Avrupa Konutlarının “Atakent 3” Projesi hemen yanı başımızda inşa ediliyor. Üç odamızın penceresi Atakent 3 Projesi’nin kurulduğu alana bakıyor. Bu nedenle projenin temel atılışından bugüne kadar yapılan her aşamasına şahitlik etmek durumunda kaldık…

Önce şunu belirtmeden geçmeyelim; çalışmalar çok hızlı bir şekilde başladı ve Allah nazardan esirgesin hiç tempo düşmeden aynen devam ediyor. Zaten Avrupa Konutları Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Çetinsaya da, projenin taahhüt edilenden tam iki yıl önce tamamlanarak hak sahiplerine teslim edileceğini açıkladı. 18 ay gibi kısa bir sürede böyle bir projeyi bitirmek gerçekten önemli bir başarı…

İnşaat çalışmaları hızla sürdürülürken “çevreci” anlayışından taviz verilmediğini de yine gözlerimizle gördük. Geçen yıl bu zamanlardı, çok sayıda damperli kamyon hafriyat için inşaat alanına girip çıkıyordu. Hava yağışlı olduğundan kamyonların tekerleri çamurlarla kaplanıyordu. Çıkışta oluşturulan bir havuza giren kamyonların lastiklerine yapışan çamurlar kısmen de olsa temizleniyordu ama Halkalı Meydan’dan aşağıya doğru inen ana yol lastiklerde kalan çamur yüzünden kirleniyordu. İşte bunun için de tedbir alınmıştı. Avrupa Konutları Projesi’nde çalışan kamyonların kirlettiği yol, yine aynı firmanın tankerleriyle yıkanıp temizleniyordu. O gün cep telefonumla kaydettiğim görüntüleri yansıtmak bugüne nasip oldu…

Evet, şimdi gelelim yazımızın başlığındaki “Avrupa Konutları Avrupalılar için mi yapılıyor?”a…

Bir gün eve giderken Avrupa Konutları’nın yönetimini oluşturan kalabalık bir grubu inşaat alanının dışında istişare ederken gördüm. Yanlarına yanaştım ve genel müdür olduğunu öğrendiğim zatla görüşmek istediğim söyledim. Söze, yukarıda belirttiğim konularla girdim.

Sağlam, hızlı, güvenli ve bunların yanı sıra çevreci bir anlayışla işlerini yaptıkları için onları tebrik ettikten sonra beni, benim gibileri üzen bir konuyu kendileriyle paylaştım. Dedim ki: Tanıtım için çevre duvarlarına astığınız afişlerde Türklerden çok Avrupalı, ya da Avrupalılara benzeyen insanlar görüntülenmiş. Özellikle de sanki mütedeyyin insanlar istenmiyor gibi bir hava verilmiş.
 
Mini eteklileri, havuza girenleri afişlere almışsınız, Türk insanını temsil eden sakallı vatandaşa, başörtülü bir hanımefendiye yer vermemişsiniz? Avrupa Konutları Projesi bu kesme hitap etmiyor mu? Bu insanlar, Avrupa Konutları Projesi’nden daire alamazlar mı? Avrupa Konutları’nda oturmak için illa Avrupalı gibi olmak,  birebir onlara benzemek mi gerekiyor?

Soruyu genel müdüre sormuştum ama cevabı, daha sonra Avrupa Konutları Yönetim Kurulu Başkanı olduğunu öğrendiğim Süleyman Çetinsaya verdi. Süleyman Bey, “Afişlerdeki insanlara telif ücreti ödeniyor” şeklinde bir savunma yaptı.

Tabii ki aldığım bu yanıt sorumun karşılığı değildi. Telif ücreti sakallı ve başörtülü vatandaşa da ödenebilir. “Yok, biz sakallılara, başörtülülere telif hakkı ödemek istemiyoruz” deniliyorsa, bu iş bedavaya getirilmek isteniyorsa ben hazırım. Sakal bırakıp Avrupa Konutları’nın projesine katkı sunabilirim! Tipim uygun olmazsa, bu görevi üstlenecek gönüllü insanların da bulunacağına inanıyorum…

Bir konu daha vardı, o an soramadım. Şimdi gündeme getirip hatırlatmada bulunmak istiyorum.

TOKİ bizim bölgeye cami yapmamış. İhmal mi, unutkanlık mı, bilemeyiz ama sorunu gazetemizde gündeme getirdik. “TOKİ sınıfta kaldı” başlıklı bir yazıdan sonra TOKİ Başkanı Haluk Karabel ile görüştük. Geçen yıl başkan yardımcılığı görevinde bulunan Haluk Bey, masasına açtığı haritada 3 yeri gösterip bu alanlara cami yapılacağını belirtmişti. Kendisine şöyle bir hatırlatmada bulundum; Sayın Başkanım, cami yaptırmak hayır işidir. Babası Ömer Çetinsaya adına cami yaptıran zat-ı muhterem acaba annesi adına da böyle bir girişimde bulunmaz mı?

Aradan bir ay kadar daha geçmişti, tekrar Haluk Bey’i ziyarete gitmiştik. “İnşallah sonbaharda (2011) caminizin alt katında namaz kılmaya başlarsınız. Süleyman Bey’le görüştük cami konusunu üstlendi. ” demişti. Bugün 2012’nin Ocak ayındayız ve bırakın namaz kılmayı maalesef daha caminin temelini bile görmüş değiliz.

Geçtiğimiz günlerde Ankara’ya gittiğimde Haluk Bey’i de ziyaret ettim. Tabii ki cami konusunu gündeme getirdim. Sayın Karabel, “Hibe olduğu için bekleyeceğiz” dedi ama ne kadar bekleyeceğimizi söylemedi.

Sayın Süleyman Çetinsaya’ya son sorumuz da bu olsun; “Cami için daha ne kadar bekleyeceğiz ?”  

İstanbul Times / Müslüm Aktürk