Dünyanın en akıllı, en başarılı insanı bile hata yapabilir. Atalarımız boşuna “Hatasız kul olmaz” dememişler.

Hepimizin yaşamı boyunca yaptığı hatalar vardır. Küçük hatalar zamanla bir şekilde unutulur. Ancak öyle
hatalar vardır ki, aklımıza her geldiğinde pişmanlık duyarız… Ama ne yazık ki pişmanlık duymanın, “keşke
yapmasaydım, etmeseydim” demenin bir faydası olmaz…

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile ilgili hep pozitif yazılar yazdım. Yazmak durumundaydım çünkü böyle bir lider her topluma nasip olmaz... Erdoğan, Türkiye’yi hasta yatağından kaldıran doktor oldu. Koyduğu teşhis ve uyguladığı tedavi yöntemleri sayesinde “hasta adam” durumundaki Türkiye, 10 yıl gibi kısa bir sürede bütün dünya ülkelerinin gıpta ettiği ülke konumuna geldi.

Allah razı olsun, Erdoğan bu hizmetleriyle tarihe geçti…

Fakat; Başbakan Erdoğan da sonuçta bir insan ve hata yapma hakkına sahip. Mesela; genel seçimlerin 5 yıldan 4 yıla düşürülmesi kararını Erdoğan, “hata” olarak kabul etti.

Başbakan Erdoğan, şimdide “Dershaneleri kapatacağım” diyerek ikinci büyük hatasını yapmak üzere.

Dershanelerin kapatılmasının kimseye faydası yok. Ancak; dershaneler kapatılırsa bakın kimlere zararı olacak, hep birlikte araştıralım.

Bir defa, sayıları 3 bin civarında bulunan dershanelerde 60 bin öğretmen görev yapıyor. Öğretmenlerin yanı sıra 40 bin kadar da diğer personel hizmet veriyor. En basit hesapla, dershanelerin kapatılmasıyla 100 bin insan işsizler ordusuna katılmış olacak. Devlet, bu sektörden elde ettiği KDV’yi, Gelir ve Kurumlar Vergisi’ni, 100 bin dolayında SGK’lı primini kaybedecek. Ayrıca çalışan bu insanlarla birlikte 300-400 bin kişi de ekmeğinden olacak

Bu işin maddi boyutu, gelelim eğitim kısmına.

“Devletin birçok kurumu niçin özeleştirildi?” şeklinde bir soru sorsak çoğumuzun yanıtı, “Hantal yapıdan kurtulmak için” olur. Bu cevabın doğruluğunu, aynı kurumlardan aldığımız hizmetin özelleştirmeden önceki ve sonraki haline baktığımızda test edebiliriz...

Maalesef hantal yapı devletin okullarında hala devam ediyor. Devlet okullarındaki manzara şöyle: Öğretmen kendini zorlasa da zorlamasa da maaşını alıyor. Emekli olana kadar atılma gibi bir derdi yok. Buradaki tek kriter; vicdan… Eğer öğretmen vicdanlı, hak-hukuk açısından hassasiyetli biri ise aldığı parayı helal ettirmek için canı gönülden çalışır. Değilse mesai saatini tamamlayıp okuldan çıkar gider. Nasıl olsa öğrencinin başarılı olup olmaması, iyi bir üniversiteyi kazanıp-kazanmaması işten atılmasına, emekliliğini engellemesine etki yapmıyor!

Sayın Başbakan’ın işte bu gerçeği teraziye koyup öyle karar vermesi lazım. Zengin-fakir ayrımı veya fakir öğrencinin mağduriyeti gibi gerekçeler, dershanelerin kapatılmasıyla ortadan kalkacak mı? Dershanelerin kapatılması asıl, çocuklarını bir şekilde fedakarlık yapıp dershaneye göndererek üniversiteyi kazandırabilen orta direk aileleri etkiler. Zengin ailelerin, çocuklarına evlerinde bile özel dersler aldıracaklarını Sayın Başbakan’ın bilmemesi mümkün değil.

Kaldı ki; bütün çocukların, bütün insanların aynı standardı yakalamaları sadece Türkiye’de değil bütün dünyada bile mümkün değil. İnsanlar, gayret ve çabalarına, en önemlisi Yüce Allah’ın takdir ettiği ölçüde ki kısmetine şükür etmek durumundadır…

Böyle yazıyorum diye, dershanelerle ilgim olduğunu sanmayın. Ya da “tuzu kuru” diye düşünmeyin. İmkanlarını zorlayarak çocuğunu dershaneye gönderen bir baba olarak bu satırları dile getiriyorum...

Erdoğan’a çok güvendiğim için, “Başbakan’ın bir bildiği vardır” deyip rahatlamak isterdim ama maalesef bu defa Sayın Erdoğan’la aynı fikri paylaşmıyoruz…

Başbakan, genel seçimlerin 5 yıldan 4 yıla düşürülmesi hatasından sonra ikinci büyük hatasını yapmak üzere, bizden söylemesi… 

İstanbul Times/Müslüm Aktürk