Çocuk Samimiyeti

İstanbul’un sakin ve yazlık semtlerinden birinde yaşları 8 ila 10 arasında birkaç çocuğun deniz kenarında yaptıkları çocuksu, sade ve bir o kadar da samimi sohbetini sizlerle paylaşmak isterim. Bu 6 küçük çocuğun sohbetlerinin konusu “DİN” idi.

Sohbetlerinden anladığım kadarıyla Müslüman ve Hıristiyan olan bu çocuklar muhtemelen mensubu oldukları dine ait bilgileri ebeveynlerinden almışlar ve bu bilgileri birbirleri ile uygarca paylaşmaya çalışıyor, biz büyüklere şapka çıkartacak erdemde tartışmayı başarıyorlardı.
Hıristiyan çocukların İsa Peygamberden bahsederken haç çıkararak söze başlamasına Müslüman çocuğun hayretler içinde; ”Sakın öyle yapma, haç işareti yapman seni cehenneme götürür. Sevdiğim bir arkadaşımın cehenneme gitmesine razı olamam” diye karşı çıkması, Hıristiyan çocuğun ise arkadaşını; “Hayır asıl haç işareti yapmazsan, Hz. İsa’yı sevmezsen cehenneme gidersin. Senin bu durumuna çok üzülürüm” diye cevaplaması beni oldukça etkiledi.

Bu küçük adamlar birbirleri için endişe ediyorlardı. Kendilerince birbirlerine doğruyu anlatmaya çalışıyorlardı. Bunu yaparken de hiç kavga etmiyorlardı.

Ortam sakin sohbet derin
Çevre çok sakindi. Sohbetleri koyulaşan bu büyük düşünen çocuk arkadaşların dünyası inanılmaz güzel ve öğreticiydi. Uzun süren sohbetin nihayetinde “Ölümden sonra gerçek bir hayatın varlığından, Cennet ve Cehennemin olduğuna, bu dünyada iyilik yapanların cennete, kötülük yapanların cehenneme girecekleri konusuna kadar birçok konuda mutabakat sağladılar.”
Ancak kesin ayrılığa düştükleri konularda bile farklı görüş ve inançlarından son derece medeni bir tavır sergilediler. Hoşgörülü, anlayışlı, seviyeli bu tartışmaları bütün büyüklere ders verecek nitelikte bir sohbet ve tartışmaydı.

Birbirlerini dinleme ve anlama konusunda çok uygarca davranan bu erdemli tavırları bende inanılmaz bir hayranlık uyandırdı ki,  bu öğreti çocukluktan öte biz büyüklere ders niteliğindeydi.
Bu manzaraya inanılmaz hayranlık duydum. Oldum olası çok kültürlülüğe hayranım. Farklılıklara sempati duyarım. Kişilerin sorunlarını uygarca tartışmasının, devletlerin ve sistemlerin meşru hak taleplerine insani cevap vermelerinin, mevcut olan veya sonradan doğan ihtiyacın karşılanmasının gerekli ve şart olduğu gerçeği görülmelidir.
Devleti yöneten idarecilerin sorun çözme mantığının çok gelişmiş olması, toplumların gerisinde kalmaması normal bir beklenti standardı olmalıdır.
Ancak maalesef halen ne ülkemde ne de dünyada stabil bir yaşam standardı mevcut değildir.

Dalay Lama'nın adamları terör estiriyor
Myanmar Cumhuriyeti’ne bağlı Arakan bölgesinde yaşayan Rohingyalı Müslümanlar gözü dönmüş Budistler tarafından devlet manipülasyonu ile hunharca katlediliyor.

Bütün dünyanın gözünün önünde binlerce insan öldürülüyor. Yer ve yurtlarından göç ve sürgüne zorlanıyor. Sefalet ve cehalet diz boyu, kimsenin kılı kıpırdamıyor. Kınamaktan öteye bir düzeltme imkanımız olmuyor.    

Haksızlık karşısında susmamak gerekir
Yine maalesef yaşadığım ülkenin devlet organizasyonuna baksan Başbakanından Bakanına kadar, İktidarından hükümetine kadar halen bağnazlık hâkim, yani başımızda diktatör rejimler tarafından yok sayılan, baskılanan, zulme uğrayan tamamının yaşamında inanılmaz travmalar bırakan bir halkın ağır bedeller ile verdikleri mücadele sonucu kazanmış veya kazanacakları statüye müdahale edeceğini  beyan eden bir Başbakan, Dışişleri Bakanı ve Hükümet var karşımızda.
 
Aynı şekilde ülkesinde hak diyenlere, farklı olan ve farklı düşünenlere gaz bombaları ile hiddet ve şiddetle farklılıklarını kabul etmeyen, o farklı insanlara ülkeyi yaşamaz hale getiren, işkencecileri terfi ettirip destekleyen bir İç İşleri Bakanı…

Bu zihniyet tarafından yönetilecek bir ülkenin ne huzuru olur ne de barışı. Sonuç ortada her gün ölüm ve cenazelerle çocuk mezarına dönüşen bir ülke… Farklı düşünen halkın seçilmişleri dahi olsa fark etmez nerdeyse tümü cezaevlerinde tutuklu ve inanılmaz baskı altındadır. Çocuklarına anadilde eğitim gibi hak talebine şiddet, baskı ve toplu tutuklama ile cevap veren bir devlet yöneticileri ile organizasyonu karşımızdadır.

Müslüman Kürt halkı Beşer Esed'in zulmünü yaşadı
Yıllarca Suriye diktatörü Esad zulmü tarafından inim inim inletilen bir halkın zaferi çok ağır bedellerle yakın gibi görülüyor. Yıllarca yok sayılan, insan olmaktan kaynaklı tüm hakları gasp edilen Kürtlerin muhtemel kazanacakları otonom, federasyon veya bağımsızlık statülerinin Türkiye Başbakanı ve bir kısım faşizan düşünceliler tarafından bu kadar sancılı ve tepkili karşılanmasının sizce izahı ne olur?

İnsanların birbirlerini anlaması çok şeyi çözer
İnsanların birbirlerini anlama duygudaşlığı gelişseydi, en azından o küçük çocukların kültür kavramı ülkemizde ve dünya coğrafyasında “büyüklerde” hâkim olsaydı hiçbir zaman insanlar birbirlerini boğazlamazdı. Kesinlikle çok daha iyi yaşanabilir bir ülke ve dünya olurdu. 
İstanbul Times / Maksut KONYAR