Meclisin açılışında konuşan Kuveyt Başbakanı Şeyh Nasır El Muhammed El Sabah, geçen hafta yapılan seçimde iyi bir demokratik performans sergilediklerini ve medeni bir imaj çizdiklerini söyledi ve meclise seçilen yeni vekilleri tebrik etti. Başbakan El Sabah, Kuveyt meclisine ilk kez girmeye hak kazanan kadın vekillere yönelik ise bütün milletvekillerinin bireylerin güvenleri ile seçildiklerini söyleyerek bu seçimlerde kadınlarının oyunun tarihi önemde olduğunu belirtti. Meclis ve hükümet arasında işbirliği ve uzlaşmanın gelişmesini umduğunu vurgulayan El Sabah, ekonomik ve ticari alanda gerçekleşecek gelişmelerin Kuveyt'in ekonomik aktiviteleri güçlendirerek sosyal yaşamı ve insan haklarını geliştireceğini belirtti. 16 Mayıs'ta yapılan seçimlerden 4'ü kadın 50 milletvekili seçilmiş, Kuveyt'in ilk kadın bakanı Masume Mübarek, liberal kanattan Asil El Avadi, kadın hakları savunucusu Rola Daşti ve öğretim görevlisi Selva El Casır, Kuveyt'in ilk kadın milletvekilleri olmuştu.

Türkan Saylan’ın cenaze namazını kıldıran emekli müftü İhsan Özkes: “Bazı insanlar ‘entelektüel, çağdaş’ diye isimlendirdikleri kesimin dinden imandan haberleri yok zannediyorlar. Bu insanlar da inançlarına bağlı ve kendi bilgileri çerçevesinde dinlerini yaşıyor, kendilerine yapılan ‘kâfir’ yakıştırmasından çok rahatsız oluyorlar.”

‘İnançlıyım’ diyen insana ‘kâfirsin’ diyemezsiniz

Türkan Saylan’ın cenaze namazını kendisinin vasiyeti dolayısıyla kıldıran eski müftü İhsan Özkes, tartışmaların odağında yer aldı. Saylan’la Beyoğlu Müftülüğü sırasında tanıştığını söyleyen Özkes, kendisinin dinî bir vecibe olarak cenaze namazı kıldırdığını söylüyor. Dindar kesim içindeki marjinal insanların laik kesimdeki insanları İslâmdan daha da uzaklaştırarak onları günah işlemeye sevk ettiğini söyleyen Özkes, İslâmın huzur dini olduğunu söylüyor. Kendisinin 1999’da DSP, 2002’de CHP’den aday olduğu yolundaki eleştirilere ise, “Şu anda siyasî bir tarafım yok, beni 52 yıllık hayatımın birkaç ayı ile değerlendirmeyin” isteğinde bulunuyor.

Türkan Saylan’ın cenazesini kıldırmakla eleştirileri aşan tepkiler aldınız. Kendinizi nasıl hissettiniz?

Dinler arası diyalog deniliyor, ancak hâlâ biz içimizdeki insanlarımızla barışık değiliz. Alevî-Sünnî, Kürt-Türk, laik-antilaik gibi kamplaşmalar içindeyiz. Farklı görüşlerdeki insanların birbirini anlamama sorunu var. Bu sorun insanların kültürlerini besledikleri okudukları kitaplardan ve gazetelerden, seyrettikleri televizyon programlarından, oturdukları mekânlardan kaynaklanıyor. Dün, ben Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’ndeydim. Yeni başkan Çelikel’in de bulunduğu masaya Saylan için hazırlanmış helva geldi. Çelikel, Saylan’ın ‘yedisi’ dolayısıyla helva yaptırdıklarını söyledikten sonra, “Yedinci günü hesaplamak için öldüğü günden, mi yoksa defnedildiği günden mi hesap edilir?” dedi. Ben de İslâmiyet’te yedisi, kırkı gibi bir uygulamanın olmadığını; ölüleri anmak için her günün yeterli olduğunu söyledim. Çelikel, “Helva yiyoruz, üç ihlâs bir Fatiha mı okusanız acaba?” dedi. Ben de “Öyleyse hep beraber okuyalım” dedim ve herkes içinden üç ihlâs, bir Fatiha okuyarak Saylan Hanım’ın ruhuna bağışladı.

Size eleştiriyi aşan tepkiler veren insanlar bunları duyunca belki şaşırabilirler?

Bazı insanlar ‘entelektüel, çağdaş’ diye isimlendirdikleri kesimin dinden imandan haberleri yok zannediyorlar. Bu ülkenin bir geçmişi, tarihî duruşu var. Bu insanlar da inançlarına bağlı ve kendi bilgileri çerçevesinde dinlerini yaşıyorlar. Ülkemizde sayıları milyonları bulan bu yapıdaki insanların kendilerine yapılan ‘kâfir’ yakıştırmasından fevkalâde rahatsızlık duyduklarını biliyorum. Bu tür yakıştırmalar insanî açıdan olduğu gibi, İslâmî açıdan da yanlıştır. İman kalple tasdik, dille ikrardır. Fıkıh kitaplarında yazılır ki dille ikrar imanın aslından değildir, kalple tasdik yeterlidir. Saylan’ın ‘Yasin’ okuduğunu biliyorum, 1983 yılında umreye gittiği basına yansıdı. Bunun yanında cenaze namazıyla ilgili vasiyette bulunuyor. Bunlar İslâm emaresi değil mi? İmam Hambel’e atfedilen “Biz bir kişinin yüz hareketinden 99’u küfre biri imanına delil olsa, biz onun imanlı olduğuna hükmederiz” sözü kitaplarda yazılıdır. Bu tür sorunları çıkaran muhafazakârlar değil, dindarlar içindeki fanatik gruptur. “Müslümanım” diyen bir kişiyi kâfirlikle suçlayan İslâmî kesimin ya dini bilmeme sorunu var, ya da İslâmı kendi çıkarlarına göre kullanma sorunu vardır. Benim hayatım dinî vazifelerde geçti. Din adına yapılan yanlışları ve sömürüleri görüyorum. Bunların yanlış olduğunu söylemek durumundayım.

Örnek verir misiniz?

Türkan Saylan’ın geçmişte inanç açısından kullanmış olduğu tehlikeli sözlerinden hareketle onun imansız olduğuna hükmetmek. Biz biliyoruz ki, hidayet Allah’ın elindedir. Her insan hayatı içinde şirke düşme durumu yaşayabilir. Dindarlar içinde, din dışı olduğu halde, din gibi algılanan şeyler var. İnsanların günlük hayatlarında İslâma uymayan, ama inançlarında yer etmiş öyle hurafeler var ki, inanç açısından tehlikelidir. Din adına hareket ettiklerini söyleyen bazı insanların din dışına ittikleri insanların hareketlerini tesbit ederken kendi içindeki din dışılıklara neden kulak asmazlar?

Toplumumuzda kendini eleştirme konusunda büyük sıkıntılar var, öyle değil mi?

Acımasız bir durum var. Son zamanlarında ‘cenaze namazım kılınsın’ diyen birinin namazını kıldıran kişiyi suçlamak mümkün mü? Öyle abuk şeyler konuşuldu ki aleyhimde...

Sizin söylediğiniz gibi, bu eleştirelere sebep olan şeylerden biri Saylan’ın dinî konulardaki aşırı konuşmaları olabilir mi ?

Ben ağzından bizzat duymadım, söylemiş de olabilir. Kişinin eksilerini görürken artılarını da göreceksin. Peygamber Efendimiz imansız atfedilen kişi için atfeden kişiye “Kalbini yarıp baktın mı?” diyor. Bir kişi ‘inançlıyım’ diyorsa kimsenin ona ‘inançsızsın’ deme hakkı yok. Allah hidayeti kime vereceğini sana sorarak mı tesbit edecek, haşa! Çok yanlışlıklar var!

Bazı radikal kesimin hareketlerinden yola çıkarak bütün Müslümanları suçlayan laik bir çevre de var ama?

Pireye kızıp yorganı yakmamak lâzım. Diyanet İşleri Başkanı Bardakoğlu, benim konuşmalarımın doğruluğuna vurgu yapan bir açıklama yaptı. Muhafazakâr kesimden bir çok insan tavrımdan dolayı beni tebrik etti. Burada sorun dini bilenlerin sorunu değil; dini bilmeyen veya bilerek kullananların sorunu. Ben cenazede altı âyet, beş hadis okudum. Alkışlanan âyetler ve hadisler. Benim o konuşmada kendime ait bir yorumum hemen hemen yok gibi.

NTV’ye yaptığınız açıklamada “Siz onlara ölüler demeyiniz, onlar ölü değillerdir” diyorsunuz... Burada şehitlik kast edilmiyor mu?

Cenaze’de okuduğum âyetler, “Allah’tan geldik Allah’a gideceğiz”, “Her nefis ölümü tadacaktır” “Bize döndürüleceksiniz” âyetleridir. Cenazede ‘Kurtubi’ tefsirinde yer alan şairin “Gerçek ölü ölerek istirahata çekilen değil, gerçek ölü hayattayken ölü dirilerdir” sözünü okudum. Ben şehitliği kast edecek birşey söylemedim. İnsanların eserleriyle yaşaması açısından Kurtubi’deki bu sözü söyledim. Bu tür değerlendirmeleri iman dolu bir müftüyü küfre düşürmek için yapanlar, yanlış yapıyor.

Peki cenaze etrafında kendini gösteren laik-antilaik kutuplaşma nasıl aşılabilir?

Emekli bir müftü olarak bunu gösterdim ve vasiyeti yerine getirdim. İnancın kimsenin tekelinde olmadığını, inanmak için kimsenin onayına ihtiyaç olmadığını, kimsenin inancını kimsenin veto edemeyeceğini gösterdim. Aslında bir köprü kurdum. Bu köprüyü yıkmaya çalışanlar var.

Bu köprü nasıl geliştirilebilir?

İslâmı doğru algılamak ve sevmekle... Yaradılanı, Yaradandan ötürü hoş gördüğünüzü söyleyeceksiniz öbür taraftan da sizinle aynı fikirde olmayan insanların hiçbir şeyine tahammül etmeyeceksiniz. Mevlânâ gibi kucak açmak lâzım. Müslümanların hedefi dünyada herkesin Müslüman olması değil midir? Siz Müslüman olduğunuzu göstermek için program yapan bir hanımı, kâfir yapmaya çalışacaksınız. Bunlar Allah’ın istediği uğraşlar değil. Bırakın Müslümanım diyen Müslüman olsun, onun içini Allah bilir. Allah, iyiyse mükâfatını kötüyse cezasını verecektir. Niye insanlar bir insanın Müslüman olmasını hazmedemez duruma geçiyor? Ne adına geçiyor? Bunu yapan insanlar kendilerini kurtarmışlar mı ki? Peygamber Efendimiz “Hiç kimse ameliyle cennete gidemez. Allah’ın rahmeti ancak cennete götürür” diyor. “Ya Resullullah Seni de mi?” diye soruyorlar. “Beni de... Allah’ın rahmetinin beni kuşatmış olacağını umarım” diyor. Kimsenin “Ben cennetliğim, şunları yola getireyim” demesi sözkonusu olamaz. İslâm mükemmel bir dindir, Allah’ın rahmeti geniştir...

Muhafazakâr kesim, laik kesim konusunda başka nasıl bir yanlış algıya sahip?

Muhafazakâr kesimdeki insanlar üç aşağı beş yukarı din konusunda ne biliyorsa, o kişiler de biliyor. Bu toplulukta bazı kişilerin dinsiz, imansız gibi baktığı çok insan var ki, en az kendine kâfir diyenler kadar Müslümandır. Burada imanla-amel konusu birbirine karıştırılıyor. İman konusuna girmemek lâzım. Bugün amel konusu bile karışıktır. Belki şöyle amel yapıyor dediğiniz kişiler öyle amel yapmıyorlar, ‘şunlar şöyle ameller yapmaz’ dediğiniz insanlar o amelleri işleyebiliyor. Yeter ki, bunları görebilecek ortamlara girebilme özverisinde bulunalım.

Saylan’ın dini algılayışıyla ilgi bilginiz var mı?

Saylan “Benim muhafazakârlarla ve sade dindarlarla sorunum yok” diyordu. Galatasaray’da Türkçe öğretmenliği yapan Hafız Ahmet Efendi’nin hafta sonları evlerine gelerek kendilerine dinleri ve İslâm dinini öğrettiğini söylerdi. Sûreleri ve abdest almayı, namaz kılmayı Ahmet Efendi’nin öğrettiğinden bahsederdi. Kendisine öğretilen dinde “şiddet ve hurafe”nin olmadığına vurgu yapardı. “Şiddet ve hurafenin olmadığı İslâmla barışığım” ifadesinin altına ben de imza atarım.

Elbette bu ifadenin altına imza atılır, ancak başörtüsü konusundaki tavrı dindarlar tarafından büyük eleştiriler aldı?

Başörtülü kıza burs verdiği ve başörtülü kadınların ÇYDD’de kurs gördüğünü biliyoruz. Ancak kutuplaşma başladığı zaman, siz birilerini din adına atıp tutuyorsunuz. Sürekli din dışına itilmeye çalışılan insanların da bir tepkisi olabilir. Bu tepki yanlış da olabilir. Burada bu tür tepkilere neden olmamak gerekir. Benim dinî alt yapım müsaid olmasa, benim hakkımda söylenen sözler karşısında çileden çıkabilirdim. Bundan doğacak günaha da buna sebep olanlar ortak olacaklardı. Peygamber Efendimiz, “Müjdeleyiniz nefret ettirmeyiniz, kolaylaştırınız zorlaştırmayınız” ilkelerini koyuyorsa buna göre hareket etmelisiniz. İnançlara bu kadar müdahale eden insanlara ricam, kendilerini düşünüyorlarsa bu kadar müdahaleci olmasınlar....

Marjinal dinî kesimlerin söylemini karşı bir siyasî amaç için kullanan insanlar da var. Bu konuda yorum yapmaktan kaçınıyor gibisiniz?

Benim ömrüm, 12 yaşında imam hatip lisesine kayıt olduktan sonra, dinî camia içinde geçti. Benim, öbür kesimi eleştirmem için en azından bu cenahta elde ettiğim birikime sahip olmam lâzım. Onların da, bizim de en büyük sorunumuz cehalettir. Bilmemek uçurum doğuruyor. Birbirimizi tanıdıkça, sevdikçe sorun kalmıyor. Gerginlik ortamı arttıkça dine karşı yanlışlıklar yapılıyor.

İslâmın, çağdaşlığın engelleyicisi olduğu düşüncelerine ne söylersiniz?

Bir kere eleştirilerde itidalli olmak lâzım. Birini eleştirirken şirazeden çıkmamak lâzım. Ben bu konuda yaralıyım. Benim için “İmam korsan çıktı”, “İmam şov yaptı” denildi. Yıllarca imamlık yapmış, Beyoğlu müftülüğü yapmış kişi korsan olabilir mi? Âyet okuyan biri ‘şov’ yapmış olabilir mi? Cenaze bir ibadettir. İbadetle şov iç içe girebilir mi? Eleştiri olmasın demiyorum, ancak insaflı olunmasını istiyorum. Harici zihniyetindeki insanlara sesleniyorum. İbni Sina “Müslümanlar bana kâfir dedi, ben hamd olsun kâfir değilim. Beni kaybetme durumuna geldiler” diyor. İmam-ı Azam ve Hz. Ali’ye de kâfir denildi. Üç günlük dünyada hırs ve menfaat uğruna insanların inançlarıyla uğraşmayalım. Demiyorum ki, herkes Türkan Saylan’ı sevsin. Saylan, Allah’la başbaşadır ve yaptığı şeylerin karşılığını görecektir.

Sohbetlerinizde din konusunda yanlış bilgileri olan laik kesimin insanlarıyla karşılaşıyor musunuz?

Dini bilmeyen insanların dinle ilgili yanlış yargıları elbette oluyor. Türkiye’de aslında her kesim için dini doğru bilmeme sorunu var. Özkes bir konuşma yaptığında karşı çıkılırsa bu yanlışlar nasıl düzelecek?. “Bu haliyle biz devam ediyoruz sen nerden çıktın” anlayışıyla karşı karşıyayım. Halbuki dini sadeliğiyle ortaya koyma, algılama konusunda görev boşluğu var. Toplum bu konu da aç.

Aç derken neyi kast ediyorsunuz tam olarak?

Kendinin tok olduğunu zannedenler de aç. Bugün beş vakit namaz kılıp Kur’ân-ı Kerim’den bir âyetin anlamını bilmekten yoksun Müslümanlar var. Peygamberimizin hayatını bilmeyen Müslümanlar var. Din diye öğrenilmiş yanlış yargılar var. Bizim kaynağımız Kur’ân ve sünnet. Müslümanlar bu iki kaynağa uysa bu sorunlar kendiliğinden ortadan kalkar. Bugün İslâm, İslâmla değil, İslâm Müslümanlarla değerlendiriliyor. Müslümanlar yanlış davranışlarıyla İslâma zarar veriyorlar. Bir zât “Müslümanlardan Müslümanlığa” kaçmak diye bir lâf söylemişti. Ben de sıkıntılı anlarımda İslâma kaçarım. Türkan Saylan’ın avukatının söylediğine göre, kendisine hücumlar arttığında Kur’ân okurmuş. “Bugün biraz Kur’ân okuyayım, moral bulayım” dediğini avukatı anlattı. İslâm huzur dini, insanlar mutluluğu İslâmda bulur. Âyetin söylediği gibi “Kalpler ancak Allah’ı anmakla huzura kavuşur”. İslâm böyle bir din... İhsan Özkes kimdir? 1957 yılında Çorum’da doğdu. Ankara İmam Hatip Lisesinden mezun oldu. Bir müddet Çorum Alaca İlçe merkezinde İmam-hatip olarak görev yaptı. İstanbul Yüksek İslâm Enstitüsü (Gece Bölümü) Tefsir Hadis Bölümünden 1981’de birincilikle mezun oldu. Yüksek öğrenim esnasında Beyoğlu’nda Kur’ân Kursu öğreticiliği yaptı. Yozgat-Sorgun Müftüsü olarak birkaç yıl hizmet verdi. İlmî çalışmalar ve araştırmalar yapmak üzere Diyanet İşleri Başkanlığınca iki yıl Mısır’a gönderildi. 1978’de Bolu-Akçakoca Müftüsü oldu. Marmara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesinde Hadis Ana Bilim Dalında mastır yaptı. Bu arada Diyanet İşleri Başkanlığı Haseki Eğitim Merkezi İhtisas Kursuna katıldı. İstanbul Merkez Vaizliği yaparken 1992’de Üsküdar Müftüsü olarak atandı. 11.01.1999 tarihinde kendi isteğiyle görevden ayrıldı. 14.06.1999’da Şile Müftüsü olarak tekrar göreve döndü. 11.10.1999’da Beyoğlu Müftülüğüne naklen tayin edildi. 08.08.2002 yılında Milletvekili seçimlerinde aday olmak üzere görevinden ayrıldı. 2003 yılında emekli oldu.

(YENİ ASYA)

Editör: TE Bilisim