Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, bugün Türkiye ekonomisinin sağlam makroekonomik temelleriyle, büyük bir kamu borcu ve finansal kriz altında ezilen Avrupa ekonomilerinden kendini ayrıştırdığını belirterek, ''Artık başta cari açığın düşürülmesi ve reel sektörün rekabet gücünün artırılması gibi yapısal bazı sorunlara yoğunlaşmak için imkan ve kabiliyetlerimizi teşvik etmek zorundayız. Şimdi bu konuyla ilgilenmemiz gerekmektedir. Bu bağlamda yenilik kapasitesini artıracak mikro reformlara ağırlık verme zamanı gelmiştir'' dedi. 

Cumhurbaşkanı Gül, himayesinde Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) tarafından Turkcell stratejik ortaklığında Haliç Kongre Merkezi'nde düzenlenen Türkiye İnovasyon Konferası'nın açılışında yaptığı konuşmada, yüksek oranlı büyümeyi gerçekleştirebilmek için bütün gayretlerin toplam faktör verimliliğini artıracak reformlara yoğunlaştırılmasının önemine işaret etti. 

Bu verimliliği artırmanın en etkili yolunun da inovasyon, araştırma ve geliştirme faaliyetlerine ağırlık verilmesi olduğunu kaydeden Gül, TBMM'nin açılışında yaptığı konuşmada da bunun altını özellikle çizdiğini anımsattı. 

''Türkiye'nin cari açıklarını ve zayıf taraflarını gidermenin yolu, bütün alanlarda faktör verimliliğini artırmaktan geçer'' dediğini belirten Gül, faktör verimliğini artırmanın yolunun da konferansta tartışılacak konular olduğunu anlattı. 

Türkiye'nin bilgi ekonomisine dönüşmesi için son yıllarda atılan adımları takdirle karşıladığını, özelikle Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığının kurulmasıyla Türkiye'nin milli inovasyon sisteminin artık amiral gemisinin de belli olduğunu ifade eden Gül, şöyle konuştu: 

''Bu konuda yapılacak bütün çalışmaların bir koordinasyon içerisinde, belli bir stratejiye oturtulduğu ortaya çıkmaktadır. Şimdiye kadar bu konuda bir noksanlık vardı.

Bundan dolayı büyük bir memnuniyet duydum. Bakanlığın başına 'bilim' kelimesinin getirilmesi, başlı başına önemli bir işarettir. Türkiye, 2001 krizinden sonra gerçekleştirilen kapsamlı reformlar ve kararlı ekonomik politikalarla makroekonomik istikrar ve hızlı büyümeyi büyük ölçüde başarmış bir ülkedir.

Bugün Türkiye ekonomisi sağlam makroekonomik temelleriyle, büyük bir kamu borcu ve finansal kriz altında ezilen Avrupa ekonomilerinden kendini ayrıştırmıştır. Artık başta cari açığın düşürülmesi ve reel sektörün rekabet gücünün artırılması gibi yapısal bazı sorunlara yoğunlaşmak için imkan ve kabiliyetlerimizi teşvik etmek zorundayız. Şimdi bu konuyla ilgilenmemiz gerekmektedir. Bu bağlamda yenilik kapasitesini artıracak mikro reformlara ağırlık verme zamanı gelmiştir.'' 
     
''Güven ve istikrar ortamı'' 
     
Cumhurbaşkanı Gül, işletmelerin araştırma, geliştirme, inovasyon, tasarım ve markalaşma yeteneklerini ve becerilerini artırmaları için her türlü desteğin verilmesinin önemine işaret ederek, ''Türkiye'nin bir yandan bilgi üreten, diğer yandan ürettiği bilgiyi ticarileştiren ve yurt dışına ihraç eden bir yapıya kavuşmalıdır. Bu şekilde dönüşüm geçirmiş bir ekonomi, gerek ekonomik istikrar gerekse ödemeler dengesiyle ilgili sorunlara karşı en güçlü teminattır'' diye konuştu. 

Son yıllarda yakalanan güven ve istikrar ortamının, ülkeye orta ve uzun vadeli programlar hazırlama imkanı verdiğini, bu mevzuda bir süre önce uzun yıllardır ihtiyacı hissedilen Sanayi Stratejisi Belgesi'nin uygulamaya konulmasını takdirle karşıladığını belirten Gül, bu belgenin temel hedeflerinden birinin de Türkiye'yi orta ve yüksek teknolojili sektörlerde üretim, teknoloji ve ihracat üssü haline getirmek olduğunu aktardı. 
     
''Milli inovasyon sistemi nasıl olmalı'' 
     
Ünlü iktisatçı Friedrich List'in, bugünkü Alman ekonomik mucizesinin ve Avrupa Gümrük Birliği'nin fikir babası olduğunu, sanayi ve teknolojik politikalarını ortaya koyduğu anlayışın herkes için yol gösterici olduğunu kaydeden Cumhurbaşkanı Gül konuşmasını şöyle sürdürdü: 

''Milli inovasyon sistemimiz başta hükümet olmak üzere özel sektörün ve akademik camianın etkin eş güdüm ve işbirliğini sağlayacak bir vasıfta olmalıdır.

Bunun altını tekrar çiziyorum. Eğer bütün paydaşlar arasında bir eşgüdüm söz konusu olmazsa o zaman kaynakların da etkin bir şekilde kullanılmadığını görüyoruz. O bakımdan son dönemde alınan kararları doğru olarak gördüğümü bir kez daha ifade etmek isterim.
 
Özellikle üniversitelerde bilgi üretim süreciyle reel sektörün gerçekleştirdiği araştırma, geliştirme ve üretim süreçlerinin entegre hale getirilmesiyle bu faaliyetlerin kamu tarafından yönlendirilmesi ve desteklenmesi hayati önem taşımaktadır.
 
Türkiye'de söz konusu faaliyetlerin koordinasyonu ve desteklenmesi bakımından da umut verici gelişmeler yaşanmaktadır. Geçen sene araştırma ve geliştirme harcamaları 2000 yılına göre 3 kat artarak, 9 milyar lirayı aştı. Aynı dönemde araştırma-geliştirme harcamaları yurt içi hasılanın yüzde 84'üne ulaşmıştır ki, binde 48'den binde 84'e ulaşmıştır.

Yani yüzde 1'e ulaşmak üzeredir. Gelişmiş ülkelerde bu oran yüzde 2 olarak bilinmektedir. Bizim de hedefimiz 2023 yılında, Cumhuriyet'in 100. yılında yüzde 3 gayrisafi milli hasılamızın yüzde 3'ünü araştırma ve geliştirmeye harcamayı hedeflemiş vaziyetteyiz. Artış trendi de bu istikamette gitmektedir, inanıyorum ki, bunu gerçekleştireceğiz.'' 

Cumhurbaşkanı Gül, 2010 yılında tam zamanlı ve eş değer ARGE personeli sayısının 82 bine, araştırmacı sayısının ise 64 bine ulaştığını ifade ederek, bu rakamların 2000'li yıllardaki sayıların yaklaşık 3 katı olduğunu söyledi. 

Gül, 2009 yılında ilk defa özel sektörde tam zamanlı çalışan ARGE personeli sayısının yüksek öğretimde çalışanların sayısını geçtiğini bildirdi 
Kaynak: aa