BASIN HERKESİN SESİNE KULAK VERMELİ …

Yıllar önce Ergenekon ‘dan dolayı cezaevine atılan generaller cezaevinde haksızlığa uğradıklarını seslerini kulak vermemizi isteyen çok sayıda mektup gönderdiler. Bizde camileri bombalanacağını söylenen kişilerin sesine kulak tıkamıştık. Ancak belli bir süre  sonra yaşanan her şeyin kumpas olduğu ortaya çıkmış ev Ergenekon sanıkları berat etmişti.

Biz sadece Av. Selehattin Demirtaş’ın avukatlarının KOBANİ soruşturması için  kendi haklarında açılan davalardan dolayı ileri sürdükleri gerekçeleri yayınlayarak yapmamız gerekeni yaptık…

 3.530 sayfalık 6-8 Ekim Kobani iddianamesindeki Selahattin Demirtaş’a yönelik suçlamalar ve gerçekler

Kamuoyunda 6-8 Ekim Kobani olayları olarak bilinen, 6-8 Ekim 2014 tarihlerinde ülkemizin çeşitli şehirlerinde meydana gelen olaylara ilişkin 3.530 sayfalık bir iddianame, olayların meydana geldiği tarihten 6 yıl 3 ay sonra, 7 Ocak 2021 tarihinde hazırlanarak dava açılmıştır.

Bu kitapçık, söz konusu iddianamedeki Selahattin Demirtaş’a yönelik temel iddialara ilişkin gerçekleri aktarmak üzere hazırlanmıştır. Bununla birlikte, kitapçığın ilk bölümünde, Demirtaş’ın hukuki durumu ve hukuki aşamalarla ilgili bilgiler aktarılmış, 7 Ocak 2021 tarihli iddianameyle ilgili temel iddialara ve gerçeklere ikinci bölümde yer verilmiştir.

1. Bölüm – Genel Durum

Demirtaş’a yönelik suçlamalar

7 Haziran 2015 tarihinde yapılan seçimlerde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın partisi Adalet ve Kalkınma Partisinin (AKP) tek başına hükümet kuracak sayıda milletvekilliği kazanamaması üzerine başlayan süreçte, o dönemde Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı olan Selahattin Demirtaş hakkında, çeşitli tarihlerdeki farklı konuşmalarıyla ilgili 122 adet fezleke hazırlanmıştır. Bunlardan 31’i, bir dava dosyasında toplanmış, Demirtaş bu dosya kapsamında, 4 Kasım 2016 tarihinde tutuklanmıştır.

Yine, Demirtaş'ın konuşmalarıyla ilgili çeşitli suçlamalarla açılan çok sayıda davanın bir kısmı düşmüş ya da beraatle sonuçlanmış, bir kısmı ise birleştirilmiş ve halen devam etmektedir.

Ana dava

Ana dava, Ankara 19. Ağır Ceza Mahkemesinde halen devam eden, 31 adet fezlekenin birleştirilmesiyle açılan, daha sonra yapılan birleştirmelerle toplamda 40 fezlekeden oluşan birleşik bir dosyadır. Demirtaş bu dosya kapsamında, "örgüt yöneticiliği, suç İşlemeye tahrik, terör propagandası, toplantı ve gösteri yürüyüşü kanununa muhalefet" suçlamalarıyla yargılanmaktadır.

Örgüt yöneticiliği iddiası, Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Genel Kurulundaki konuşmalarına, dönemin parti meclisi üyeleri, belediye başkanları ve çeşitli siyasi temsil pozisyonundaki kişilerle yaptığı telefon konuşmalarına dayandırılmıştır.

Suç işlemeye tahrik iddiası, 6-8 Ekim Kobani olayları olarak bilinen olaylarla ilgili, 6 Ekim 2014 tarihinde HDP Merkez Yürütme Kurulu tarafından yapılan açıklamaya dayandırılmıştır.

Demirtaş, 4 Kasım 2016 ile 2 Eylül 2019 tarihleri arasında, bu dosyadaki, örgüt yöneticiliği ve suç işlemeye tahrik suçlamalarıyla tutuklu kalmıştır. Bu dava devam etmektedir ve Demirtaş’ın savunması henüz tamamlanmamıştır.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi aşaması

Demirtaş’ın 4 Kasım 216 tarihinde tutuklanması ve tutuklanmaya yapılan itirazların reddi üzerine, 17 Kasım 2016 tarihinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapılmıştır. Anayasa Mahkemesinin dosyayı ele almaması nedeniyle de 20 Şubat 2017 tarihinde, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurulmuştur. Daha sonra Anayasa Mahkemesi, 21 Aralık 2017 tarihinde, başvurunun reddine karar vermiştir.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Dairesi, 20 Kasım 2018 tarihinde, Demirtaş’ın siyasi gerekçelerle tutuklu olduğunu belirleyerek Demirtaş’ın derhal serbest bırakılmasına karar vermiştir. AİHM, bu kararında, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 18. maddesinin ihlal edildiğini, Demirtaş’ın siyasi nedenlerle tutuklu olduğunun altını çizmiştir.

AİHM’in bu kararından bir gün sonra, 21 Kasım 2018 tarihinde Cumhurbaşkanı Erdoğan, “AİHM'nin verdiği karar bizi bağlamaz. Karşı hamlemizi yapar, işi bitiririz” demiş, bunun üzerine, Demirtaş’a bir konuşması nedeniyle daha önce verilen 4 yıl 8 aylık hapis cezası, 7 Aralık 2018 tarihinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesince onanarak kesinleştirilmiştir. Böylece Demirtaş’ın tutuklu olarak değil, hükümlü olarak cezaevinde bulunduğu ileri sürülerek AİHM’in “derhal serbest bırakma” kararı boşa çıkarılmaya çalışılmıştır. Bu durum itibarıyla Demirtaş, ana dosyasından tutukluyken belirtilen bu dosyadan ise hükümlü hale getirilmiştir.

AİHM Büyük Daire kararı

AİHM Daire kararı, tarafların itirazı üzerine AİHM Büyük Dairesine taşınmış, Büyük Daire 18 Eylül 2019 tarihinde Strazburg’da duruşma yapmaya karar vermiştir. 18 Eylül 2019 tarihinde yapılacak Büyük Daire duruşmasında, Demirtaş’ın bir başka suçtan hükümlü olduğu savunmasını güçlendirmek için 2 Eylül 2019 tarihinde Demirtaş hakkında, ana davasının görüldüğü Ankara 19. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından tahliye kararı verilmiştir. Nitekim Hükümet temsilcileri, 18 Eylül 2019 tarihinde AİHM Büyük Dairesinde yapılan duruşmada, Demirtaş’ın “tutuklu değil, bir başka suçtan hükümlü olduğu” savunmasını ileri sürmüştür.

Demirtaş’ın hükümlü olarak cezaevinde bulunduğu bu aşamada, tutuklu kaldığı sürenin, hükümlü olduğu ceza süresinden mahsup edilmesi için başvuru yapılmıştır. Demirtaş’ın bu şekilde cezaevinden çıkacağının kesinleşmesi üzerine, 18 Eylül 2019 tarihinde AiHM Büyük Dairesinde görülen duruşmadan iki gün sonra, 20 Eylül 2019 tarihinde, 6-8 Ekim olayları Kobani olaylarıyla ilgili olarak 2014 yılında başlayan ve şüpheliler arasında Demirtaş’ın bulunmadığı bir soruşturma dosyasından, Demirtaş tutuklanmıştır. Bu haliyle Demirtaş, 6-8 Ekim olayları gerekçe gösterilerek ikinci kez tutuklanmıştır. (Demirtaş daha önce, bu suçlama nedeniyle 4 Kasım 2016 tarihinde tutuklanmış, 2 Eylül 2019 tarihinde ise tahliye edilmiş durumdaydı.)

Nitekim bu tutuklama kararından sonra mahsup talebi kabul edilmiş, 1. yargı paketi kapsamında, Demirtaş’ın hükümlülüğü ortadan kalkarak hükümlü olduğu dosyadan tahliye edilmiştir. Ancak bu son tutuklama kararı nedeniyle Demirtaş cezaevinde kalmaya devam etmiştir.

AİHM Büyük Dairesi, 18 Eylül 2019 tarihinde duruşmasını yaptığı dosyanın kararını, 22 Aralık 2020 tarihinde açıklamış, Selahattin Demirtaş'ın 4 Kasım 2016 tarihli ilk tutuklama kararıyla birlikte, 20 Eylül 2019 tarihli ikinci tutuklama kararının birbirinin devamı olduğunu, aynı deliller ve aynı olgusal temellere dayandığını belirterek, bu delillerin makul şüphe için yeterli olmadığını vurgulamış, Demirtaş’ın derhal serbest bırakılması gerektiğine karar vermiştir.

Türkiye Cumhuriyeti, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin bir tarafı ve uygulayıcısı olarak, AİHM'in yargı yetkisini kabul etmiş olmasına rağmen, AİHM Büyük Dairesinin vermiş olduğu derhal tahliye kararının gereği yapılmamıştır.

Dönemin HDP MYK üyelerinin de aralarında oldukları 108 kişi hakkında 6-8 Ekim Kobani olayları nedeniyle açılan yeni dava kapsamında, Demirtaş halen tutuklu bulunmaktadır.

2. Bölüm – 6-8 Ekim Kobani olayları iddianamesi

Olayların meydana geldiği tarihten 6 yıl 3 ay sonra, 7 Ocak 2021 tarihinde kabul edilen 3.530 sayfalık iddianamede Demirtaş’a yönelik suçlamalar, üç temel noktaya dayanmaktadır. Bunlar, Demirtaş’ın 30 Eylül 2014 tarihli konuşması, açık ve gizli tanık beyanları ile Twitter paylaşımları şeklindedir. Birbirleriyle doğrudan bağlantılı oldukları için Demirtaş’ın 30 Eylül 2014 tarihli konuşması ile açık ve gizli tanık beyanları birlikte ele alınmıştır.

I. Demirtaş’ın cımbızlanan 30 Eylül 2014 tarihli konuşmasının bağlamı ile açık ve gizli tanık beyanlarındaki çelişkiler

Biri açık, diğeri gizli olan iki tanık, Demirtaş’ın 30 Eylül 2014 tarihinde Kobani kentine geçtiğini, orada örgütsel bir talimat aldığını, aynı gün dönüşte Mürşitpınar Sınır Kapısında yaptığı basın açıklamasında geçen, “Bu bir yalvarma değildir. Bu bir minnet değildir. Tarihi direnişe hep birlikte katılalım. Tarihi direnişi hep birlikte yapalım ki, tarih ittifakı da tarih birliği de oluşturma fırsatımız olsun” şeklindeki sözlerini, örgütten aldığı talimat doğrultusunda söylediğini iddia etmektedirler.

Açık ve gizli tanık ifadelerini referans alan iddianame, Demirtaş’ın bu konuşmayı örgütsel bir talimat alarak yaptığını ileri sürmekte ve bu konuşmayı, 6-8 Ekim olaylarını başlatan çağrı olarak kabul etmektedir.

- Bütünlükten koparılan dört cümlenin bağlamı

Demirtaş’ın 30 Eylül 2014 tarihli bu konuşmasından, bağlamı koparılarak alınan bu dört cümle, iddianamenin 3.407, 3.412, 3.454, 3.460 ve 3.461 nolu sayfalarında bulunmaktadır. İddianamenin herhangi bir yerinde, bu cümlelerin geçtiği konuşmanın tam metni ya da bu cümlelerin bağlamıyla ilgili herhangi bir bölüm bulunmamaktadır.

Demirtaş’ın, söz konusu basın açıklamasındaki konuşmasından, bu sözlerin yer aldığı bölüm şöyledir:

 “Çok kritik saatlerden, çok kritik dakikalardan geçiyoruz. Şurada konuştuğumuz saatlerde cephede halen çatışmalar devam ediyor. İmkansızlıklar içerisinde bir halk direniyor. Amerika'nın, Rusya'nın teknolojik silahları ve modern silahlarını, tekniğini ele geçirmiş olan IŞİD büyük bir hızla işgalini ilerletiyor, saldırısını ilerletiyor.

Ve bu barbarlıktan kurtulmanın tek yolu birlikte hareket etmektir. İttifak içerisinde, insanım diyen herkesin ortak vicdan etrafında birleşmesi gerekir. Kobani bugün Türkiye'nin her yerinde aynı düzeyde sahiplenilmelidir. Orada gelişecek kardeşlik, orada gelişecek demokrasi Türkiye'nin yararına olacaktır. Biz bunun için buradayız. Halklarımız bunun için burada. Hükümetin de bütün bu doğru okumasını özellikle istirham ediyoruz. Bugün artık eğer iki yıldır devam eden, devam ettiği söylenen bir süreç varsa onun gereğini yapma günüdür. Somut adım, pratik, burada, bu arazide ancak hayata geçerse anlamlı olur. Barış işte böyle, arazide kurulur. Sokakta, meydanda, alanda el ele vermeyi başarırsak masada barışı yapmak kolaydır. Barış, masada görüşerek olmaz. Meydanda, alanda el ele tutuşarak olur. Birbirini taşlayarak, gazlayarak, coplayarak olmaz. İşte burada, Suruç'ta Kobani sınırında barışı inşa etmek tarihi bir hatadan dönmek mümkündür. Tarihi bir kırılmayı önlemek mümkündür. Lütfen bu çağrımız doğru anlaşılsın. Bu bir yalvarma değildir. Bu bir minnet değildir. Tarihi direnişe hep birlikte katılalım, tarihi direnişi hep birlikte yapalım ki, tarihi ittifakı da tarihi birliği de oluşturma fırsatımız olsun. Feryadımız bunun içindir.

Ve bütün dünya halklarına, uluslararası topluma çağırımız budur. İnsani değerleri savunan bu halkı yalnız bırakırsanız biz elbette ki kendi başımızın çaresine de bakarız. Ama siz, kendi ilkesizliğinizde hep sorgulanacaksınız. Bugün, uluslararası toplum Kobani’ye sessiz kalmaya devam ederse IŞİD'e karşı sessiz kalmaya devam ederse inanın ki, sorgulanacak olan biz olmayacağız. Biz görevimizi yerine getireceğiz. Sonuna kadar direneceğiz, direnen halkların yanında olacağız. Bütün mazlum halkların yanında olmaya devam edeceğiz.”

Bu bölümün videosunu, linkten izleyebilirsiniz: QR kodu İzleyeceğiniz video, konuşmanın ilgili yerinden başlamakta ve konuşmanın tamamını da içermektedir.

İddianamedeki dört cümlenin bağlamına bakıldığında, 30 Eylül 2014 tarihli bu konuşma içeriğinin, örgütsel bir talimatın kamuoyuna yönelmiş bir çağrısı niteliğinde olmadığı net bir şekilde görülmektedir. Çağrının, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile uluslararası topluma ve yabancı devletlere yönelik olduğu açıktır. Sadece bu gerçek bile, açık ve gizli tanık beyanlarını tek başına çürütmektedir.

- 30 Eylül 2014 tarihli konuşmadaki sözlerin daha önce suç olarak değerlendirilmemesi

Şayet Demirtaş gerçekten böyle bir talimat almış ve bu talimat doğrultusunda bir çağrıda bulunmuş olsaydı o dönemde hakkında bir soruşturma açılması ve fezleke düzenlenmesi gerekirdi. Oysa anılan bu konuşma, hiçbir zaman herhangi bir soruşturmaya konu edilmemiştir. Öyle ki, Demirtaş hakkında açılan ve halen Ankara 19. Ağır Ceza Mahkemesinde devam eden davanın iddianamesinin 31 nolu fezlekesindeki 6-8 Ekim Kobani olaylarıyla ilgili suçlamalarda dahi bu konuşmaya hiçbir şekilde yer verilmemiştir.

- Tanık ifadelerinin, tutuklamadan sonra alınmış olması

İddianamede Demirtaş’ın, söz konusu dört cümleyi, kendisine verilen talimat üzerine söylediği, açık ve gizli tanık beyanlarına dayandırılmıştır. İddianamede, Demirtaş’ın tutuklanmasının temel dayanağı olarak gösterilen bu açık ve gizli tanık beyanları, Demirtaş tutuklandıktan sonra alınmıştır.

Demirtaş bu dava kapsamında 20 Eylül 2019 tarihinde tutuklanmış, gizli tanık Mahir’in Demirtaş’ı suçlayan ifadesi 4 Aralık 2019 tarihinde, açık tanık Kerem Gökalp’in Demirtaş’ı suçlayan ifadesi ise 7 Ocak 2020 tarihinde alınmıştır. (Tanık beyanlarının tarihleri, iddianameye alınmamıştır. Söz konusu tarihlere, tanık ifade tutanaklarından ulaşılabilmektedir.)

Bu kronolojiye bakıldığında, Demirtaş’ın tutuklanmasının temel dayanağı olan açık ve gizli tanık ifadelerinin, Demirtaş tutuklandıktan sonra alındığı görülmektedir.

- Tanık beyanlarındaki çelişkiler

Tanık beyanları karşılaştırıldığında, bu beyanların çelişkili olduğu görülmektedir. Gizli tanık Mahir, KCK Türkiye Sözcülüğü isimli bir grupta bulunduklarını iddia ettiği kişilerin Demirtaş’a talimat verdiklerini iddia etmektedir. (İddianamenin 3.407 nolu sayfası.) Tanık Kerem Gökalp ise, dönemin DBP Eş Genel Başkanı Kamuran Yüksek’in, örgüt yönetiminden almış olduğu talimatları Demirtaş’a aktardığını iddia etmektedir. (İddianamenin 3.412 nolu sayfası.)

Görüldüğü gibi açık ve gizli tanıklar, iddia ettikleri talimatın kaynağı ve veriliş şekline ilişkin çelişkili beyanlarda bulunmaktadırlar.

Öte yandan, Çözüm Sürecinin devam ettiği o dönemde Demirtaş, kamuoyunda Çözüm Süreci Yasası olarak bilinen 6551 sayılı yasanın güvencesiyle, hükümetin bilgisi ve onayı dahilinde, bizzat Kandil’de KCK üst yönetimiyle, ayda iki kereye varan sıklıkta yüz yüze görüşme yapmaktaydı. Dolayısıyla KCK yönetimi Demirtaş’a bir talimat verecek idiyse, talimatı bu yüz yüze görüşmelerde vermek yerine araya iki aracı koymuş olmaları mantığa aykırıdır.

- Tanıkların tahmin ve yorum yapmaları

Açık ve gizli tanıkların beyanlarındaki çelişkilerin yanı sıra, aynı tanıkların kişisel yorum ve tahminleri de Demirtaş’a yönelik suçlamaların delili olarak gösterilmiştir.

Gizli tanık Mahir’in beyanında, “İlk etapta Selahattin Demirtaş bu açıklamayı yaparak sorumluluğu tek başına almak istemedi. Böyle bir açıklama yapması durumunda hukuki anlamda sorumlu olacağını biliyordu. Ancak siyasi kariyerindeki geleceğini ve Kandil tarafından üzerinde oluşturulacak baskıyı göze alamadığından, KCK Türkiye sözcülüğünün yapmasını istediği açıklamayı yaptı” şeklinde bir bölüm bulunmaktadır. (İddianamenin 3.407 nolu sayfası.) Burada açıkça görüldüğü üzere, kişisel yorum ve tahmin söz konusudur.

Kerem Gökalp adlı tanığın beyanında, “HDP, DBP MYK ve PM’si, DTK ve Selahattin Demirtaş bu şekilde açıklama yapmamış olsaydı 6-8 Ekim olaylarındaki serhildan eylemlerinin şiddeti bu denli olmaz ve ölümler yaşanmayabilirdi” şeklinde bir bölüm bulunmaktadır. (İddianamenin 3.413 nolu sayfası.) Burada da açıkça görüldüğü üzere, kişisel yorum ve tahmin söz konusudur.

- Demirtaş’ın gizli bir faaliyet yürüttüğü algısının üretilmesi

Demirtaş, söz konusu konuşmayı yaptığı 30 Eylül 2014 tarihinde Kobani kentine yasa dışı yollarla gitmiş değildir. Çözüm sürecinin devam ettiği o dönemde, İçişleri Bakanlığının bilgisi dahilinde, Şanlıurfa Valiliği ve Suruç Kaymakamlığının resmi izinleriyle, pasaportunu kullanarak Kobani kentine, aleni bir ziyarette bulunmuştur. Nitekim bu ziyaret, çeşitli basın kuruluşlarının yanı sıra, Anadolu Ajansı tarafından da takip edilmiş, haberi yapılmıştır. Anadolu Ajansının abonelerine servis ettiği, Demirtaş ile beraberindekilerin Mürşitpınar Sınır Kapısından geçiş anının fotoğrafını da içeren haberi linkte bulabilirsiniz: QR kodu (Koddaki link: http://www.aljazeera.com.tr/haber/demirtas-kobaniye-gitti Arşiv linki: https://archive.fo/gcmGI)


Anadolu Ajansının abonelerine servis ettiği, 30 Eylül 2014 tarihli bir fotoğraf.

Ayrıca Demirtaş’ın Kobani’ye bu ziyareti, aynı gün yayımlanan ana haber bültenlerinde de yer almıştır. Star ana haber bülteninde yayımlanan haberi linkten izleyebilirsiniz: QR kodu


Star ana haber bülteninden bir ekran görüntüsü.

Özetle;

TICK Demirtaş’ın 30 Eylül 2014 tarihli konuşmasının herhangi bir şiddet çağrısı içermemesi,

TICK Demirtaş’ın 30 Eylül 2014 tarihli konuşmasının bugüne kadar suçlama konusu edilmeyip aradan geçen altı yıl üç aydan sonra kovuşturma konusu yapılması,

TICK Demirtaş’ın tutuklanmasının ve suçlanmasının temel dayanağını oluşturan açık ve gizli tanık beyanlarının Demirtaş tutuklandıktan sonra alınması,

TICK Açık ve gizli tanıkların iddialarında çelişkiler olması

TICK Açık ve gizli tanıkların tahmin ve yorumlara dayalı suçlamalarda bulunmaları,

TICK Demirtaş’ın 30 Eylül 2014 tarihli konuşmasın medyaya açık, siyasi bir çalışma olması

şeklindeki unsurlar gözetildiğinde, Demirtaş’ın “örgüt talimatı üzerine çağrı yaptığı” iddiasının dayanaktan tamamen yoksun olduğu açıkça görülmektedir.

II. Demirtaş’a ait olduğu iddia edilen Twitter hesabı

İddianamede, Selahattin Demirtaş’a ait olduğu iddia edilen bir Twitter hesabından paylaşıldığı iddia edilen üç adet tweete yer verilmiştir. Bu tweetlerin ekran görüntüleri olduğu iddia edilen görseller, iddianamenin 314, 3.442, 3.457 nolu sayfalarında bulunmaktadır.

Bu hesabın adresi, https://twitter.com/selahattindmrts QR kodu. (arşiv linki: https://archive.fo/0eiwI) şeklindedir. Halihazırda, hesabın Twitter kurallarını ihlal ettiği gerekçesiyle kapatılmış olduğu görülmektedir.

Bu hesabın, Selahattin Demirtaş ile herhangi bir ilgisi bulunmamaktadır. Kendisinin hesabı, https://twitter.com/hdpdemirtas adresli, hdpdemirtas kullanıcı adlı, 2010 yılının Aralık ayında açılmış olan, Twitter tarafından mavi rozet verilerek doğrulanmış olan hesaptır. O dönemde Barış ve Demokrasi Partisi Eş Genel Başkanı olduğu için bdpdemirtas olan hesabın kullanıcı adı, kendisi HDP’ye geçtikten sonra hdpdemirtas olarak değiştirilmiştir. QR kodu.

Kaldı ki, iddianamede belirtilen hesap gerçekten de Selahattin Demirtaş’a ait olsaydı hesabın Twitter tarafından kapatılması hayatın doğal akışı gereği ilgi çeker, sansasyonel bir haber olurdu. Oysa böyle bir haber söz konusu değildir.

Doğru olup olmadığı son derece basit bir şekilde kontrol edilebilecek bir bilginin, hiç araştırılmadan iddianameye delil olarak konulması, Demirtaş’ı suçlamak için zorlama bir çaba içine girildiğini ve bu amaçla delil uydurulduğunu göstermektedir.

Kronoloji:

Demirtaş’ın cezaevinde tutulmasının temel nedeninin daha iyi görülebilmesi için, bazı olayların zaman dizinlerinin bilinmesine büyük yarar bulunmaktadır. Bu olaylar şunlardır:

7 Mart 2015

Erdoğan, “400 milletvekilini verin ve bu iş huzur içinde çözülsün” dedi.

17 Mart 2015

Demirtaş, Erdoğan’a hitaben, “Seni başkan yaptırmayacağız” dedi.

7 Haziran 2015

AKP seçimi kazanamadı, tek başına iktidarı kaybetti. Dolayısıyla başkanlık sistemine geçiş mümkün olamadı.

20 Temmuz 2015

Urfa’nın Suruç ilçesinde, IŞİD’in bombalı saldırısında 33 kişi yaşamını yitirdi.

22 Temmuz 2015

Urfa’nın Ceylanpınar ilçesinde iki polis evlerinde öldürüldü. Saldırının failleri bulunamadı. Suçlananlar beraat etti.

24 Temmuz 2015

Kandil’e yönelik, kapsamlı bir hava saldırısı düzenlendi. Bu, çözüm sürecinin ilan edildiği günden beri yapılan ilk hava saldırısı.

28 Temmuz 2015

Erdoğan, dokunulmazlıkların kaldırılacağı yönündeki ilk açıklamayı yaptı: “Parlamento gerekli değerlendirmeyi yapmalı, dokunulmazlık zırhından sıyırmalı.”

1 Kasım 2015

Tekrar seçimde AKP, tek başına iktidar olacak sonucu elde etti.

20 Mayıs 2016

Dokunulmazlıkları geçici olarak ve geriye doğru kaldıran düzenleme TBMM’de kabul edildi.

15 Temmuz 2016

15 Temmuz darbe girişimi oldu.

20 Temmuz 2016

Erdoğan OHAL ilan etti.

29 Eylül 2015

İmc tv, Hayat Tv, Tv 10, Gün Tv, Azadi Tv, Jiyan Tv gibi televizyon kanalları ile Dicle Haber Ajansı gibi çeşitli basın kurumları kapatıldı.

11 Ekim 2016

Devlet Bahçeli, Meclis grup toplantısı konuşmasında “Başkanlık sistemi Meclise gelsin” dedi.

4 Kasım 2016

Demirtaş, dönemin diğer eşbaşkanı Figen Yüksekdağ ve HDP milletvekilleri tutuklandılar.

21 Ocak 2017

Demirtaş’ın tutuklanmasından sadece 2 ay 20 gün sonra referandum kararı alındı.

16 Nisan 2017

Tutuklanmadan 5 ay 14 gün sonra, 51,41 oy oranıyla kabul edilen rejim değişikliği referandumu yapıldı.

20 Kasım 2018

AİHM, Demirtaş’ın derhal serbest bırakılması kararı verdi.

20 Kasım 2018

Aynı gün Erdoğan, “AİHM'nin verdiği kararlar bizi bağlamaz. Biz karşı hamlemizi yaparız, işi bitiririz” dedi.

21 Kasım 2018

Ertesi gün Erdoğan, Saray’da, dönemin Ankara Cumhuriyet Başsavcısı Yüksel Kocaman görüştü.

7 Aralık 2018

İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi, Demirtaş’a bir başka davada verilen 4 yıl 8 aylık hapis cezasını onaylayarak onu hükümlü hale getirdi. Böylece, AİHM kararı uygulanacak olsa bile Demirtaş bir başka suçtan hükümlü olduğundan, cezaevinden tahliye edilmeyecek hale getirildi.

2 Eylül 2019

İki hafta sonra yapılacak olan AİHM Büyük Daire duruşması öncesinde, duruşmaya konu davada tutuklu olmadığını göstermek amacıyla, Demirtaş hakkında, avukatlarının herhangi bir tahliye başvurusu olmadığı halde, kendisinin ve avukatlarının katılmadığı duruşmada tahliye kararı verildi.

“Karşı hamlemizi yapar, işi bitiririz" ifadesinin ardından kesinleştirilen 4 yıl 8 aylık hapis cezası nedeniyle hükümlü hale getirilen Demirtaş, cezaevinde kalmaya devam etti.

20 Eylül 2019

Cezaevinde kaldığı süre, 4 yıl 8 aylık hapis cezasından mahsup edilen ve cezaevinden çıkması beklenen Demirtaş, Figen Yüksekdağ ile beraber, 6-8 Ekim Kobani olayları gerekçesiyle ikinci kez tutuklandı.

21 Eylül 2019

Ertesi gün Erdoğan, Demirtaş ve Yüksekdağ için, “Bunları bırakamayız” dedi.

9 Haziran 2020

Anayasa Mahkemesi, Demirtaş’ın beş başvurusunu birleştirerek uzun tutukluluk nedeniyle ihlal kararı verdiyse de ikinci tutuklulukla ilgili olan altıncı başvurusunu inceleme dışında bıraktı. Söz konusu başvuru, bu çalışmanın hazırlandığı XX.XX.XXX tarihinde halen incelenmiş değildir.

22 Aralık 2020

AİHM Büyük Dairesi, Demirtaş’ın derhal serbest bırakılması şeklindeki kararını açıkladı.

7 Ocak 2021

6-8 Ekim Kobani olaylarıyla ilgili, 3.530 sayfalık iddianame kabul edilerek dava açıldı.

Editör: TE Bilisim