Yeni Anayasa taslağının konuşulduğu dönemde, TBMM’nin parti temsilcileri ile oluşturduğu komisyon çalışmalarını sürdürürken, Türkiye’nin önde gelen Sivil Toplum Kuruluşları Yeni Anayasa hakkındaki fikirlerini açıklamaya başladı.
Eğitim Bir - Sen Zeytinburnu İlçe Temsilcisi Ahmet Çoşkun, Yeni Anayasa hakkındaki düşüncelerini gazetemiz ile paylaştı;

YENİ ANAYASA NASIL OLMALIDIR? 

- Sizce yeni anayasa nasıl olmalıdır? Zihninizde genel çerçevesi belli mi? 

- Tabii ki belli. Biz bu konu üzerinde yıllardır tartışan, yorum yapan, çözüm arayan bir zihniyete sahibiz. Ben şahsım adına, yıllarca bu anayasayla yönlendirilmiş olmaktan rahatsızım. Bizim anayasamız, siyasilerin kırmızıçizgilerinin tatmin kaynağı olarak belirlenen pazarlıkçı anlayışla değil; çoğulcu, katılımcı, toplumun her kesimini kucaklayan, toplumun milli ve manevi değerlerindeki hassasiyetlerine zıt düşmeyen anlayışla hazırlanmış; özgürlükçü, demokratik ve en önemlisi sivil bir anayasa olmalıdır. Özgürlükleri alabildiğine genişleten; devlete göre bireyi değil, bireye göre devleti şekillendiren; devlete karşı dahi bireyi koruyan; bireye ve topluma, tek tip ve ideolojik bir hayat tarzı dayatmayan sivil bir anayasa olmalıdır. 

- Peki 1982 Anayasası’nda sizi özellikle rahatsız eden maddeler nelerdir? 

- Her şeyden önce bu 1982 Anayasası’nda “ Egemenli kayıtsız şartsız milletindir. Türk Milleti; egemenliğini, anayasanın koyduğu kurallara göre, yetkili organları eliyle kullanır. egemenliğin kullanılması; hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz. Hiçbir kimse veya organ, kaynağını anayasadan almayan bir devlet yetkisi kullanamaz.” Bu ifadelerde dikkat etmemiz gereken nokta şudur: Egemenliğin hangi organda olduğu belli olmayan, “devlet yetkisi” tanımıyla egemenliğin kullanılmasını elitist bir zümreye kullandıran hiçbir kurum; anayasadan aldığı güçle, devlet adına, millete rağmen bir güç kullanamamalıdır. 

- Yani 1982 Anayasası’nda aslında egemenliğin net olarak millette olmadığını mı söylüyorsunuz?

- Kesinlikle. Bence 1982 Anayasası, 1924 Anayasası’ndan daha geridir. 1924’te “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” derken; 1982’de “Hakimiyet, yetkili organlar eliyle yürütülür.” prensibiyle, millet hakimiyetine kayıt ve şart düşülerek; bürokratik oligarşiye zemin hazırlanmıştır. Egemenlik kayıtsız şartsız milletin olmalı; millet, bu egemenliğini TBMM veya referandum/halkoylaması şekliyle doğrudan kendisi kullanmalıdır.
 
- Özgür ve sivil bir anayasada olması gereken temel hak ve özgürlükler sizce neler olmalı?

- Çok gariptir ki yine 1982 Anayasası’nda, bu sorunuza cevap olabilecek bir madde var: II. Temel Hak ve Özgürlüklerin Sınırlandırılması, Madde 13: “ Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlandırılabilir. Bu sınırlamalar; anayasanın sözüne, ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
 Burada güvensizliği çok net görüyoruz. Darbe sonralarının puslu havalarında hazırlanan, hak ve özgürlükleri kısıtlayan anayasalar; milletin bünyesine dar gelmektedir. Milletine güvenmeyen, milleti tehdit olarak algılayan bu anayasayı oluşturan darbeci zihniyet; bir şey unutmuşuzdur, düşüncesi ile temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasında oldukça cömert davranmıştır. Temel hak ve hürriyetler, devletin bireye sunduğu bir lütufmuş gibi telakki edilip keyfi olabilecek sebeplerle sınırlandırılmamalıdır. 

- Başörtüsü de sizce temel bir özgürlük müdür?

- İnsanın dinini rahatça, korkmadan, çekinmeden yaşamasından büyük bir özgürlük olabilir mi? Bu en temel hakların başında gelir. Eğitim ve çalışma hayatında kılık kıyafet uygulamaları konusunda çok sıkıntı çektik. Gücünü anayasadan alan ve özellikle anayasada bulunmadığı halde milletin değerlerine ve inancını yaşama özgürlüğüne rağmen birçok kadınımız çalışma ve eğitim hayatından yoksun bırakılmıştır. Hem de; “anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine” gibi nereye çeksen oraya gidebilecek bir ifadeye dayanılarak yapılmıştır bu. Eğitim Bir Sen olarak; kamusal alan yalanıyla hala mağduriyetleri devam eden, inancını yaşamak isteyen ve başörtüsü kullandığı için ikinci sınıf vatandaş olan, ötekileştirilen vatandaşlarımızın özgürlüğü için, anayasada bir düzenleme yapılmasını talep ediyoruz. başörtüsü yasağını, hizmet alan ve hizmet veren şeklinde bir ayrım yapmaksızın, şu net ifadeyle kaldırmamız gerekir: “Hiç kimse kılık ve kıyafetinden dolayı eğitim, öğretim ve çalışma hürriyetinden yoksun bırakılamaz.” Bu gayet açık bir çözüm cümlesidir. 

- Yeni anayasada YÖK’ün durumu ne olmalı?

- 12 Eylül darbesinin ürünü olarak, anayasal kurum olmanın yetkisiyle görev ve sorumluluklarını yerine getirmekten ziyade; siyasal karar organı
haline gelen, kurulduğu günden beri yüksek öğretim sistemine bir katkısı olmayan, gücü elinde bulunduranın sulta anlayışı ile hareket ettiği, kadrolaşmaktan başka bir işe yaramayan, bilimsel değer üretimi gerçekleştiremeyen YÖK’ün, anayasal kurum niteliğine son verilmelidir. Yüksek Öğretim Kanunu içerisinde düzenlenmek koşuluyla, yüksek öğretim kurumları arasında koordinasyon sağlamak görev ve yetkisiyle sınırlı olmak üzere Yüksek Öğretim Koordinasyon Kurulu oluşturulmalı ve söz konusu kurulun rektör atamaları dâhil olmak üzere yüksek öğretim kurumlarıyla ilgili icrai işlem yapma yetkisi olmamalıdır. 

- Okullarda Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi derslerinin zorunlu okutulması konusunda ne düşünüyorsunuz?

- Bu dersin zorunlu ders olarak okutulması yönündeki fiili durum korunmalı; çocukların anne-babalarının istek ve talepleri doğrultusunda dini eğitim almalarına imkân sağlanmalı, sivil toplum kuruluşları dâhil; gerçek ve tüzel kişilere bu yöndeki isteklerini karşılayacak nitelikte eğitim kurumları açma imkânı verilmelidir. 

- Bir sendikacı olarak anayasada memurlarla ilgili nasıl bir düzenleme olmasını talep edersiniz?

- Bireyi hizaya getirmeyi amaçlayan memur ( emir alan ) şeklinde askeri vesayetin dikta ettiği kavramsal yaklaşım sona erdirilmelidir. Sendikal hak ve özgürlükler açısından memur-işçi ayrımı kaldırılmalı; kamu çalışanlarına da toplu sözleşme ve grev hakkı verilmeli, kamu çalışanlarına uygulanan siyaset yasağı kaldırılmalı; kamu çalışanlarının düşünce özgürlüğü çerçevesinde basına demeç verme hakkına sınırlandırma kaldırılmalıdır. Kamu çalışanı; emir alan sıfatından arındırılmalı; memurların hak ve özgürlüklerini kısıtlandıran çağdışı uygulamaya son verilmelidir. Yeni anayasada; bireylere güveni esas alan bir bakış açısıyla memurlar ve diğer kamu görevlilerinin siyaset yapmak, siyasi parti kurmak veya başka partilere üye olmak yönüyle, seçme ve seçilme haklarının tamamını kullanabilmelerine imkan sağlayacak hükümlere yer verilmelidir. 

- Yeni Anayasada kuvvetler ayrılığı nasıl olmalıdır.

- Yasama, yürütme ve yargı erklerinin ayrılığı kesin hatlarla çizilmeli, Hiçbir birim diğerinin alanına girmemelidir. Ülkemizde güçler ayrılığı yerine güçler karmaşası, yaşanmaktadır. Bu sorun yeni anayasa ile birlikte tarihte bir vakıa olarak kalmalıdır.
Gelişmiş ülkelerde yargıda asker - sivil ayrımı olamaz. Yargıda çift başlılık kaostan başka bir şey getirmez. Ülkenin tüm yurttaşları sivil, bağımsız yargı tarafından yargılanmalıdır. Askeri Yargıtay yeni anayasa ile kaldırılmalıdır.  
Son olarak söylemek istedikleriniz.
En önemli şey yeni anayasa ile birlikte çok acele bir şekilde yasal düzenlemeler yapılmalıdır. Fakat bu yeterli değildir, bir şeyin yasalarda yazılı olması o şeyin var olduğu anlamına gelmez. Aynı zamanda zihinler de değişmeli, zihinsel değişim ve dönüşüm gerçekleşmelidir. İnsan merkeze alınmalı, İnsan hak ve özgürlükleri her şeyin önünde olmalıdır. Bu anlayış devletin tüm kurumlarında tesis edilmelidir. Ülkemizde Anayasada düşünce özgürlüğü kesin olarak tanımlandığı halde maalesef binlerce insan düşündüklerini ifade ettikleri için hapse girmişlerdir. İnşallah bu ve bunun gibi uygulamalar sona ererek Türkiye Cumhuriyeti Devleti Yeni anayasa ve yeni anlayışla dünya devletleri arasında hak ettiği yeri alır. İstanbul Times / ÖZEL RÖPORTAJ
Editör: TE Bilisim