Bana gönderilen maillerden birini bugün sizlerle paylaşmak istiyorum. Maildeki hikayeyi okurken çok duygulandım… 

Özellikle çocuklarımızın bu hikayeyi okumasını isterim. Çünkü hem şükür, hem de israf konusunda ders çıkartılması gereken önemli mesajlar var. 

Buyurun okuyalım, sonra biraz yorum yaparız inşallah.

DOĞUM GÜNÜ HEDİYESİ!
Fırına geldiğimde ortalıkta ekmek görünmüyordu. Eski bir dostum olan fırıncı; “Biraz bekleyeceksin hocam. İki-üç dakikaya kadar çıkartıyorum.” dedi.
Kenardaki tabureye oturup beklemeye koyulurken, içeriye yaşlıca bir adamın girdiğini gördüm. Eskimiş ceketinin sol yakası altında bir madalya parıldıyor ve yürürken hafifçe topallıyordu.
Selâm verdikten sonra, fırıncının tezgâhına yaklaşarak; “Ekmeklerimi alayım! Benim ikizler acıkmıştır.” dedi.
Fırıncı, adamın kendisine uzattığı torbayı alarak tezgâhın altına eğildi ve bir gün öncesine ait olduğu anlaşılan ekmeklerden 4-5 tane çıkardı.

Ben o arada oturması için kendi yerimi o adama vermiş, tezgâhın yanına iyice yaklaşmıştım. Ekmeklerden birkaç tanesinin şekli değişmiş, katılaşmış, taş gibi olmuştu. Fırıncıya sordum:

- Neden taze ekmeği beklemesini söylemiyorsun? Biraz sonra çıkacak, dedin ya!..

- Bayat ekmekleri kendisi istiyor, çünkü bayat ekmekleri yarı fiyatına veriyorum.

- Kim bu adam?

- Kore gazilerinden. Oğluyla gelini bir trafik kazasında vefât edince, ikiz torunlarını yanına almıştı. Yıllardır onlara
bakıyor, hem de çok az bir maaşı var.
Fırıncının anlattıkları karşısında içimin yandığını hissediyor ve ufak da olsa bir şeyler yapmak istiyordum. Fırıncıya yavaşça dedim ki:

- Aradaki farkı ben vereyim. Hiç olmazsa bugün taze ekmek yesinler.
Fırıncı, teklifimi kabul etti. Biraz sonra da, fırından yeni çıkan taze ekmekleri adamın torbasına doldururken ihtiyara takıldı:

- Bugün çok şanslısın hacı amca. Çocuklar için sana pasta gibi ekmek vereceğim.
Yaşlı adam, bir evlât sevgisiyle kucakladığı torbayı göğsüne bastırarak kapıdan çıkarken bana döndü ve dedi ki:

- Allah, senden razı olsun evlâdım. Bugün onların doğum günüydü...(Kaynak:Cüneyd Suavi /Hayatın İçinden Hikayeler)

Çoğumuz farkında değiliz ama ne yazık ki bu durumda olan çok aile var. Aslında görüyoruz da. Mesela çöpten ekmek toplayan insanlar bize sıradan gibi gelmeye başladı…

Bunun yanında özellikle büyük otellerde açık büfe şeklinde yapılan servislerdeki israflar da normal bir davranış şeklinde algılanır oldu.

Keşke biraz empati yapabilsek. Açık büfeden tabaklarımıza envai türlü ekmekleri, çörekleri, börekleri
doldururken, taze ekmeği bir doğum günü hediyesi olarak değerlendiren dedenin durumunu düşünebilsek... Bu işin insani boyutu. Oysa israf, yüce dinimizce de haram sayılmış…

Bir süre önce, büyük ihtimalle Afrika ülkelerinde çekilmiş bir fotoğraf görmüştüm. Fotoğrafta, patika gibi yolda biriken suyu içen adamın görüntüsü yer alıyordu…

Sadece ekmekte değil suda da israf soyutuna varan bir tüketim söz konusu. Halbuki israf ettiğimiz suda gelecek nesillerin hakkı var. Çünkü yüzde 80’i sularla kaplı olan dünyada içilebilir su oranı ise sadece yüzde 1... Bir çok akarsu kurudu, birçoğu kurumaya yüz tutmuş durumda. Hatta su yüzünden savaşların çıkacağı uzmanlar tarafından ifade ediliyor…

Gelin güzel bir iklimi soluduğumuz bu Ramazan’dan başlayarak israfa “dur” diyelim. Ekmeği çöpe atarken “doğum günü”hikayesini, musluğu açarken yerde birikmiş suları içen adamı hatırlayalım…   


İstanbul Times / Müslüm Aktürk