Türkiye’de genç olmak tarifi mümkün olmayan acılara tüccar olmaktır. Çünkü Türkiye’de gençler, ötelenen, horlanan, işsiz olan, azarlanan ve geri planda olanlardır. Bu yazdıklarımı okuyan kaç kişi bana katılır bilmiyorum ama bildiğim durum vahameti ile ortada.

Hemen her gün onlarca gencin acısı ile tanışıyorum. Kimisi; “Hocam yuvam dağılmak üzere!” diye mail atıyor. Kimisi; “Hocam üç gündür evde yiyeceğimiz yok!” diye bana ulaşıyor ve böyle onlarca kişi bana yazıyor. İçlerinde elbette istismar edenlerde var ama ekserisi gerçek mağdur. Bizden ne para talep ediyorlar ne de başka bir şey, tek istedikleri namusu ile para kazanacakları bir iş.

Hem bunun için büyük ümitler ile sekiz yıl ilköğretim, dört yıl orta öğretim, dört yıl üniversite olmak üzere 16 yıl okul okumuşlar. Anne ve babalar; “Oğlum okuyacak büyük adam olacak, kızım okuyacak ayakları üstünde duracak!” diye büyük ümitler beslemişler ve bunu hep onlara yansıtmışlar. Çocuklar da onlara bunu ispat için büyük uğraşlar veriyor.

Çünkü onları mahcup etmekten, istedikleri gibi evlat olamamaktan korkuyorlar. Anne ve babalarının hayallerini yıkmak istemiyorlar ama maalesef hiçbir şey umdukları gibi gitmemiş. Okul bitmiş, diploma anlınmış, kpss’ye girilmiş ama halen işsiz dolaşıyorlar.

Gittikleri belediye, valilik, kaymakamlık onlara kapıları sonuna kadar kapatmış, çünkü makamlarda güvenlik görevlisini dahi aşamamışlar. Bu bir hakikat, ne karalama nede kötüleme. İstanbul, Ankara, İzmir’de makamların halka açık kafi değil. Asıl mesele 81 vilayettin tamamının kapısı halka açık olmasıdır. Önemli olan Valiler, Kaymakamlar, Belediyeler, Siyasiler halkın hizmetkârı olduğunu ortaya koyabilmesidir.

Maalesef Ankara, İstanbul ve İzmir makamları basına malzeme olmamak adına biraz daha temkinli davranıyor ama Anadolu’nun ücra köşesinde Allah’tan başka duyanı olmayan yiğitler eziliyor. Bu sebeple seslerin daha gür çıkması adına inisiyatif almak durumundayız. Şahsen kendimi buna vicdanen mecbur hissediyorum.

Filistin’e, Somali’ye, Irak’a, Suriye’ye göstere göstere yapılan yardımların binde biri halka yapılmadığını üzülerek müşahede ediyorum. Elbette büyük devlet olmanın gereği olarak ve İslam’ın emri doğrultusunda oralara yardım edilsin ama fakirlik yüzünden, işsizlik yüzünden Türkiye’de yuvalarda yıkılmasın.
Mesela Mühendislere daha önce verilen 6000 kadro sözü dün yapılan resmi açıklama ile yerine gelmeyeceği duyuruldu. Bedelli askerlik ile alakalı yapılan yüzlerce açıklama havada kaldı. Ülkenin büyük ümitler bağladığı Recep Tayyip Erdoğan’ın bedelli sözü bile yerine gelmedi. ÖSYM KPSS’de hata varsa mutlaka düzelecek dedi ama halen hiçbir adım atılmadı. Gençler halen ağlıyor. Önümüzde ki yıl 74.000 memur alımı yapılacak deniliyor ama 21.000 tarım ve hayvancılık bakanlığına ayrılan kadro halen boş. GDO’lu ve sağlıksız üretilen gıdalar yüzünden hemen hepimiz hastayız, ilaç bağımlısıyız, obeziz, şişmanız.

Buna rağmen gıda mühendisinin işini ilkokul veyahut lise mezunu zabıtalar yapıyor. Onu da Ramazandan Ramazana yapıyor. Bunu yapınca da televizyonlar eşliğinde yapıyor ki belediyenin reklamı olsun. İnsanlarımız işsizlik ve çaresizlik ile kıvrandıkları yetmiyormuş gibi birde Genel Sağlık Sigortası adı altında herkes adeta haraca bağlanmış durumda. İster sağlıktan yararlansın ister yararlanmasın herkes prim ödemek zorunda bırakılıyor.

Ödenen primler emeklilik içinde geçerli değil  

İdari ve iktisadi bilimler fakültesinden 400.000 mezun genç işsiz. Bazıları ise köle işçi muamelesi görüyor. Milletvekili 17.000 TL maaş alırken yüksek lisans yapmış genç 1.000 tl maaş alıyor. Isparta’da elma toplamaya giden 86 emaktar 36-40 kişilik araca sıkıştırılıyor. Onlara adeta hayvan muamelesi yapılıyor. Onlara o muameleyi yapanlar hayvanların ta kendisi. Gerçi İstanbul’da her gün belediye araçları, tramvay, metro bize bu hayvanca muameleyi reva görüyor.

Ülkenin tüm kazancı halen belirli bir azınlık tarafından bölüşülüyor. Oysa biz, Recep Tayyip Erdoğan döneminde gelir dağılımında ki adaletsizliğin biteceğini ümit ediyorduk ama maalesef hala eski tas hala eski hamam. Bedelli çıktı çıkacak naraları ile gençler seçim malzemesi yapılıyor, bu yetmezmiş gibi birde televizyoncular, gazeteciler onları reyting malzemesi yapıyor. Herkes gençlerin sırtından kazanırken, onların çoğu depresyona girmiş durumda.

Bu devletin yöneticileri, siyasiler ve bürokrasiler, çok af buyurun genci ile “kedinin fare ile oynadığı!” gibi oynuyor. Buna rağmen siyasilerin yaptığı mitingler gençler ile dolup taşıyor ve gençler mitingler de şuursuzca naralar atılıyor.
Askere alınan gencin annesi sokakta kalıyor, ancak medyaya çıkarsa insanlar haberdar oluyor. Dul kadın iki aylık kirasını ödeyemediği için sokakta kalıyor. Çünkü müracaat ettiği kaymakam efendi ondan aldığı vergiyi ona vermemek için eli dereden su getiriyor.


Neymiş efendim dul kadının evinde plazma tv varmış, neymiş efendim evinde eşya varmış, bu sebeple yardım edemiyorlarmış. Oysa o kadıncağız iki ay öncesine kadar tırnağı ile ekmeğini kazandığını bilmiyor Kaymakam. Ne oldu da kadın kapısına dayandı diye sorgulanmıyor bile...

Hem hiçbir şey olmasa bile o makam halkındır, halk istediği an oraya girebilmelidir. Kaymakam o dul kadın iki ay önce ameliyat geçirdiğini, beline platin takıldığını bilmiyor, çünkü derdini adam gibi dinlemiyor! Ama umurun da mı Kaymakamın, çünkü Kaymakamın altında özel makam aracı, üstüne üstelik özel şoförlü, korumalı, eskortlu, bedava konut gel keyfim gel. O ne beli sakat dul kadından, o ne aç gençten...

Aynı şekilde valilerde böyle, kendim dört defa aradım Isparta valisini, tenezzül edip mağdur öğrenci ile görüşmedi bile. Haydi gençler demokratik tepkimizi koymak için sokağa çıkalım dediğimizde, binlerce genç toplanıyor ama beş dakika sonra iki tane MİT’çi araya dalıyor ya da iki tane örgütçü, binlerce genci galeyana getirip terörize ediyor, Vandallara çeviriyor. Ondan sonra’da hakkımızı arayamıyoruz diyor.

Aptallık bizde, iki MİT’çiye/örgütçüye aldanıp polisi taşlayacağımıza, o iki MİT’çiyi/örgütçüyü ezelim. Hata onları alıp direk çöp kovasına atalım. Bizim Vandallık ile işimizin olmadığını sadece verilmeyen haklarımız için meydana çıktığımızı ispat edelim.   

Ey gençler artık ezilen, horlanan, ötelenen olmamak için, korkmadan, yılmadan, utanmadan sesimiz duyurmak adına gelin bir araya gelelim. Yakmadan, yıkmadan demokratik yollarla hakkımızı arayalım. Biliyorum sizlerin ağızları bantlanmış, çünkü ideolojilere hapsedilmişsiniz. Sizleri kendinize getirmek zor olduğunu da biliyorum...

Ama bunu başarmak için bağıracağım. Belki siz ses vermeyeceksiniz ama sesim duvarlardan, dağlardan yankı bulacak ve tekrar kendi sesimi duyacağım!!! Olsun, ben haksızlığa karşı haykırdığım da, yankılanan sesimi duymakla da mutlu olurum.

Şimdi isterseniz sizde gelin beraber haykıralım, beraber mutlu olalım... Hey! Ümmetçi genç sana diyorum! Hey! Atatürkçü genç sana diyorum! Muhafazakâr genç sana... Başı açık, başı kapalı, namaz kılan, namaz kılmayan genç size diyorum. Hepiniz gelin, tek ses olalım. Onun, bunun, şunun adamı değil! Hakkın, adaletin, halkın adamı olalım...

Herkese eşit uzaklıkta, eşit yakınlıkta duralım. KPSS’ye mahkûm edilen genç sana diyorum, işsiz genç sana diyorum. İşsizlik adayı genç sana diyorum. Bedelli bekleyen sana, kadro bekleyen sana, Azarlanan, ötelenen genç sana diyorum. Haydi, gelin beraber güçlenelim. Mağdur Gençlik Platformu adı altında birleşelim.

MGP twitter hesabı @MagdurGenclik 


İstanbul Times / Hekimoğlu Süleyman Özcan