Son günlerde yaşanan  tartışmaların odağında Özel Yetkili Mahkemeler(ÖYM) yer almaktadır.Bu mahkemeler bir çok çevre  tarafından ağır eleştiriye maruz kalmaktadır., hatta kimi kesimlerce bu mahkemelerin olağanüstü mahkeme olduğu istiklal  mahkemeleri gibi çalıştığı yönünde  eleştiriler getirilmiştir
Özel  Yetkili   Mahkemeler Devlet Güvenlik Mahkemeleri (DGM) ismiyle, Fransa’dan  etkilenerek ,  hukuk sistemimize  ilk kez 1961 Anayasası'na 1973 yılında eklenen bir maddeyle girmiştir. Anayasa Mahkemesi 1975 yılında DGM’lerin  “dayanak kanununun ,  1. ve 6. Maddelerini, Anayasa’nın “eşitlik ve doğal yargıçlık ilkelerine” aykırı olduğu gerekçesiyle karar ile iptal etti .Böylece DGM uygulaması bir süre için  ortadan kalktı.
12 Eylül darbesinden sonra 1982 anayasasının 143 .maddesi ile Devlet Güvenlik Mahkemeleri (DGM) tekrar hukuk sistemimize girmiş  1983 yılında özel yasası çıkarak  göreve başlamıştır. DGM’ler, 2004 yılında,ağır eleştirilere maruz kalması ve Avrupa Birliği müktesebatı kapsamında kaldırılmıştır.Ancak DGM’lerin kaldırılması kağıt üstünde  kalmış  bu mahkemelerin yerine  CMK’nın  250-252  maddeleri uyarınca  “Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemeler” kurulmuştur.DGM’ler ile  Özel yetkili Mahkemeler(ÖYM) neredeyse birbirinin devamı ve aynı suçlara bakmakta,yargılama işleyişi ,bina ,araç gereç ve personeli aynıdır.Değişiklik sadece tabelada kalmıştır.ÖYM ve savcılıkları,Cebir şiddet içeren örgütlü suçlara,örgütlü uyuşturucu suçlarına,terör suçları görev alanı içindedir.Yargı çevresi çok geniştir.Örneğin İstanbul ÖYM ve savcılıklarının yargı çevresi Marmara Bölgesinde iken normal bir Üsküdar Ağır Ceza Mahkemesinin yargı çevresi sadece Üsküdar ve Ümraniye’dir. 
Türkiye’de DGM yargılamaları ve soruşturmaları inanılmaz sorunlu, hukuka aykırı uygulamaları ortaya koydu. 2004’ten sonra DGM’lerin kaldırılıp,ÖYM’nin kurulması ise sorunları çözmedi.Hatta daha tehlikeli bir durum aldı.“Adalet güçlünün çıkarlarından başka bir şey değildir” özdeyişini doğrulayacak yargı kararları ortaya çıktı. Ak Parti ve Recep Tayyip Erdoğan , siyasi olarak güçlendikçe , muhaliflerini çökertmek için HSYK ve Adalet Bakanlığı’nı da kullanarak,ÖYM’ler  üzerinde baskı  kurdu.Böylece hukukun bir çok ilkesi alt üst edildi.Örneğin askerlerle ilgili bir soruşturma esnasında silah bulmak için yapılan kazı çalışması  TRT de canlı olarak yayınlandı.Son derece gizli yapılması gereken soruşturmalarda  gizlilik ihlali sıradan bir hal alarak yandaş medyaya servis edildi. ÖYM’’ce tutuklanan   Ergenekon soruşturması sanıklarından Mehmet Haberal ,yargıçların hukuki hatalarına karşı yargıtay da tazminat davası açarak davayı kazandı. Ak Parti ve Recep Tayyip Erdoğan ise ,Ceza Muhakemesi Kanunu’n da  değişiklik yaparak sanıkların hakimlere tazminat davası açma hakkını önledi.Ceza hukukunda teknik ve fiziki takip en son çare ve belli suçlar ile suçta belli rolü olan kişiler için yapılabilir.Bu konuda ki hukuki ilkeler ve yasalar bir kenara bırakılarak kanuna aykırı telefon dinlemeler ve takiplerle  kişilerin özel hayatı alt üst edildi. Hukuk dışı dinlemeler internet ortamına servis edildi.Bir soruşturmada Bir soruşturmada Hakim, kendi imzaladığı 'dinlemeye' takıldı.Tutuklama bir tedbir yöntemi olduğu halde uzun tutukluluk süreleri ile siyasi rakipler cezaevinde tutularak toplumdan izole edilmeye çalışıldı.PKK terör örgütü mensupları  yapılan pazarlıklar sonucu habur sınır kapısından ülkemize kahraman gibi karşılanarak girdiler.İşte ÖYM hakimleri bu teroristlerin ayağına gitti.Teroristler, TCK nın etkin pişmanlıkdan  yararlanmaları için  pişman olduklarını söylemeleri gerekirdi. Ancak onlar pişman olmadıklarını söylediler.Özel yetkili mahkeme bu kişileri serbest bıraktı...
ÖYM’lerin Ak Parti’ye muhalif örgütlenmeleri tasfiye etme sürecinde önemli rolü olmuştur.Örneğin Ergenekon , Balyoz ,Başsavcı İlhan Cihaner ve etrafındaki olaylarla ile ilgili  soruşturma,Oda TV,Andıç   ve KCK soruşturmaları...Tüm bu soruşturmalarda siyasi yönü olan kişiler  ön plana çıkarılarak iddia  edilen  suçlarla irtibatlandırıldı.Her ne kadar özel yetkili yargıç ve savcılar yasal görevlerini  icra ediyorlar ise de eleştirimiz kişilere değil siyasi iktidarın adalet politikasınadır.Nitekim savcı  Zekeriya Öz’ün soruşturmalar devam ederken Başbakan ile haftalık toplantılar yaptığı basına yansıdı...Genelkurmay Başkanı emekli olunca görevi sırasında işlediği suçlar gerekçe gösterilerek tutuklandı.Peki Cumhurbaşkanı Abdullah GÜL anayasamıza göre Başkomutan değil mi...?Başbakan ile tutuklanan İlker BAŞBUĞ bir çok konuda mesai arkadaşı değil mi? Siyasilerin olayda sorumluluğu araştırılmayacak mı...? Kamuoyu Bu soruların yanıtını beklemektedir
DGM döneminde  mahkeme hakim ve savcıları ,yasa uyarınca dört yıl süre ile atanır, süresi bitmeden görevden alınamadığından yargı mensupları  bir nebze olsun,kendilerini güvence de hissederdi...Ancak ÖYM’ler  döneminde  çalışma  süre sınırı kaldırılmıştır.Nitekim çok önemli bir davada duruşma gününden iki gün öncesi mahkemenin başkanı  rahatlıkla değiştirilmiş ve “tabii hakim” prensibi ihlal edilmiştir.
İstanbul Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısı, MİT Başkanı’nı ve KCK soruşturmaları kapsamında diğer dört sanıkla birlikte görev sınırlarını aştıklarından  bahisle  ifadeye çağırdı.Ancak MİT Başkanı ifadeye gitmedi.Gerekçesi de MİT kanunu uyarınca işlediği bir görev suçu varsa soruşturma yapılması,Başbakanın iznine tabi olması gerektiğiydi.Ancak, savcı diğer dört sanık hakkında yakalama çıkarttı.Bu kez AK PARTİ ve hükümet yetkilileri “Savcı görevini aşmıştır,suç işlemiştir.MİT Başkanı görevini yapmıştır, ifadesi alınamaz”, tarzında açıklamalar da bulundular.Cumhurbaşkanı Abdullah GÜL de,İlker BAŞBUĞ’un tutuklanması ve yargılanması olayında “Yargının işine karışmam” tavrında iken  bu kez KCK soruşturmasında şüpheli konumunda olan  MİT Başkanı’nı koruyan açıklamalarda bulunmuştur.Akabinde soruşturma savcısı görevinden alınarak hakkında inceleme başlatılmış olayı araştıran polisler çıkarılmış ve MİT Başkanı’nı bu soruşturmadan korumak için meclise bir yasa sunulmuştur.Öyleyse Ak Parti ve Recep Tayyip ERDOĞAN için ;
Adalet AK Parti’nin çıkarından başka bir şey değildir...