“Söylesem tesiri yok. Sussam gönül razı değil” misali üstüne basarak, altını çizerek ülkemizde yapılan, haksızlıklardan, hukuksuzluklardan, şikâyet etmemiz, yazmamız lazım. Bu, toplumun önemli bir ihtiyacıdır. Bakınız; Berfo Ana ölüm döşeğinde, komadaki Berfo Ana’nın son arzusu: "Beni mezara gömerseniz oğlumun kemiklerini getirin, beni onunla beraber gömün" diyor.

Bir ülke düşünün dram, çile ve evlat acısı Anaların yüreğinde hiç eksik olmuyor. Acı içerisinde, yaşamını geçirmiş binlerce Annenin son arzusunu bile yerine getiremiyoruz. Her gün bu ülkenin çocukları ölüyor. Anneler feryat, figan çaresizlik içinde, mezarda kavuşma vasiyetleri bile yerine gelmiyor.
 
Başbakandan, ülkeyi yöneten tüm yetkililere kadar, aydın, yazarçizerinden sıradan bir insana kadar, hepimiz bu günahların ortağız. Toplum olarak, insan olarak bu vebalın altındayız.
 
Oturup en can alıcı meselemiz olan Kürt sorununu barışçıl eşitlikçi bir yolla çözme kavuşturma geçmişle hesaplaşma yerine, “BDP’li vekillerin dokunulmazlığını kaldıralım” ile meşgulüz. Trajikomik olanı buna da  "Hukuku” argüman etmeleridir. Allah aşkına hangi hukuk? Bu devlette hiçbir zaman hukuk olmadı ki! 12 Eylül faşist anayasa ve yasaları hukuk mu? Milyonlarca insanın, halkın dilini, kültürünü, çocuklarına ana dilde eğitim hakkının tamamını yasakla gasp et. Meşru zeminde hak arama yollarını kapalı tutan faşizan bir sistemde yaşıyoruz.
 
Bu yapıda herkes mağdurdur; En tepe yöneticileri Başbakanı, Cumhurbaşkanı, tamamı kefenimle geldim, diyen, özeti bu tabloda hiçbir insan kendini güvenli, huzurlu, özgür, mutlu hissetmiyor. Her an "rutinin dışına çıkabilen" evrensel hukuktan yoksun çete tarzı bir devlet organizasyonunda hukuk mu olur ?

Devletin adı Türk olunca Türkler kendilerini her şeye sahip ve mutlu hissedip, güvenli olduklarını sanıyorlar. Devlet bu şekil kutsanamaz. Devlet organizasyonunu; insana hizmet eden bireysel ve kolektif her tür hak kullanma özgürlüğü olan, demokratik değerlere, evrensel hukuka önem veren, bir sisteme dönüştürmelidir. 
 
Kürt çocuklarının ana dilinde eğitim almasının Türk çocuklarına ne gibi zararı olabilir? Ana dilde eğitimi yasaklayan zihniyet ile Türkçe eğitim almasın diye okul yakan zihniyetlerin aynı olduğu ikisinin de cehalete hizmet ettiğine inanıyorum.
 
BDP toplantı veya gösterilerinde velev ki yasakta olsa bile bu dozda aşırı güç kullanılması doğru mudur? Diyarbakır’da Cenazelerini defin eden insanlara gaz bombaları, tabuta su ile müdahale insanlık dışı bir manzara izledik.
 
Çoluk çocuk, kadın demeden polisin aşırı güç kullanarak müdahale örneğine hep şahit oluyoruz. Devletin kolluk güçleri ve tüm kurumları tarafından top yekûn Kürt halkına düşman gibi tavır sergileniyor. Kimsenin buna karşı gıkı çıkmıyor.

Basın da dâhil vandalizme herkes alkış tutuyor.  
Bu kadar BDP’ linin seçilmiş siyaset yapan insanın toplu tutuklanması normal mi?
 
Yakın dönemde Refah Partisi mensuplarına aynı itibarsızlaştırma ve iş yaptırmama gayreti o dönemin muktedirlerince yapılıyordu.

Bugün izafeten binlerce seçilmiş, siyaset yapan halkın iradesi, gazeteci, hukukçu, akademisyen, doktur, vb meslek mensupları tutukludur. Tamamı terör ve teröristlik suçlaması ile içerde. Düşünün on binlerce teröristi olan bir ülke olur mu? Cezaevi tutuklu tablosu bile siyaseten ülkenin nasıl kötü yönetildiğinin emaresidir.
 
Biz her yerde bunu ifade ederiz: “Birlikten rahmet ayrılıktan azap doğduğunu” bilen bir inancın mensubuyuz. 
 
Türkiye’de Kürt kimliğini ön planda tuttuğun an, Kürtlüğünü deklere ettiğin zaman ciddi zarar ve mağduriyetlere uğrarsın. Her yerde Kürt işadamı, bürokratı, önemli sosyal ve ekonomik konumu ve işi olanların tamamı sünepe bir vaziyette kimliklerini gizliyorlar. Gizlemek zorundalar, çünkü başka alternatifleri yoktur.
 
Bu devletin faşizan tutumu insanları riyakâr ve ahlaki karakter erozyonuna uğratmış. Kimse dürüst davranmıyor. Her kes kendini, fikrini gizliyor.
 
Türkiye Devleti ile Kürtlerin meselesini, İslam hukuku, şeriata götürsek “Kürtler haklı”. Hangi din, mezhep, görüşten soruna bakılırsa bakılsın objektif bakanlar tarafından Türk devleti ile Kürt sorunu değerlendirilse “Kürtler mazlum, mağdur ve haklıdır” sonucu çıkar.

Türkiye’nin bağlı bulunduğu tüm uluslararası sözleşmelere tarafsız, bağımsız kurum kuruluşlara ve uluslararası hukukta devletin dayatmaları ile Kürt sorunu değerlendirilse, emin olunuz “Kürtler haklı” çıkar. Bir tek Kemalist, faşist, zihniyet hariç! Hangi hukukta, hangi din, mezhepte Kürtler ile Devletin davası görülse “Kürtler haklı çıkacaklar” Bunu devlet de, Kürtler de çok iyi biliyor. Kimse kimseyi kandırmasın.
 
Devlet, Kürt sorunu konusunda ne ümmetçi bir çözüme yanaşıyor, ne de evrensel bir hukuka itibar ediyor. Zorbaca dayatmasının sebebi haksızlığından kaynaklıdır.  
 
Kürtlerin eşitlikçi insani hak talebine bölücülük yaftası vurulamaz
 
Başbakan da dahil herkes bu yaptıkları ile övünsünler!!! Duygusal bölünmeler çoktan oldu. Uludere ile beraber Kürtlerin Ak Parti’ye bağladığı bağlar, tüm umutlar kırıldı.

Kardeşlik hukuku, din kardeşliği, demokrasi tamamı sorgulanır hale geldi. Kürtlerin önemli desteği ile iktidarda olan Ak Parti 3. dönemde inanılmaz şımardı ve ekseni yüzde yüz kaydı, reform yapan değişimci çizgiden eski köhne devlet anlayışına döndü.
 
“Ak Parti İktidarında, MHP fikriyatı hâkim” diyor değerli yazar Cengiz Çandar. Doğru söze ne denilebilir?
Bu durum tüm Kürtleri haklı olarak tedirgin ediyor. Mecburi fikren ayrışsalar bile Ak Parti’nin bu yanlış politikaları sayesinde Kürtler bundan sonra ki, seçimlerde birleşmeye gidecekler.
 
“Kürtler kavimciliğin, ırkçılığın haram olduğu bilinciyle” hiçbir zaman ulus devlet modellerine itibar etmediler. Kürdün mücadelesi Selahaddin Eyyubi ile başlayan Cemaleddin Afgani ile ümmetçi İslam birliği şuuru ile tüm mezhep ve tüm kavimlerin kendini alabildiğince özgürce ifade edebileceği hümanist bir yapı oluşumu gereğine inanandılar.
 
Bu oluşumda insanların bireysel ve kolektif haklarını teminat altında tutan, insanlığı kapsayıcı hümanist bir sistemde yaşatma idealleri vardır. Kürdün mücadelesi Bediüzzaman Saidi Nursi (Kürdi) ile hep hak ve hakkaniyet mücadelesi esasında olmuş.
 
İdeal bir sistem ve yapıda insanları bir arada huzurlu yaşatma mücadelesi devam etmiş ve bu hak kavimcilik, ırkçılık yaparak değil, tamamen insani, hümanist bir anlayışta olmuş. Kendisine “insanım diyen, Müslüman’ım diyen” bunu böyle bilmelidir.
 
Türkiye, dünyanın bir parçasıdır. Bütün yönleri ile evrensel insanların daha müreffeh, huzurlu olacağı herkesin bireysel ve kolektif hak özgürlüklerini adilce ve hakkaniyetli bir şekilde birlikte yaşayabileceği bir organizasyon yapı sisteme ihtiyaç var. Hep beraber buna hizmet etmeliyiz.
 
 
İstanbul Times  / Maksut KONYAR 3 Aralık 2012