Tehdit git gide büyüyor ve iktidar bu tehdidi yönetemiyor; insanı ve toplumu esas alan herhangi bir politika geliştiremiyor. Bu durum, sokağa çıkma yasağı kararını alma ve uygulama biçiminde açıkça görüldü. Sokağa çıkma yasağı kararı, uygulama hayata geçirilmeden 2 saat önce ilan edildi ve insanların ihtiyaçlarını karşılamaları için gerekli zaman tanınmadı. Bu karar ile toplumun sokaklara döküleceği öngörülebilirdi, öngörülmeliydi. Nitekim de öyle oldu ve binlerce insan zorunlu ihtiyaçlarını karşılamak için sokağa çıkmak zorunda kaldı.


Sokağa çıkma yasağı ile belki de yüz binler virüsü kaptı, burada tek suçlu iktidardır


Oysa bu salgınla mücadelenin en önemli yöntemi, sosyal mesafe ve izolasyon kurallarını hayata geçirmektir. Sokağa çıkma yasağının amacı da sosyal mesafe ve izolasyonu daha da güçlü halde uygulamaktır. Ama yasak yararı sonucunda tam tersi gerçekleşti ve on binlerce, yüz binlerce insan, bu virüsü kapma tehlikesiyle baş başa bırakıldı ve belki de virüsü kaparak evlerine taşıdı, çevrelerine yaydı. İktidar ise bunun sorumluluğunu ihtiyaçlarını karşılamak için sokağa çıkmak zorunda bırakılan insanlara yüklemeye çalıştı. İktidar yandaşı gazeteciler ve yazarlar çeşitli iktidar sözcüleri açıkça halkı suçladı, aşağıladı ve hatta onlara hakaret etti. Oysa burada tek sorumlu vardır, o da iktidardır. Çünkü bütün tedbirleri en ince ayrıntısına kadar hesaplayıp uygulamak zorunda olan iktidarın kendisidir.


İçişleri Bakanlığı genelgesi ile sokağa çıkma yasağı ilan etme yetkisi Anayasa’da yoktur


Öncelikle şunu vurgulayalım: Sosyal mesafe ve izolasyon için bilim kurulunun, bilim çevrelerinin, uzmanların ve uzman kuruluşların önerileri dikkate alınmalıdır. Ancak bunlar yapılırken hukuka, sosyal dayanışma ve destek gereklerine mutlaka uyulmalıdır. Sokağa çıkma yasağı kararında bu gereklerin hiçbirini göremiyoruz. Bu karar hukuka aykırıdır; çünkü İçişleri Bakanlığı’nın, genelge ile sokağa çıkma yasağı ilan etme yetkisi Anayasa’da ve yasalarda bulunmamaktadır. Bakanlık böyle bir karar alamaz. İktidar bu kararıyla Anayasa’yı çiğnemiş, hukuku hiçe saymıştır., Anayasa'yı çiğneyerek hukuku hiçe sayan iktidar, kararın sonuçlarının gösterdiği üzere toplum sağlığını önemsemediğini de bir kez daha göstermiştir.


Bu iktidar insana değer vermiyor, o nedenle de salgın giderek büyüyen bir tehdit haline geliyor


Değerli halkımız, kısacası bu iktidar insana değer vermiyor, bilimi önemsemiyor, hukuku takmıyor. O nedenle de salgın giderek büyüyen bir tehdit haline geliyor ve insanlarımızın sağlığını, hayatını büyük tehlikeye atıyor. Hastalanan ve hayatını kaybeden insanlarımızın sayısına bakıldığında bu durum açıkça görülüyor. Özellikle sokağa çıkma yasağının bu şekilde alınıp uygulandığı gün ortaya çıkan tablo, salgının daha da büyük yayılma göstereceğini şüpheye yer bırakmayacak şekilde ortaya koymaktadır.

İçişleri Bakanı istifa etmeli, etmiyorsa görevden alınmalıdır


Bilim insanları da bunu açıkça belirtmektedir. İçişleri Bakanı önce bu kararı savunmaya çalışmış, sonra ise büyük bir pişkinlikle yaptığının doğru olduğunu söylemiştir. Fakat bugün bir açıklamasını gördüğüm üzere sonuçları öngöremediği belirtiyor, hata yaptığını ima ediyor. Bu basit bir hata ya da basit bir öngörüsüzlük değildir. Bu karar, yüzbinlerce insanın hayatını tehlikeye atan bir aymazlıktır. Bunun sorumsuzluğun mutlaka bir bedeli olmalıdır. İçişleri hatasından kaynaklanan sorumluluğunu gereğini yerine getirmeli ve istifa etmelidir. Eğer istifa etmiyorsa mutlaka görevden alınmalıdır. İnsan hayatının bu kadar ucuz olmadığı mutlaka ortaya konulmalıdır.


“Yönetemiyor” sözü hafif kalır, bu iktidar kötü yönetiyor


Değerli insanlarımız, iktidar bu salgını ve salgının yarattığı krizi yönetemiyor. Aslında “yönetemiyor” sözü hafif kalır; kötü yönetiyor. İnsanı ve toplumu merkeze almadığı için insan sağlığını ve hayatını, toplum sağlığı ve hayatını dikkate almıyor. Bu bir anlayış meselesidir. Eğer iktidar, uygulamalarının ve politikalarının merkezine insanı ve toplumu koymuş olsaydı bu hataları yapmamış olacaktı. Tam aksine, izolasyon uygularken insanların evde temel ihtiyaçlarını karşılayacak tedbirler alacaktı. Bu durumda, işçilerin işe devam etmesinin yarattığı tehdit ortadayken, zorunlu alanlar dışında üretimin hala sürdürülmesi kabul edilemez.


Üretimi durdurmadığınız için virüsün yayılmasını engelleyemiyorsunuz

Salgın ve ölüm oranlarının en yüksek olduğu iller hangileridir? Ankara, İstanbul, İzmir, Bursa, Kocaeli ve Zonguldak. Şayet üç şehri öne çıkarırsak durumu daha iyi anlarız: İstanbul, Kocaeli ve Bursa. Bu şehirler Türkiye sanayisinin merkezidir. Yani buralar, işçilerin on binlerle, yüzbinlerle çalışmaya devam ettiği mekanlardır ve işçilerden gelen mesajların gösterdiği gibi herhangi bir tedbir alınmış değildir. Dolayısıyla zorunlu, toplumun hayatını sürdürmesi gereken alanlar dışında, üretim durdurmadığı için virüsün yayılması engellenemiyor ve tam aksine yayılmasının yolu açılıyor.

Türkiye toplumu adeta virüsün insafına terk edilmiş durumda

Baştan beri söylüyoruz. Ücretli izin uygulaması derhal hayata geçirilmeli, evde kalma imkanı olanlara sosyal, ekonomik destek tedbirleri uygulanmalıdır. Bu destek krizin başından itibaren sunulmalıydı. Ama bunların hiçbiri yapılmıyor ve Türkiye toplumu adeta virüsün insafına terk edilmiş durumda.

İktidar beceremediği için değil tercihleri dolayısıyla bu krizi kötü yönetiyor


İktidar bu sorumsuz ve vicdansız politikayı derhal terk etmelidir. “Yönetemiyor” dediğimiz durum aslında bir “kötü yönetim”dir. İktidar beceremediği için değil, tercihleri dolayısıyla bu krizi kötü yönetiyor. İnsanı ve toplumu merkeze almak yerine üretimin devamını, ekonominin işler kalmasını her şeyin üstünde görüyor. Fakat eğer böyle devam ederlerse kısa bir süre sonra yanlış hedeflerine de ulaşmaları mümkün olmayacaktır. Olan maalesef insanımıza, toplumumuza olacaktır.


İktidar ekonomiyi işler tutmak için sermayeyi kolluyor ama kollanmayan şey insan hayatıdır


İktidar böyle bir anlayışa sahip olduğu sürece bu büyük insani krizi yönetemez. İktidarın alıştığı yöntemler ve ezberlediği yollar var: Yasak, baskı, sindirme ve sermayenin kollanması. Bütün krizleri bu anlayışla yönetmeye çalışıyor. Yasaklara başvuruyor, ayrımcılık uyguluyor. Ekonomiyi işler tutmak adına her halükarda sermayeyi kolluyor. Burada kollanmayan, düşünülmeyen şeyse insan hayatı ve toplum sağlığıdır. Bunun böyle devam etmemesi gerekiyor. Buna karşı bütün insani değerlerden yana güçlerin mutlaka temel ilkelerde ortak bir tutum sergileyebilmesi gerekiyor.


Toplumu ve insanı böylesine tehlikeye atan bu iktidarı hep birlikte durdurabilmeliyiz


Bu artık sadece siyasi değil bir insani görevdir. Hepimize bir insanlık görevi düşüyor. Toplumu ve insanı böylesine tehlikeye atan, hukuku tanımayan, bilimi önemsemeyen bu iktidarı hep birlikte durdurabilmeliyiz. Bunun için demokratik denetim yollarını mutlaka işletmeliyiz. Bu konuda hepimize görev düşüyor. Biz, HDP olarak üzerimize düşen her türlü sorumluluğu yerine getirmeye hazırız.


İktidar kötü bir yönetim sergiliyor ama aynı zamanda kötücül bir zihniyete sahip


Bu sürecin başından beri ısrarla ve tüm açıklığıyla dile getiriyoruz. İktidar kötü bir yönetim sergiliyor ama aynı zamanda kötücül bir zihniyete sahip. Kötücüllük, insanı bir varlık olarak, bir değer olarak görmeyen anlayıştır. Bunun örneklerini son günlerde fazlasıyla yaşadık. İnfazda indirim teklifi tartışılırken ortaya çıkan tablo yeterince kanıt sunuyor.


İnfaz teklifi salgının sadece muhalifleri vuracağı bir operasyona dönüştürülüyor


Evet, salgın dolayısıyla cezaevlerini boşaltma ihtiyacına dayandırılan bu teklif, giderek salgının sadece muhalifleri vurabileceği bir manevraya, bir operasyona dönüştürülüyor. Bu teklifin kapsamı olabildiğince dar tutuluyor. Düşüncelerinden dolayı, siyaset yaptıkları, muhalefet yürüttükleri için cezaevinde tutulanlar ölüme terk ediliyor. Bu teklif cezaevlerinde cezaevlerinde bırakılacaklar için bir ölüm fermanıdır. Bu zihniyet ayrımcıdır, otoriterdir, aynı zamanda kötücüldür.


Bu iktidarın Yasaktan, baskıdan, zulümden ve sermayeyi korumaktan başka bir önceliği yoktur

Toplumumuz bu kötücül zihniyeti, bu kötücül anlayışı kesinlikle hak etmiyor. İktidar yalnızca infazda indirim meselesinde ayrımcılık yapmakla kalmıyor, aynı zamanda teklife, düşman ceza hukukunu daha da pekiştirecek düzenlemeler yerleştiriyor. Bunun anlamı şudur:


İktidara muhalefet eden herkes bundan sonra çok daha ağır şartlarda cezaevine girecek. Ayrıca şu sıralar, özellikle interneti ve sosyal medya ağlarını kontrol etmek amaçlı bir torba yasa hazırlanıyor ve önümüzdeki günlerde Genel Kurul'a getirilecek. Bu torba yasanın içeriğine baktığımızda da yasaktan, baskıdan, zulümden ve sermayeyi korumaktan başka bir önceliği olmayan bir iktidarla karşı karşıya olduğumuz tekrar görülecektir.


Bu kötücüllüğü bu toplum, bu topraklar hak etmiyor


Kötücüllüğün örnekleri bitmiyor. Bu teklif Genel Kurul’da görüşülürken HDP Grup Başkanvekilimiz, “Mesela İdris Baluken içeride ölsün mü” diye sorduğunda, AKP sıralarından, “Evet ölsün” sesleri geliyor. Bunlar Meclis tutanaklarına geçiyor. Bu nasıl bir kötülüktür, bu nasıl bir kötücüllüktür? Bu kötülüğü ve kötücüllüğü bu toplum, bu topraklar asla hak etmiyor.

Bir anneye çocuğunun kemiklerini kargo ile göndermek radikal kötülüktür
 

Bir kötücüllük, insanlık değerlerinin hiçe sayıldığı bir örnek daha var: Çatışmada ölen bir insanın kemikleri annesine kargo ile gönderiliyor. Üstelik kargo ücreti de kendisinden tahsil ediliyor. Bu hangi anlayışa, hangi inanca, hangi siyasete, hangi ideolojiye sığar? Bunu sığdırabileceğimiz hiçbir ideoloji yok. Bunun adı “radikal kötülük”tür. Bu iktidar radikal kötülüğün cisimleşmiş halidir. Bu iktidarı durdurmak da “insanım” diyen herkesin sorumluluğundadır.


Adaleti ve hayatı savunmazsak toplumun çökmesi kaçınılmazdır


Değerli yurttaşlarımız; önceliğimiz bellidir. Biz hayattan yanayız, adaletten yanayız. Her konuda, bu iki değeri tavizsiz savunuyoruz. Bunun için elimizden ne geliyorsa yapıyoruz. Adaleti ve hayatı savunmazsak toplumun çökmesi kaçınılmazdır. Büyük bir çürüme, salgınla birlikte daha da derinleşerek görünüyor. İktidar, bu kötücül zihniyeti ile toplumu çürütüyor ve toplumu çökertecek yolları açıyor sonuna kadar. O nedenle bu toplum iktidara güvenmediğini her seferinde belli ediyor. Sokağa çıkma yasağı kararı ilan edildiğinde yüz binlerce insanın alışveriş yapmak için dışarıya çıkmasının nedenlerini iyi görmek lazım. Bu nedenler üzerinde iyi düşünmek lazım. İnsanların çok büyük bir kısmı bu iktidara güvenmiyor. İktidarın bu kararına da güvenmiyor. O nedenle marketlere ve büfelere akın yaşanıyor.


Kimse insanları, ihtiyaçlarını karşılamak için dışarı çıktı diye tahkir edemez


Burada hiç kimse ihtiyaçlarını karşılamak için sokağa çıkan insanlarımızı suçlama ve aşağılama hakkına onları tahkir etme haddine sahip değildir. Bunu yapana bu toplum mutlaka haddini bildirecek ve gerekli cevabı verecektir.


İktidar böyle yapıyor diye, biz hayatımızı görmezden gelmeyelim


İktidarın keyfi yönetimi, toplumu, insanı dikkate almayan anlayışı, bilimi önemsemeyen politikaları, hukuku hiçe sayan uygulamaları bizim kendi tedbirlerimizi almamıza engel olmamalıdır. İktidar böyle yapıyor diye, biz hayatımızı, yakınlarımızın hayatını, toplumun sağlığını görmezden gelme hakkına sahip değiliz değerli kardeşlerim. İktidar ne yaparsa yapsın, biz kendi aramızda dayanışma ağlarını daha da genişleterek mutlaka hayata geçirmeliyiz.


Dayanışma, yoksulların, ezilenlerin zarafetidir


Bu toplumun kaderini, hayatlarımızın geleceğini, iktidarın insafına terk edemeyiz. Bu amaçla biz bir Kardeş Aile Kampanyası başlattık. Bu kampanya çok şükür ilgi görüyor. Kampanyanın amacı, imkanı olanları ihtiyacı olanlarla buluşturmak. Bu kampanyayı öncelikle en aşağıdan yaşam mekanlarımızdan, apartmandan örmeye başladık. Dayanışma dediğimiz şey, imkanları sınırlı olanların gönülden paylaşmalarıdır. Dayanışma, yoksulların, ezilenlerin zarafetidir. O nedenle iktidarın hoyratlığını, hayatlarımızı önemseme sebebi haline asla getirmemeliyiz.


Herkesi Kardeş Aile Kampanyasını büyütmeye çağırıyoruz


Dayanışmamızı büyütmeliyiz, birbirimize destek olmalıyız. Kardeş Aile Kampanyası’na destek veren herkese buradan tekrar teşekkür etmek istiyorum ve herkesin bu kampanyayı büyütmesi için çağrımı yineliyorum. Gelin kendi hayatlarımıza, toplumun sağlığına biz kendimiz sahip çıkalım ve hep birlikte hayatı yüceltelim, adaleti yerleştirelim.


Bu duygularla hepinizi yürekten selamlıyor, hepinize sevgilerimi iletiyorum. Hepimiz birbirimiz için değerliyiz ve ancak toplumun tümünün sağlığını birbirimize değer vererek koruyabiliriz, bu topraklara adil, sağlıklı ve müreffeh bir yaşam getirebiliriz.


Herkese selam ve saygılarımı sunuyorum.

Editör: TE Bilisim