Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkan ve kısa sürede tüm dünyayı etkisi altına alan yeni tip coronavirus (Covid-19), 11 Mart 2020 tarihinden itibaren ülkemiz için de en önemli gündem maddesi hâline gelmiştir. Türkiye’ de ilk vakanın tespit edildiği bu tarihten itibaren salgını kontrol altında tutabilmek için hayatın her alanında ciddi tedbirler alınmaya başlanmıştır.

Eğitim-öğretim faaliyetleri de bu süreçten bir hayli etkilenmiştir.

Okulların kapanması ile birlikte başlayan uzaktan ve çevrimiçi eğitim süreçlerinde en önemli kaygıları sonra önümüzde artık düzeltilmesi gereken her şey düzeltilsin eğitimde hiç bir şey eksik kalmasın. Eğitimin içindekilere kulak verelim…

Eğitim sistemimizin bozukluğu üzerinde hemen tüm eğitimciler birleşiyor.

Her biri çeşitli fikirler üretiyor, çare öneriyor. Ama bu arada, eğitimden doğrudan etkilenen, bir yerde eğitimin öznesi ve en önemli öğesi olan gençler unutuluyor. Onların da içinde yaşadıkları ve sıkıntı çektikleri eğitim olgusu ile ilgili söyleyecek sözleri olduğu pek düşünülmüyor. Oysa toplumda gençlerinde kendilerini doğrudan ilgilendiren bir konuda söz sahibi olmaları isteniyor.

Yani gençler, kendilerine uygulanan eğitim hakkında ne diyor? Nasıl bir eğitim istiyor? Bunun soruşturulması gerekiyor. 12 - 21 ya ş arası öğrenciler arasında yapılan bir araştırmanın sonuçları, öğrencilerin yürürlükteki eğitim sisteminden hoşnut olmadıklarını gösteriyor. Ayrıca içinde yaşadıkları sorunları ne denli bilincinde olduklarını, aksaklıkları ve eksiklikleri ne derece doğru dile getirdiklerini de gözler önüne seriyor.

Bu durumda öğretmenlerin sadece aktarıcı olduklarını anladım. Evet, onlar sadece bazı kitapların sözcüsü, öğrenciler ise bunları kayıtsız şartsız kabul eden alıcılar. Bilgi yığmaması çocukları ezberciliğe sürüklüyor. Öğrenciye hazır bilgi sunuluyor. Ve aynı bilgiler sınanıyor. Böylece genç beyinler uyuşturuluyor.

Üretici değil, tüketici insanlar yetiştiriliyor. Gereksiz bilgi yığını öğrencide bıkkınlık yaratmakta, öğrenci öğrenme yolunda değil, ezberleme yolunu seçmektedir. Ezbere alınan bilgiler kalıcı olmadığı için en kısa zamanda unutulmakta, ortaya yetiştirici ve geliştirici olmayan bir eğitim sistemi çıkmaktadır.

Derslerin öğrenciye sevdirilmesi gibi bir şey kimsenin aklına gelmiyor herhalde. Bir kitabı öğretmenle birlikte işleyip incelemek derse canlılık kazandırabilir. Bence bir eğitim her şey den önce öğrencinin ilgi ve gelişim düzeyine uygun olmalıdır.

Eğitim bir yarış olmaktan çıkartmak gerekir. Öğrenci not için değil, öğrenmek için çalışmaya yönlendirilmeli…

Türkiye de ki eğitim ezbere dayanmaktadır. Araştırmaya dayanmadığı gibi, insan merakını da ortadan kaldırmaktadır. Hiçbir zaman asıl gerçeklere değinilmemekte ve nedenler araştırılmamaktadır. Eğitim öğrenciyi sürekli olarak ezbere ve tek kitaba itiyor.

Araştırma, inceleme, nedir bilmiyor. Ve vakit kaybı olarak düşünülüyor. Biraz kitap dışına çıkılsa her şey zor geliyor. Bazı öğretmenlerin öğrencilere karşı çok katı bir tutum izlemeleri, notla baskı yapmaları, öğrencilerin başarı grafiklerini olumsuz yönde etkilemektedir. Bu durum öğrenci ve öğretmen arasında bir iletişimsizlik meydana getirmektedir. Kurallara karşı değilim.

-Fakat kurallar gençlere sunulurken nedenleri ve amaçları anlatılmalıdır.

Öncelikle…

-insanlar okula başlama yaşından itibaren yetenekleri ve eğilimleri oldukları konular doğrultusunda eğitilmeli ve yönlendirilmelidir.

Öncelikle öğretmenlerimiz gerçek bir öğretmen kapasitesine sahip değiller.

Öğretmenler, ekonomik sorular içinde boğulmaktadırlar. Bu durumdaki bilgi aktarmada ne kadar etkin olabilecekleri tartışma konusudur.

Kitaplar gereksiz, sıkıcı ve uzun anlatımlarla dolu. Konuların temeli anlatılmıyor.

Bence ilk önce okutulan konular değiştirilmeli.

Bizim şuanda okuyup da bellediğimiz, zerre kadar yara dokunmayacak o kadar çok şey içeriyor ki ders kitapları…

Uygulanmayan bilgi boş ve lüzumsuz bilgidir. Bilmek demek yapmak demek değildir. Bir şeyi yapabiliyorsak, aynı zamanda biliyoruz demektir…

Öğretmen, öğrenci arasında iletişim bozukluğu var.

Öğretmenlere yeterli eğitim verilmiyor ve denetlenmiyor.

Kurs adaletsizliği – öğrenci neden kursa gitme gereği duyuyor? Okulda öğretim yapılmıyor mu?

Kalabalık ve yeterli araç gereci olamayan sınıflara da gerekli düzenlemenin yapılması gerekir.

Gençlere değer verdiğimizi ve saygı duyduğumuzu ve her şeyden önce onların sözlerine kulak vermekle gösterebiliriz. Bizim için düşünen beyinler fikir üreten konuşan yaratıcı beyinlerin olması ne kadar güzel demi?

İşte size harikulade bir örnek;

İlkokul birinci sınıf…1994 ‘e girerken öğretmen sınıftaki çocuklardan, yeni yılda kendileri için birer dilekte bulunmalarını istiyor. Kimi sınıfı parlak bir derece ile geçmeyi, kimi bir bisiklet sahibi olmayı istiyor. Yedi yaşındaki bir çocuk ise şöyle bir dilekte bulunuyor.

Öğretmenim yeni yılda yüzünüz hep gülsün öğretmen sözüm ona düzeltiyor ama benim için değil kendin için bir dilekte bulunacaktın… Çocuk olsun efendim diyor ve ekliyor siz yeter ki gülün…

Ben ondan kendim için de çok şey çıkarırım…

Saygılarımla/

İstanbul Times  / Ömer kantemür

Editör: TE Bilisim