“Aşırı solcudur aşk.

bu yüzden insanların

sol yanını hedef alır...

Ve aşk bu kadar solcuyken

içinden sağ çıkmak imkansızdır.”

Deniz Gezmiş

“Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Mahkememiz Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın tamamını; bir kısmını tağyir, tebdil veya ilgaya cebren teşebbüs suçunu işlediğinizi sabit gördü. Türk Ceza Kanunun 146/1 maddesi uyarınca ölüm cezası ile tecziyenize karar verdi.”

Cümlesi yankılanıyordu 1972 yılı 6 Mayıs günü, Ankara Merkez Kapalı Cezaevi salonlarında...

Tam da bugün

Ankara’da bu kararı verecek Ali Elverdi başkanlığında mahkeme kuruldu.

Hiçbir delil incelenmedi.

Mahkeme 3 fidanın; Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’ın anayasayı ortadan kaldırmaya teşebbüs suçundan idama çarptırdı.

Karar önceden verilmiş, mahkeme heyetine sadece onaylamak kalmıştı.

***

O yıllar gençlik hareketleri; üniversitelere taşınıyor, oradan kente, köye, işçiye, işçi grevlerine... uzanıp gidiyordu.

***

Deniz Gezmiş’in suçlu olarak nitelendirilen sebeplerinden bazıları:

“31 Ağustos 1966 tarihinde Ankara’dan İstanbul’a yürüyen Çorum Belediyesi temizlik işçilerinin, Taksim Anıtı’na çelenk koymaları sırasında Türk-İş yöneticilerini protesto etmek.”

“22 Kasım 1967’de öğrenci örgütlerinin düzenlediği Kıbrıs Mitingi sırasında ABD bayrağını yakmak.”

“30 Temmuz’da ABD 6. Filo’sunun İstanbul’a girişini protesto etmek.”

“Samsun’dan Ankara’ya Mustafa Kemal Yürüyüşü düzenlemek.”

“28 Kasım 1968’de ABD Büyükelçisinin İstanbul’a gelişini protesto etmek.”

“İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencilerinin düzenlediği protesto gösterilerine önderlik etmek.”

Yukarıdaki maddelerden ve benzeri suçlardan...

Denizlerin tek suçu vardı:

Antiemperyalist olmaları…

Gençlik hareketinin en ‘zirve’ isimleriydi onlar.

Yaşları çok küçüktü. Deniz Gezmiş ve Yusuf Aslan 24, Hüseyin İnan 22 yaşındaydı.

Son sözleri: ‘Yaşasın Tam Bağımsız Türkiye’ idi...

***

Ben Deniz’in hayatını derinden araştırmaya, yaptıklarını incelemeye onun fotoğraflarında gördüğüm meşhur yeşil parkasından sonra başladım.

Bir arkadaşım ve ben senaryo dersimize giren Muzaffer hocamızın evine kitaplık düzenlemeye gitmiştik.

Hocamız, daha önce Deniz Gezmiş’in parkasının kendisinde olduğunu anlatmıştı. Kendisinden göstermesi için rica ettik. Bizi kırmadı.

O meşhur, heybetli yeşil parkayı karşımda görünce tüylerim diken diken oldu. Hislerimin tarifi zordu...

Ve ardından hocamızın, kitaplarla, film afişleriyle, yazılmış çekilmiş senaryolarla kaplı odasında Deniz Gezmiş’i bize anlatırken geçirdiği dakikaları asla unutamam. Benim için çok değerli ve unutamayacağım özel bir gündü.

Parkasının benim hocamda olmasıyla övünüyor ve bunun büyük bir şans olduğunu da her zaman dile getiriyorum.

Buradan arşive taze bir anıyı not düşüyorum.

Sabırsızlıkla beklediğim o anı yaşarken hocama bu yazıyı okutmak istiyorum.

Muzaffer hocam iki gün önce telefon ile konuştuğumuzda bana bir söz verdi. İstanbul’a döndüğümüzde Deniz Gezmiş’in parkasını bir kez giymeme izin vereceğini söyledi. Bunu duyduğumda, parkayı gördüğümde olan tüylerimin diken diken oluşu çok gecikmedi.

Bun olaydan daha şahane ne olabilir ki...

O günü iple çekiyorum hocam.

**

O gün Deniz’i karşımda parkası varken hayal ettim.

Eve döndüğümde ise onu daha çok araştırmaya daha çok tanımaya başladım.

***

Bizim zorlu yürüyüşümüz

Haksızlığa direnişimiz

Umuda bağlanışımız

İşçinin hakkını savunuşumuz

Yürekli, vicdanlı, merhametli oluşumuz

Hakikate olan saygımız

Adaleti arayışımız

O gün darağacına gönderilen üç fidan ile zedelendi belki ama hikâyemiz de yine tekrardan orada, o an, daha da alevlenerek başladı.

Geçmiş yıllara baktığımızda Deniz’lere sahip çıkıldığından da anlayabiliyoruz bu ilerleyişi.

İnancımız

Barışçıl oluşumuz

Umudumuz

Adalete susayışımız

Birleştirici gücümüz

Eşitlik için savaşımız

Üç gencin acısıyla birlikte alevlenmiş bir vaziyette, uzun yürüyüşe devam ediliyor. Deniz’ler hala yaşıyor.

Üç fidanın idamının 48. Yılı...

6 Mayıs 1972 - 6 Mayıs 2020

“Ve tarih bir gün benim haklı olduğumuz yazacak” demişti Deniz.

Tarih senin ve yol arkadaşlarının haklı oluşunu çoktan yazdı!

“Geçse de yolumuz bozkırlardan, Deniz’lere çıkar sokaklar”

İstanbul  Times  / Handa Balcan