Biraz eskilere doğru gidelim. 1923 yılında İzmir iktisat kongresi Atatürk’ ün “Vasiyetim şudur ki dış borç almayınız, üretip satın. Bir ülke ne zaman başka ülkelere yardım ve kredi için avuç açmıyorsa tam bağımsızdır.

Ekonomik bağımsızlık yoksa gerçek bağımsızlık olmaz. Biz Osmanlının borçlarını öderiz. Ama asla borç almayacağız. Ben’den sonraki devlet yöneticileri de almasınlar.” Gazi Mustafa Kemal Atatürk milletin efendisi diye nitelendirdiği köylüyü bir yandan tarımla hayvancılıkla uğraşırken bir yandan da sanat spor edebiyat bilimle yoğurdu. Daha doğrusu yoğurmak istedi. Biliyordu ki her türlü kalkınmayı başlatacak olan tarımsal kalkınma bilinçli, akıllı, eğitimli ve kültürlü köylü tarafından zirveye taşınabilirdi.

1945 yılı 2. Dünya savaşı sonrasında Rusya Türkiye Cumhuriyeti üzerinde Kars - Ardahanı almak istedi ve boğazlarda da üst bulundurmak istedi. Buna karşı kendini korumak isteyen o zamanın mili şefi ismet İnönü ABD’ye koştu hemen ABD’nin önerisi ise şu şekilde: “Ben seni kurtarırım ama benim istediklerimi yap benden borç al şu müfredatını düzelt çünkü sizin orda tarım alanında çok kaliteli insanlar yetiştiriyorsunuz.

Sonra da dişime göre olan diğer istediğim değişiklikleri yap.” ABD’nin de işine geliyordu aslında ABD ‘de o sıra da Avrupa da Rusya karşıtı antikomünist bir hareket başlatmak istiyordu. Bunun için Marshall yardım planı vardı. İsmet İnönü zamanında ülkemize nüfus etmeye başladı. Sonra da Adnan Menderes dönemiyle ismet İnönü döneminde aralanan kapılar Marshall yardımlarıyla sonuna kadar açıldı ABD ’ye…

Bize sana yardım ederim, yalnız istediklerimi yapacaksın, istediklerimi ekeceksin! Sana yardım ederim, yol yapacaksın! Sana yardım ederim, benden yardım alacaksın ve araba alacaksın! Sana yardım ederim, tarımla ilgili ne gerekiyorsa benden alacaksın!.. Sonuç olarak bizi kendine muhtaç etti ve bizi yok olma derecesine getirdi. ABD yardım ile köleleştirilmiş ve borçlu bir ülke yarattı.

Marshall yardımında sadece bu kadarı ile de kalmadı biliyorsunuz. Zeytin ağaçlarını kestirip ABD’nin en büyük yag olan ayçiçek yağını bize sundular. Kesilen ağaçlardaki zeytinlerinde yağları alıp ABD ye götürdüler. Hatırlayın tere yağlarla ilgili de yalan bir haber yapıldı damarlara zararlı diye ama kendileri kullandıkları tespit edildi.

Ben düşündüm 200 köyümün hepsine köy enstitüsü mezunu gelirse benim ağalığım ne olur, sıfıra düşer! Böyleyse benim harekete geçmem gerekir dedim ve doğudaki bütün ağalara telefon ettim onları topladım. Birde batıdan buldum Eskişehir’den Emin Sazak. Sonra Menderes’le pazarlığa gittik.
(Yıl 1950 seçimlerin olacağı zaman) Dedik ki köy enstitülerini kapatırsan şu gördüğün doğudaki tüm toprak ağaları ve batıdan Emin Sazak’ın oyları sana.
Kapatmazsan oy yok ve Menderes’te 1950’de iktidara gelir gelmez köy enstitülerinin temelini sarsmaya başladı.

14 Mayıs 1950’de yapılan çok partili seçimle iktidar olan Demokrat Parti 27 Ocak 1954’te çıkarılan kanunla Köy Enstitüleri kapatılarak Türkiye’ nin geleceğe ışık saçacak güneşimiz batırıldı.

Byer’in hem en çok tarım, hem de insan sağlığı için çok ilaç satan bir firma olması sizce asla tesadüf olamaz.

Bayer'in tarım ürünleri, tohumun yanı sıra yabani ot ve haşereye karşı kimyasal ilaçları da kapsıyor. Ancak şirket daha çok Aspirin ve Alka-Seltzer gibi sağlık ürünleriyle biliniyor.

Monsanto şirketi ise mısır, soya fasulyesi, pamuk, buğday ve şeker kamışı gibi genetiğiyle oynanmış tohum ürünleriyle tanınıyor.

Türk çiftçisi ve köylüsü klasik metotlarla tarım yapmaktaydı. Bir adam elinde bir çuvalla köy kahvesinin önünde belirdi. “Bu çuvalın içindeki gübreyi kullanarak yaparsanız şu an aldığınız verimin iki katını alacaksınız.

İsterseniz deneyin ben bunu size hediye olarak getirdim.” Köylü bunu denedi ve o zaman köylüler çok daha fazla almaya başladı. Sezon sonunda iki kat ürün aldı. Köylü “bu bir mucize olmalı” dedi. Adam dedi ki: “Nadasa bırakmanıza ‘da gerek yok.” Köylü bunu kullanmaya devam etti.

Bir zaman sonra fiyat 10 katına çıktı ve artık köylünün bir anda fazla verim alması aslında toprağı bir uyuşturucu bağımlısı gibi suni gübreye bağımlı yaptı ve toprak artık o gübreyi istiyordu bir kere alışmıştı o zehir olmadan verim alınamıyor artık. Kendimizle birlikte toprağı da zehirledik. Sırf daha fazla ürün almak için…

Sonra bu adam tekrar geldi köye ve elinde bir şişe ile. “Bu şişeyi domateslerin üzerine sıkın. Böcekler yok olacak.” Sıktılar ve gerçekten de yok oldu. Böceği öldüren ilaç domatesi yiyen insanlara zarar vermiyordu ama yanıldıklarını seneler sonra anlayacaklardı ve ilacın etkisi yıllar sonra etki edecekti.

Köylüde sadece pratik bilgiler var. Tarım ilaçları hakkında hiçbir bilgiye sahip değil. Köylü efendilerimiz sadece daha çok verim alacaklarını zannederken aslında yanılıyorlar. Buraya dikkat! Tarım ilaçları bire bir zehirdir ve bunun etkisi yıllar sonra karşımıza çıkacak.

Artık gen değişimi yapılıyor. GDO icadı başladı kimyasal zehir GDO kısırlıkları GDO hastalıkları GDO ölümleri başlayacak. Şuan var mı? Yok ama kanıtlanacak ilerde vücutta bir zehir dolaşıyor ve sen o zehire tutkunsan ve o zehirden kurtulabilmen için önce beyninin o tutkudan kurtulması gerekiyor. Yoksa o zehirden mahrum bırakıldığın takdirde o zehri arayacaksın.

O zehrin yoksulluğuna gireceksin. Bu sende bir eksik, stres.. Bu da sende ölüm demek. Önce beynini değiştireceksin.

Kendimizi zehirliyor, kendimizi öldürüyoruz kimyasal her bir ilaçla aslında kendimize zarar veriyoruz. Verim almak için kullandığımız ilaçları aslında toprak emiyor ve su kanalları yolu ile emilerek direk olarak bize geliyor. Ağaçların kökleri bu zehri alıyor ve bize bir meyve olarak sunuyor bizde o meyveyi yiyoruz.

Aslında topyekün zehirleniyoruz farkında değiliz.

Bir Kızıldereli atasözü şöyle diyor: “Son ağaç kesildiğinde , son balık tutulduğunda ,son nehir kuruduğunda, beyaz adam paranın yenmeyeceğini anlayacaktır.”

Türkiye’nin tarım alanında çalışmaları

ABD ve Çin'den sonra dünyanın en büyük 3. Gen bankası olma özelliği taşıyan Dünyanın 3. En büyük tohum gen bankası Türkiye'de olduğunu bilin.

"Evet, bizim petrolümüz yok, bizim uçsuz bucaksız altın madenlerimiz de yok ama belki bunlardan çok daha önemli, çok daha değerli bereketli topraklarımız var. "Tarımı bu ülkenin en büyük zenginliği, en büyük birikimi ve geleceğin de garantisi olarak gördük, görüyoruz.

  1. Ambarı"nın dünyadaki ilk örneklerinden biri Türkiye’de 1964’ten beri hizmet veriyor olduğu unutulmamalıdır. Yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalan bitki türlerini gen bankasında koruma alındı. Türkiye'deki Gen Bankası'nda 310 türde 61 bin tohum örneği saklanıyor. Örneklerini bankamızda 50 yıl saklayabiliyoruz.

Bize gönderilen tohumları, gönderen kişilerin ismiyle koruma altına alıyoruz. Bu, ülkemizin geleceği, gelecekte daha verimli ve yüksek kaliteli çeşitleri geliştirme adına Tohum çiftçiden kargo ücreti devletten

Tohum toplama konusunda vatandaşlarımız yardımcı olursa seviniriz. Bu bir vatandaşlık borcu diye düşünüyoruz. Vatandaşlarımız 'nereye göndereceğim, kargo parası mı ödeyeceğim' diye düşünmesin. Tohumları, il ya da ilçe tarım müdürlükleri aracılığıyla veya internetten adresine çok kolay ulaşabilecekleri merkezimize kargoyla gönderebilirler. Vatandaşlardan gelen tohumun kargo ücretini biz ödüyoruz ve hatta daha sonra teşekkür yazısı gönderiliyor.

Türkiye'de 12 bin bitki türü olduğunu biliyoruz . "Biz, Avrupa'nın tamamından çok daha fazla bitki türüne sahibiz. Türkiye'deki tüm tohumlu bitkilerin tohumları özenle korunuyor. "ata tohumları"

Ege Tarımsal Araştırma Enstitüsü (ETAE) bünyesinde, 1964 yılında kurulan ve dünyadaki ilk gen bankalarından biri olma niteliğindeki Ulusal Gen Bankası,1974 yılında uluslararası standartlarla donatılan ülkemizin ulusal nitelikli ilk Tohum Gen Bankasıdır.

Yapılan araştırma sonuçları sevindirici değil

Gelişen teknoloji, kimyasal ürünler, katkı maddeleri, gübreler ve seralar sayesinde dilediğimiz her meyve ve sebzeyi dilediğimiz anda yeme lüksüne sahip olsak da, madalyonun diğer yüzünde durum pek de olumlu değil.

Doğal üretimden uzak, meyve ve sebze tohumlarının farklı mevsimlere adapte olması için kimyasal madde ve hormonlar kullanılarak sera ortamlarında üretim gerçekleşmektedir.

Özellikle son on yılda giderek artan yapay tarımla doğal olmayan şekilde üretilen sebze ve meyvelerin tatlarının lezzetsiz oluşlarının yanı sıra, daha da önemli görülen besin değerlerindeki ciddi değişimler dikkat çekmektedir.

Elbette sadece yapay tarım değil, aynı zamanda giderek artan hava ve su kirliliği ile toprak kalitesinin azalması da üretilen sebze ve meyve kalitesinde düşüşe neden olmaktadır. Yapılan çalışmalar, meyve ve sebze içeriğindeki A, B, C, D, K vitaminleri ile protein, fosfor, kalsiyum, demir, çinko minerallerinin yerini artık şeker ve yağların aldığını göstermiştir.

Sebze ve meyvelerin insan sağlığı açısından oldukça yararlı olan besin içerikleri yaklaşık elli yıl önce azalmaya başlamasına rağmen, besin değerlerindeki bu azalma son on yılda en yüksek seviyeye ulaşmıştır.

Yapılan çalışmalar özellikle ıspanak ve brokoli gibi magnezyum ve kalsiyum bakımından oldukça zengin sebzelerin besin değerlerinin neredeyse yüzde 50’ye varan oranda azaldığını göstermektedir. 100 gr ıspanak geçmişte 62 mg magnezyum içerirken günümüzde bu miktar 15 mg’a kadar düşmektedir.

Meyve ve sebzedeki besin değeri düştü. Amerika, İngiltere ve Kanada' dan uzmanlar, konuyla ilgili 1997- 2015arasında bir araştırma yaptı. Araştırma, gıdalardaki besin değerinde düşüş olduğunu ortaya koydu. Araştırmaya göre; gıdalardaki GDO şüphesi, tarım ilaçları gibi olumsuz etkenler düşündürücü. Meyve ve sebzedeki A ve C vitamini ile protein, fosfor, kalsiyum, demir ve mineraller azaldı. Yarım yüzyılda tarım ürünlerindeki bazı besin değerleri önce yarı yarıya düştü.

Bu oran sonra dörtte bire ve en sonunda da 100'de bire kadar indi. 50 yıl önce yetişen bir elmanın içerdiği C vitamini, günümüzde yetişen bir elmanın 100 katı kadar. Bir insanın kemik ve cilt onarımı için 400 miligram C vitaminine ihtiyaç var.

Eskiden bu miktar sadece 1 elmada mevcutken, şimdi ise marketlerde satılan Golden türündeki 1 elmada sadece 4 miligram C vitamini bulunuyor. Kanadalı araştırmacı Jeffery Christian'ın yaptığı bir araştırma ise bağışıklık sistemi için çok önemli olan A vitamininin gıdalarda giderek azaldığını ortaya koyuyor. Kanadalı araştırmacı Jeffery Christian'ın yaptığı bir araştırma ise bağışıklık sistemi için çok önemli olan A vitamininin gıdalarda giderek azaldığını ortaya koyuyor.

Ve biliyoruz ki

Tohumu kontrol eden gıdayı, gıdayı kontrol eden ülkeyi kontrol eder

İler ki yıllarda çok büyük hastalıklar gelecek olduğu sinyalleri geliyor. Buğday hakkında bir araştırma yapmak isteseniz araştırmalara izin verilmez budayın yol açtığı hastalıkların kaynağı araştırılmaz her türlü araştırma yapabilirsin ama buğday ile araştırma mı asla !

Hayvan yemindeki hayalet (GDO)

Yapılan araştırmalar hayvanların genetiği değiştirilmiş yemle beslenmesi durumunun da ürünlerde genetiği değiştirilmiş yemle beslemesi durumu da ürünlerde genetiği değiştirilmiş maddenin bulunabildiği gösteriyor. Genetiği değiştirilmiş yem hayvanın sağlığını etkilediği için hayvansal ürünleri tüketen insanların da sağlığını etkileyebilir.

Artık öyle bir hale geldik ki ,hangi tarafımızı savunacağımıza, koruyacağımıza karar veremez olduk ve dört bir yanımız şeytani planlar ile dolup taşmış gökyüzü CHEMTRAİL yer yüzün de HAARP beynimizde zihin kontrol midemizde ise GDO ne ile nasıl mücadele edeceğiz.

Çevre savunma fonu (EDF) tarafından hazırlanan raporda daha yürümeyi ,konuşmayı dahi bilmeyen bebeklerin büyük bir tehlike içinde olduğunu ortaya koydu. Araştırmalar 2.164 çeşit bebek mamasında 2003 ile 2013 yılları arasında test ettiği mamaların %20 ‘sinde kurşun buldular. Sadece bebekler değil biz yetişkinlerde tükettiği 10.064 gıda çeşidinden aldıkları örnekler test ten geçirdiler ve gıdaların %15 ‘inde kurşun bulunduğu tespit edildi.

Peki kurşun zarlı mı? diye sorduğunuzu baza alarak cevap yazayım IQ ,davranış problemleri , özgüven eksikliği öğrenme güçlüğü, bunalım ,hiçbir şeyden mutlu olmayan insanlar ortaya çıkmasına sebep oluyor. Çok tepki üzerine ABD Sağlık bakanı açıklama yaparak halkı rahatlatmak için kurşun kullanımını tüm gıdalardan kaldıracağız dedi. Bazı markalar üzerinden bir çok ülke bunu maalesef yedi yedirdi.

1998 yılında kurşun arsenat (kimyasal birleşen) yasaklanınca tarım alanlarında etkin bir böcek ilacı olarak kullanılan kurşun arsenat topraklarımızda kalmaya devam etti. Bu topraklarda büyüyen mahsuller le yine midemize indirmeye devam ettik.

Tohum

Kuzey kutbuna 1.100 km uzaklıkta bulunan Barents denizinde yer alan Svalbard küresel Tohum Bankası Norveç’in Spitsbergen adasında bulunmaktadır. Buzların içinde adeta Nuh’un gemisi yaratılmış özenle dizayn edilmiş bir yapıya sahiptir. 3 Milyon tohum bulunmaktadır.

Nükleer saldırı ve tsunami tehlikelerine karşı korunaklı bir kaya içerisinde bulunmaktadır. Akla gelebilecek her türlü meyve , sebze vs. Tohumu bulunacak dünya da bir yıkım yaşanırsa insanlığın devamı için Norveç hükümeti 2008 yılında bu çalışmayı başlattı. Peki gelelim arkasında ki ülkelere ABD , İngiltere ,Norveç, Almanya , İsviçre , ve kanada

İnsanlar tarımsal alanda birçok tohumun yok olduğunun farkında bile değil. Bizim böyle bir depoya ihtiyacımız var. Türkiye tarım yönünden zengin ve tohumlarımızı çalıyorlar. Uyanık olmamız gerek! Tohum varsa hayatta var. Bir ülkenin bağımsız olması için kendi tohumuna sahip çıkması gerekir.

Yapılan araştırmaya göre arıların genetiği ile oynanmaya başlanmış ve arılar yok olursa insanlarda yok olur. Unutmayın arılar sadece bal yapmaz bütün çiçekler onlara bağlıdır yaşamaları için..

Tohum konusu gerçekten çok önemli biz ata tohuma yerli tohuma dönmeliyiz ve tarıma, hayvancılığa çok acil önlemler almalı. Ne gerekiyorsa yapılmalıdır. Türkiye’nin her yerinin şifa dolu olduğu unutulmamalı.. Bitki koruma yöntemleri sadece kimyasal ilaçlamadan geçmiyor.

Tarımda Biyolojik mücadele Yöntemleri

İnsanın birinci ihtiyacı beslenme olduğunu unutmamak gerekir. İnsanın dünyaya gelmesi ile tarımsal faaliyetler başlamıştır. Toprak ekosistem ve insan sağlığını sürdüren bir üretim sistemidir. Organik tarımla yaban hayat çok daha iyi olur

Yeryüzündeki bütün canlıların tabiatın yok olmaması için hepsinin birer görevi olduğunu unutmamak gerekir aslında insanlara zararlı olan ne bir bitki ne bir hayvan türü var olmamıştır. Çünkü Allah yeryüzünde işe yaramayan boş bir varlık yaratmamıştır. Örneğin Tavuklar zararlı birçok hayvanları çoğalmasını ve tabiatta denge kuralını koruyor.

Lakin köylerde çok göç olmasından dolayı üretim azalmıştır. Biyolojik ilaçlama (kimyasal) yerine atalarımızın kendi akıl ve düşünceleri, bilgileri ile yaptıkları doğal ve hem toprak üstü ve toprak altındaki canlılara zarar vermeyecek , tabiatın zarar görmesine sebep olmayan ilaçlama tekniklerini bir an önce kullanılmalıdır.

Son söz olarak

İnsan aslında kendi elleriyle kendini zehirlediği'nin ne zaman farkına varacak ! Unutmayın ki toprak yok olursa sende yok olursun.

Çok acil uyanmamız ve silkelenmemiz gerekmektedir. Bu milli bir mesele işimiz zor yolumuz uzun.

İstanbul Times  /  Ömer Kantemür 

Editör: TE Bilisim