Genelkurmay Başkanımız’ın getirdiği bir düşünceydi. Biz de çok doğru bulduk. Uygulama bundan sonra böyle olacaktır” dedi...

İstanbul Tarabya’daki Huber Köşkü’nde Anadolu Ajansı muhabiriyle özel röportaj yapan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, yeni anayasa çalışmaları ve terörle mücadeleye ilişkin ayrıntılı değerlendirmelerde bulundu, 30 Ağustos Zafer Bayramı’nda kutlamaları kendisinin kabul edecek olmasının nasıl geliştiğini anlattı.

-Yeni yasama yılında Meclis’in önündeki en önemli konu yeni anayasa olacaktır, bu konuya muhakkak değineceksinizdir. Yeni anayasa nasıl yapılmalı?

Ben doğrusu büyük bir fırsatın olduğuna inanıyorum. Daha önceki Meclis’te de bu fırsat vardı çünkü Meclis’in temsil kabiliyeti büyüktü, şimdiki Meclis’in de temsil kabiliyeti büyük. Tabii şimdi karşı karşıya kaldığımız yemin konuları var.

Bu Meclis, geçen Meclis’in de tecrübesinden yararlanarak, yeni bir anayasa yapabilir. Bu anayasanın nasıl bir anayasa olacağı konusunda çok büyük bir mutabakat görüyorum. Bütün siyasi parti liderleriyle görüşüyorum, siyasi partileri takip ediyorum, konuşmalarını, söylemlerini görüyorum. Böyle bir anayasada nelerin olması gerektiğiyle ilgili büyük bir mutabakatın olduğundan tereddütüm yok. Eğer yeni bir anayasa yapılamazsa ’metodoloji ve usul hatalarından veya noksanlıklarından olabilir’ diye düşünüyorum. Onun için buna çok dikkat etmek gerekir. Anayasa metinleri, en büyük bağlayıcı metinlerdir, herkesi bağlayan metindir. Kolay kolay anayasa yapılmaz. Bir kez yapılır, yıllarca gider ancak konjonktür değişecek, ülke değişecek, dünya değişecek ondan sonra yeni bir anayasa yapma imkanı ortaya çıkacak.

- 30 Ağustos’ta hem Ramazan Bayramı’nın birinci gününü hem Zafer Bayramı’nı kutlayacağız. Bu yıl yine karşımıza çıkan yeni bir uygulama olacak ve 30 Ağustos kabulünü siz yapacaksınız. Bu konuyla ilgili düşünceleriniz nelerdir?

Bu, açıkçası Genelkurmay Başkanımız’ın teklifidir. Düşünce onlardan geldi. Geçen Askeri Şura’da da, MGK’da da yeni uygulamaları herkes takip etti. Silahlı Kuvvetlerimiz de komutanlarımız da bundan çok memnundur. Bunlar hep olması gereken şeyler. Her şeyin bir zamanı var demek ki. Dolayısıyla bu 30 Ağustos’ta da başkomutan olarak bütün kutlamaları ben kabul edeceğim. Genelkurmay Başkanımız, Başbakanımız MGK’dan önce yaptığımız bir konuşmada Genelkurmay Başkanı’nın getirdiği bir düşünceydi. Biz de çok doğru bulduk. Uygulama bundan sonra böyle olacaktır. Biliyorsunuz terörle mücadelede biraz acılı günler geçirdik. Şehitlerimiz var, gazilerimiz var. Şehitlerimize bir kez daha Allah’tan rahmet, ailelerine başsağlığı diliyorum. Dolayısıyla bu 30 Ağustos’ta resepsiyon yapılmaması fikri Genelkurmay Başkanımızın fikridir. Biz de bu düşünceyi çok takdirle karşıladık. Bu sefer böyle olacak.

- Son dönemde terör örgütünün eylemleri ve saldırıları maalesef artmaya başladı. Sınır ötesine hava harekatı söz konusu oldu. Türkiye’ye hem içeriden hem dışarıdan destek geldi. Bu konuda sizin görüşleriniz nelerdir?

Ben bir zamanlar ’iyi şeyler oluyor, olacak’ dediğimde çok rahatsız olanlar oldu ve adeta bu ülkede iyi şeylerin olmasını arzu etmeyenler ortaya çıktı. Son gelişmeler, maalesef çok üzücü. Türkiye, asla silahlı bir gücün karşısında pes etmez. Şunu da söylemek isterim: Terör örgütüyle bölgedeki vatandaşlarımızı daima ayırmışızdır. Bölgedeki vatandaşlarımızın daha çok ihtimama, korunmaya ihtiyacı var çünkü bir taraftan terör örgütünün tehdidi altında kalıyorlar. Gece-gündüz herkesin başına bir güvenlik gücü koyamazsınız. Onun için bütün bölgelerimizde, Türkiye Cumhuriyeti topraklarının tamamında devletimizin otoritesi, gücü ve hakimiyeti, bütün vatandaşlarımız tarafından görülmeli. Bu, hepimizin ortak anlayışıdır. Kesinlikle yanlış anlaşılmasın, bu vatandaşlarımızın güvenliğinin sağlanması açısındandır. Yoksa Türkiye toprakları üzerinde devletin gücünün içinde başka bir gücün illegal bir şekilde dolaşması, herhangi bir şekilde yapılanmasına asla müsaade edilemez.

- Terör örgütünün bölge halkından izole edilmesinin önemini sık sık dile getirirsiniz. Bir taraftan demokratik açılım süreci devam ediyor. Terörle mücadelede yeni dönemdeki faal durum bu süreci etkiler mi, etkilememesi için neler yapılmalı?

Hayır. Demokrasi, terör örgütünü izole eder. Tabii ki birçok şeyin aynı anda paralel yapılması gerekir. Bir taraftan devletin gücünün en güçlü güç olduğunu herkese hissettirmek, göstermek, otoritesini göstermek; diğer yandan buna paralel olarak halkı kucaklamak, varsa eksikler, düzeltilmesi gereken şeyler, bunları düzeltmek... Şunu da kimsenin unutmaması gerekir; ’demokratik hak ve hukuk’ dediğimiz şey, sadece bir konuyla ilgili değildir. Türkiye’nin dört bir tarafıyla, bütün vatandaşlarımızla, herkesin hakkının, hukukunun genişletilmesi, herkesin ’şu yanlıştır’ dediği konunun düzeltilmesi şeklinde bakmamız lazım. Bunu sadece bir konuyla, sadece Kürt meselesiyle, Güneydoğu meselesiyle, terör meselesiyle sınırlı tutmamak gerekir. Türkiye’nin başka konuları da vardır. Türkiye’deki diğer konular, şeffaflık, basınla ilgili konular, din özgürlüğüyle ilgili konulardır, sivil asker meseleleriyle ilgili konular vardır, ekonomisiyle ilgili konular vardır, yolsuzlukla mücadeleyle ilgili konular vardır. Dolayısıyla ’standartların yükseltilmesi’ derken sadece bir konuyu aklımıza getirmememiz gerekir. Bütün bu konuları aklımıza getirmemiz gerekir.

Suriye yönetimine güvenimiz kayboldu

Son yıllarda en çok siyasi yatırımımızı Suriye’ye yaptık, bu açık bir şey. Çünkü ’Suriye’nin dönüşümüne yardımcı olabilir miyiz, katkı sağlayabilir miyiz’ diye gayet iyi niyetli olarak bunu yaptık. Türkiye olarak, bu konuda çok çalıştık. Suriye’yle, mesajlarımızı, ’artık günah bizden gitti’ dercesine gayet açık ve dürüst bir şekilde bir kez daha paylaştık. Tabii ki Suriye halkının yanındayız, halkların yanındayız. Bana günlük istihbarat raporları geliyor. Suriye ile ilgili sayfalarca hangi ilde ne oluyor, hangi kazada ne oluyor, nerede ne nümayiş (gösteri) oluyor, nerede nasıl güvenlik güçleri insanların üzerine ateş açıyor, kaç kişi ölüyor, kaç kişi yaralanıyor, çok detaylı istihbarat raporları geliyor. Olaylar başladığından beri takip ediyoruz çünkü komşumuzda oluyor. Açıkçası her şeyin çok az ve çok geç olduğu bir safhaya geldiğini görüyorum. Bizim güvenimiz kaybolmuş vaziyette. Suriye halkının huzuru, mutluluğu, iyiliği bizim için çok önemli.

Libya’da rejimin devam etmesi mümkün değildi

Libya’da olup bitenleri de takip ediyoruz. Libya’daki rejimin devam etmesi mümkün değildi zaten. Akdeniz’e 2 bin kilometre kıyısı olan, dünyanın en zengin petrolüne sahip olan nüfusu küçük bir ülke, iyi bir yönetim altında dünyanın en müreffeh ülkesi olurdu ama otoriter bir kişinin, tek başına uzun yıllar yönetiminde, Libya’nın bu kadar uzun süre devam etmesi zaten akıl almaz bir şeydi. Dolayısıyla onun da sonu gelmiştir.

Fenerbahçe’yi TV’den öğrendim

Futbol Federasyonu, kurullarını yapıp seçildikten sonra beni ziyaret etmek istedi. Ben de İstanbul’da onları kabul etmek istedim. O gün tamamen bir tesadüftür. O gün burada yaptığımız görüşmelerde, Türk futbolunun içinde bulunduğu durumu genel ilkeleriyle konuştuk. Ben de kendilerine ilkeli, prensipli hareket etmeleri gerektiğini, uluslararası hukuk kurallarına dikkat edilmesi Fenerbahçe ya da herhangi bir takımımızla ilgili bir konu kesinlikle söz konusu olmadı. Ben de onlar gittikten sonra akşamüstü televizyondan duydum Fenerbahçe ile ilgili kararı. Ne olursa olsun Fenerbahçe, Türkiye’nin en büyük markasıdır ve bundan da kimsenin tereddütü yoktur. O bakımdan bütün spor camiasının, futbolla ilgili bütün sorumluların soğukkanlılıkla bu sıkıntılı günleri el birliği içinde aşmalarını tavsiye ederim.

Editör: TE Bilisim