunun birçok arkadaşından farklı geliştiğini anlattı. Zeytinburnu Kültür ve Sanat Merkezi’nde okurlar ve genç şairlerle buluşan Acar, yaşadığı deneyimi şöyle özetledi: “Şiire şair üzerinden yönelmem lise yıllarında Necip Fazıl'la oldu. Sezai Karakoç'la tanışınca modern şiiri de tanımış oldum. Şiirin heceyle yazılacağını, başka türlü yazılamayacağını zannediyorduk. İstanbul'a geldiğimde kafamla şiirle ilgili birçok şey oluşmuştu. Kendi kendime arayıp buldum çoğunlukla. Geldikten sonra birilerinden etkilenip şiirimi değiştirme gibi bir durum söz konusu olmadı. Üniversitede kendi dergimiz vardı. Orada amatörlüğümüzü atmış olduk. On sayı dergi çıkarmışızdır oradan geriye bir, iki şiir kaldı. Yedi İklim'de 2000 yılında şiirlerim yayınlanmaya başlandı, mutfağına sonradan girdim.”

“Anadolu'da daha heyecanlı oluyor bu işler. Ulusal bir dergide şiir yayınlamak Anadolu'da çok büyük bir olay. Gençsiniz ve bu kabul edilmiş olma anlamına geliyor. Dergiyi takip ediyorsun, şiir yayınlanmış mı, yayınlanmamış mı günlerce merakla bekliyorsun. Yayınlanmadığında bir buruklukla eve dönüyorsun.” şeklinde konuşan Acar, İstanbul’a geldikten sonra Yedi İklim'in mutfağına girdiğini ve orada bulunmanın ufkunda bir açılma sağladığını söyledi. Dergi ortamlarının şair ve yazarlar için son derece besleyici olduğunun altını çizen Zafer Acar, “Dergide sürekli değerli abilerle bir araya geliyorsun, onları dinliyorsun, sorular soruyorsun. O ortamlarda olmadan pişmek, edebiyatın kuşaktan kuşağa eski şairlerden günümüze kadar aktarılan geleneğini edinmek,  kitaplardan öğrenmek mümkün değil. Okuyarak bazı şeyler öğrenebiliyorsun ama okuyarak yüzmeyi öğrenememek gibi yazmayı da tam anlamıyla öğrenemiyorsun. Senden önceki şairlerle oturup kalkmanın şöyle bir faydası var senin şiirinin boşluğunu görüyorlar ve sana yönlendirmelerde bulunuyorlar.” dedi.

Usta çırak ilişkisinin tek taraflı olmaması gerektiğine de dikkat çeken Zafer Acar, sözlerine şöyle devam etti: “Sadece ustalar çıraklara ustalık yapmaz bazen çıraklar da ustalık yapabiliyor. Birçok arkadaşımız benim şiirime dokunmuştur. Önerileri oluyor ve bu önerilere de dikkat kesilmek zorundayız. Ustalar yeni nesille bir arada olmadıklarında hızla eskiyorlar. Yeni jenerasyonun özel bir dili, bakışı, dünyayı algılayışı var. Bundan kopmamak lâzım.

Sanatta diri kalman, yeniyi sürekli yakalaman ve önüne geçmen gerekiyor. Gerçek şairler, sanatkarlar zamanın önünde şeyler söyleyenlerdir. Bugün Necip Fazıl’ın, Nazım Hikmet’in eskimemesinin, Sezai Karakoç’un yaklaşık 40 yıldır yazmamasına rağmen günümüze söyleyecek sözlerinin olması biraz da bu görmeyle ilgili. 100 yıl sonraya kalacak adam bugün çok iyi olduğu için değil yüz yıl sonraya da sözleri olduğu içindir.”

GELENEK ŞİİRİMDE DENEYSEL BİR UNSUR

“Kanlı Canlı Şiir” adlı kitabında 1950 sonrasının şairleri üzerine yazdığı değerlendirmelerini bir araya getiren Aykut Nasip Kelebek de “Sanatla uğraşan herkes kendisinden önce o yoldan geçmiş insanların yardımına gereksinim duyar. Şiir yazıyorsun bir takım eksikliklerin var ama bunun adını koyamıyorsun. Ustana gösterdiğin zaman o doğrudan sana bu eksikliklerini söylüyor. Sana gerek teknik, gerek biçim, içerik anlamında önerilerde bulunuyor ve senin de eksiklerini tamamlaman şiirde yol alman daha çabuklaşıyor. Usta şairin genç şaire katkıları sadece teknik anlamda değildir. Okumalar anlamında da ustaların gençler üzerinde çok ciddi bir pay sahibi olduğunu düşünüyorum.” şeklinde konuştu.

Aykut Ertuğrul’un “Geleneğin modern şiire nasıl yansıması gerektiğini düşünüyorsun?” sorusuna cevap veren Zafer Acar,

“Gelenekle ilgili söylenecek yeni şeyler var mı? Bu konuya kafa yoran o kadar çok şairimiz, yazarımız olmuş ki. Bunun en bilinen ismi Sezai Karakoç. Geleneğin şiirimizde nasıl işletileceği ile ilgili örnekler de vermiş. Divan şairlerinin gül mazmununu dönüştürerek yeniden nasıl yazılabileceğini bize göstermiş. Bu anlamda benim yaptığım çok yeni bir şey yoktur. Asıl cesareti Sezai Karakoç göstermiş. Geleneği acayip bir şekilde kucaklamış. Gül Muştusu, Hızır’la Kırk Saat bunun örnekleri. Kıssaları ve menkıbeleri alıp dönüştürmeyi başarmış. Aslında bu da modern bir tavır.” diyerek kendisinin de bu çizgide ilerlediğini kaydetti. Acar, “Benim gelenekten el almam Sezai Karakoç’la bağlantılı. Bu yapılan batılı anlamda da modern bir şey. Postmodernizmin içinde imkân olarak gelenekten faydalanma da var. Komple geleneğin içine sıkışmıyorum. Eğer şiire serbestle başladıysanız ve modern bir şiir yazıyorken geleneksel bir şiir yazıyorsanız o deneysel olmalı. Modernle başlayıp geleneği onun içerisinde eritmeye çalışıyorsan o zaman o muhafazakarlık değil o şairin şiiri içerisindeki deneyselliktir. Gelenek benim şiirimin içinde deneysel bir unsur olarak duruyor.” şeklinde konuştu.

 

Editör: TE Bilisim