1990'lı yıllarda, Hürriyet Gazetesi köşe yazarı Gülçin Telci'nin evinde ilginç bir olay yaşanmış... Telci, o akşam evine bazı dostlarını davet etmiş... Davetlilerin arasında çok ünlü bir köşe yazarı da varmış... Ayrıca bir de medyum...

Yemekler yenmiş, sıra medyumla konuşmaya gelmiş. Ünlü köşe yazarı da girmiş içeri... Önce kadın medyum hayatını anlatmış. İş Bankası'nda memur olarak çalışıyormuş.

Bolu'ya göndermişler.  Orada ağabeyi kendisine bir ev bulmuş.  Evi beğenmiş, ancak tam imzayı atarken emlakçı, "Bu evde periler yaşıyor, benden söylemesi" demiş.

Ağabeyi, "Bunu baştan niye söylemedin" diye çıkışmış.  Ancak kadının içinden bir ses "Bu evi kirala" demiş.  O akşam eve geçtiğinde görmüş ki, gerçekten periler var.  Söylediğine göre, o günden beri perilerle yaşıyormuş.

Ayrıca bu ünlü köşe yazarı falcılara ve medyumlara çok inanırmış... O gün de başına hiç beklemediği şeyler gelmiş... Bunu da Ertuğrul Özkök köşesine taşımış... Hikayenin girişini anlatıp sözü, o 'ünlü' köşe yazarına bırakmış;

* * *

Bundan sonrasını köşe yazarının ağzından aktarıyorum:

CÜNİŞ'İM ÇAĞIRIR DA BEN GELMEZ MİYİM

"Ben fal için tek başıma kadının bulunduğu odaya girdim, Neriman ayrı girecek.

Bu arada parantez açayım, annem öldüğünde ben ilk eşimle evliydim.

Yani ne benim annem ömrü hayatında Neriman'ı gördü, ne Neriman annemi.

Kadın bana 'Ruh çağıracağız, kim olsun' dedi. 'Annem' dedim. Bir de diyor ki, işte o bahsettiği ruh gidecek, annemi bulacak, annem gelmek isterse gelecek, istemezse gelmeyecek.

Kadının elinde 29 harf var, bir de kalem. Kalem oynuyor, kadın konuşarak cevap veriyor.

Ama ses kadının sesi, başka bir ses olmuyor. 'Sesiba hanımı istiyoruz, oğlu Cüneyt onunla konuşmak istiyor, gelir mi' dedi kadın.

Biraz sonra 'Cüniş'im çağırır da gelmez miyim' diye bir ses çıktı kadından. Bu laf, annemle benim aramda çok gizlidir. Annem bana hep 'Cüniş' derdi ve ben istemezdim. Hatta 'İçimdeki çocuk Cüniş' diye yazılar da yazardım.

TEYZENE SÖYLE O DA 2 AYA YANIMA GELECEK

Ben izin isteyip dışarı çıktım. Neriman'a 'Gel içeri, kayınvalidenle tanıştıracağım seni' dedim. O da yanıma oturdu.

Neyse, annem o tarafla ilgili hiçbir soruya cevap vermedi. Ama 'Gülsüm'e (teyzem) söyle, Halil İbrahim sofrası kursun' dedi.

Halil İbrahim sofrası da gelenekte kuşsütünün bile esik olmadığı, bunları yiyemeyen insanlara sunulan bir sofra. Sevap almak için.

Neden? 'İki aya kadar yanıma gelecek.' Atlıyorum, bir buçuk ay sonra Neriman bana telefon ediyor. 'Lütfen sandalyeye otur, bir haberim var, teyzen, başın sağ olsun' diyor. Bana ulaşamayıp ona haber veriyorlar.

BABAN DANDİK İMZAYLA ARSAMIZI SATTI

Babamla annem Marmara Ereğlisi'nde bir arsa almışlardı fi tarihinde, ölünce annemin yüzde 50 hissesinin yüzde 75'i bana kaldı. 'Biliyor musun baban o arsayı dandik bir imzayla sattı.'

İleri sarıyorum. 'Baba yaptın mı?'

Hüngür hüngür ağlıyor, 'Evet yaptım' diye.

Sen nereden öğrendin diye soruyor.

'Anam söyledi' diyorum, daha beter ağlıyor.

GİT O KİTABIN 34'ÜNCÜ SAYFASINA BAK

Dönersek, annem diyor ki:
'Eve git (Babam hálá o evde oturuyor) bilmem ne kitabımın 34. sayfasına ben bir papatya koymuştum, bak bakalım duruyor mu?'

Rafların arasında o kitap bulundu ve papatya oradaydı.

O sıralar Ataköy'de oturuyoruz, ben bir gece eve sarhoş geldim.

Neriman dedi ki: 'Eren çok ateşli, ne yapsam, baş edemiyorum.' Ben sarhoşum ya, 'Boş ver, geçer sabaha' deyip yattım.

Ertesi sabah kalktım, Neriman giyinmiş, hazırlanmış, işe gidecek, biraz da bana bozuk tabii. 'Ya' dedi. 'Sen geldin, sarhoş eşek gibi yattın, sonra ben Eren'in yanında yattım. Bir saatte ateşi düştü, o uykuya dalınca ben de suratımda bir şey hissettim, o an dalmışım. Bir iki saat uyudum, şimdi gayet iyiyim, işe gidiyorum.'

Annem diyor ki, 'Evladım, benim eşek oğlum bir akşam eve sarhoş geldi. Sen bütün gece Eren'le uğraştın. Cüneyt eşek gibi zıbardı yattı. Sen Eren'in başında sabaha kadar durdun.

Sonra ateşi düştü. Ben de senin alnını sıvazladım, sana teşekkür ettim.' Aynen böyle. Ve ekliyor: 'Bundan böyle torunum sana emanet.'

CÜNEYT YAKINDA HASTANELİK OLACAK

'Cüneyt çok içiyor, çok yiyor, hiçbir şeye dikkat etmiyor, bak göreceksin hastanelik olacak.' 40 gün sonra hastaneye kaldırıldım.

En son dedi ki: 'Lütfen, oğlumu koruyabilmem için, beşgen, beyaz ve sarı altın şu fiyatta bir yüzük alın.' Korkudan hemen bu yüzüğü aldım."

O akşam kadın medyumla konuşan kişi, Hürriyet'in köşe yazarı Cüneyt Ülsever'di.

Falcılara ve medyumlara çok inanıyor.

Başından daha bunun gibi çok ilginç birçok olay geçmiş.

Şimdi bunları yeni çıkan kitabında anlatıyor.

Ama küçük bir uyarı yapayım.


Medyumlarla ilgili bölüm, kitabın küçük bir bölümü.

Gerisi, Türkiye'nin geleceğiyle ilgili.

Ama insan kitabı okuyunca anlıyor ki, medyumlardan iyi şeyler duymaya ihtiyacımız var.

Editör: TE Bilisim