Kafanızı kaldırıp şöyle bir etrafa baktığınızda ne görüyorsunuz? Yükselen binalar, çarpık kentleşme, çok katlı bloklar, hızla artan çok katlı konutlar! Oyunları, kahkahaları, cıvıltıları, elinden alınmış çocuklar… Çocukların, oyun alanları, oyunları, oyun yaratıcılıkları betonlaştırılırken, çocuklara ait olan hayaller, hareketler ve haklar birer birer ellerinden alınırken, onlar beton odalara tutsak edilirken, hangi duyguları ortaya çıkarılabilir? Gençler, gölgesinde oturacak ağaçlara, yeşile hasret bırakılırken, neredeydi koca bir kent ve kentliler? İnsanı da adım adım betonlaşıyor aslında… İstanbul betonlaşma yolunda hızla ilerlerken gelecek olan nesillerin yeşili sadece evlerde saksılarda görecek olmaları ne kadar acı. Bilinmelidir ki insanoğlu doğaya aittir ve doğandan güç almaktadır. Toprak insan için çok önemlidir. Ayrıca yeşillikte insanı rahatlatma açısından son derece önemlidir. Çocuklarımızın var olan enerjilerini atacakları ortam yok denecek kadar azalmış durumda. Dünyanın gündeminde olan ve insanları etkileyen meselelerin içindeyiz. Toplumumuzun, günden güne artan betonlaşmanın vatanımızın dört bir yanındaki halini görüyoruz.

İstanbul!
Çarpık kentleşmenin ve betonlaşmanın esiri oldu. Betondan geçilmeyen devasa kentin kimi ilçelerinde bırakın nefes alınabilecek bir yeşil alan bulmayı, bir ağaç bile bulmak güç. İstanbul'da binlerce binanın bulunduğu alandaki ağaçları neredeyse parmakla sayabiliyorsunuz. Boş alanlar yerlerine beton yığını binalar dikiyoruz. Ağaçlar kesiliyor, yok oluyor Türkiye betonlaşıyor. Doğayı hoyratça kullanıyoruz. Gelecekte çocuklarımıza, torunlarımıza ağaçsız,  beton yığını şehirler bırakacağız…

Taşı toprağı altın denen İstanbul hızla betonlaşıyor!
Yeşili yok ettik, her yere beton döktük, inşaatların sayısını her geçen yıl daha da artırdık, bu güzellik elimizden kayıp giderken herşeye seyirci kaldık. İstanbul, artık ‘Taş Kent’ oldu. Her taraf beton yığını haline geldi. Konut yapımı İstanbul’un
her karış toprağını istila etmeye devam ediyor. Gökdelenlerle çevrili İstanbul’da nefes alanları gittikçe azalıyor, insanlar boş arazi ve yeşillikleri artık göremiyor… Binalar daha da çoğalıyor yeşil alanlar daha da azalıyor. Verilen bu zarar sadece kendimize değil, doğada yaşayan tüm canlılar da etkileniyor. İnsan ile doğa arasında kopuş hiç olmadığı kadar hızla devam ediyor. Buna rağmen insanoğlu doğayı tahrip etmek için elinden geleni yapıyor. Daha büyük evlerde daha küçük yaşıyoruz, evler yükselirken biz ise alçalıyoruz. Beton yığını içinde yaşıyoruz ve etrafımızı hızla sarmaya devam ediyor… Çoğumuz betonlar arasında sıkışıp kalmış durumdayız. Doğayı unuttuk…

Şehirlerde neredeyse her yerde yüksek binalar var. Bu binalar doğal ortamdan alınarak yapılmaktadır. Yeşillik alanlar kesilip tahrip edilerek, ortamın doğal yapısı bozularak binalar yapılmaktadır. Elbette doğanın bu yapılara karşı aldığı intikamda çok sert olmaktadır, olacaktır. İstanbul’u bu hale getiren kim? O güzel görüntüsünü bozan kim? Betonlaşma ve gökdelenlerin çevreye, doğaya, topluma ve insan sağlığına zararları oldukça fazla. Hem görüntü ve hem çevre kirliliğinin yanında, sağlık sorunlarına da sebep oluyor. Yükselen binalar ve artan beton yapılarla daha medeni olduğumuzu sanıyoruz. Doğayı yok eden bir toplum nasıl daha medeni olur? İnsan topraktan yaratılmıştır ve topraktan beslenir. Toprağa ne kadar yakın olursa o kadar sağlıklıdır. Betonlar insanoğlunu topraktan uzaklaştırıyor.
 

Betonlaşma sonucunda ortaya çıkan en önemli problemlerden biri de su kaynaklarında meydana gelen azalmadır. Özellikle büyük kentlerde yaşanan aşırı su tüketimi su kaynaklarını tehdit eder boyutlara ulaşmıştır. Türkiye küresel ısınmadan en çok etkilenen ülkeler arasında yer alıyor. En önemli etkilerinden biri yağmur ihtimalinin azalıp yeryüzüne düşen yağışın ciddi oranda azalmış olması Betonlaşmanın neticesi olarak tabii denge ve su kaynakları da yok olma noktasına geliyor.
Uzmanlar, yüksek binaların oluşturduğu radyoaktif akımın şehirlerin tabii düzenini yok ettiğini de ısrarla belirtiyor. Öncelikle betonlaşmayla birlikte ormanlar yok ediliyor ve ekosistem bozuluyor. Toprağın su geçirimliliği ortadan kalkıyor. Yüksek yapılaşmayla birlikte hava akımları olumsuz etkileniyor. Bu şekilde betonlaşma şehrin ısısının artmasına neden oluyor. NASA uzmanları Türkiye'yi uyardı; "Betonlaşma nedeniyle daha çok afet yaşayacaksınız". "İstanbul’un biyolojik ritmi bozuldu".

Gelelim yeşilin ana merkezine; Karadeniz’inde beton yığını haline geldiğini görebiliyoruz. Herkes şöyle bir baksın köyüne, orda bile beton yığını içinde yaşıyoruz. Nerde kaldı köy evleri, o ahşap yapılar? Kendimizi hapis ediyoruz beton yığınlarının içine. İnsanın ruhunu bozan şeylerin başında beton evler geliyor ve biz bunun farkında değiliz. Beton yapılmayan bir kaç köyümüz kaldı ama maalesef ki köylerimizde ilerde çok kısa bir sürede beton şehirler hâline gelecek. Bir an önce çare bulunmalı ve önlem alınmalı. Gelecek olan nesillerimize beton yığını haline gelmiş doğanın içinde sağlıksız bir yaşam bırakmayalım.

Büyükbaş hayvancılık için çok büyük tehdittir. Toprağı da nasıl katlettiğimizi gözlerimizle görüyoruz ama sadece seyirci kalıyoruz. Son olarak da daha düzenli yapılar yapılarak boş alanlar elde edilebilir ve o alanlar yeşile çevrilebilir.

Şimdi hem insanlar hem de betonlar doğanın içinde yerini alıyor. Her yerimiz kaplanıyor, yaşam alanımız her geçen gün daha da azalıyor. İnsan ile doğa arasındaki kopukluk gün geçtikçe büyümeye devam ediyor

Tükeniyoruz!

İstanbul Times Haber Merkezi / Ömer Kantemur



 

Editör: TE Bilisim