Anadolu’daki herhangi bir yerleşim biriminde köy, kasaba veya şehir olsun fark etmez burada yaşayan insanların sorun çözme mantığı, bizim devletin kurumsal mantığından çok daha ileridir, sorun çözme kültürü daha çok pratik ve daha fazla kalıcıdır. Farazi iki aile veya iki çocuk kavgalı ise aralarında bir niza varsa hemen akil, vicdanlı insanları devreye girerek haklı haksıza bakmaksızın her iki tarafı da çağırır, dinler karşılıklı bir çözüm ile iki tarafın asgari kabul edeceği ve sorunun bir daha tekerrür etmemesi şartı ile tarafların sulhla sorunu neticelendirilir. 
Bizim devletin kuruluşundan beri sorun çözme mantığı çok kadük. Devleti idare edenlerin, kamu gücünü ellerinde tutanların, sorumlu mevki makamlarda bulunanların tamamı birbirlerinin adeta ruh ikizleridir. Devlet organizasyonu enteresandır. Bizler gibi düşünen, aynı yöne bakan, halkın iradesinin yansıması olacak diye bileceğimiz, geçmişte benzer mevcut tüm sorunları iliklerine kadar yaşamışlar olanlar ve aynı zamanda bu sorunları çözme konusunda en arif olanlar bile bizim devlet organizasyonun, idaresinin başına, yetkili makamlarına geldiği zaman, ne hikmet ise hemen hızla adapte olup milim şaşmadan tıpkı eskilere benzeyip aynılaşıyorlar. Başlıyorlar enkaz edebiyatına… Bu sığ düşünce ve çapsızlıklarına kılıf “devlet adamlığıdır”  Adamlığı çıkarsan içerisinde sadece ”devlet” kalıyor geriye “devletleşiyorlar.”
“Türkiye’de Kürt sorunu” devletin kuruluş tarihinden beri var olan kronik bir sorundur. “Vampirleşmiş bir sorundur.” İnsanlarımızı yaşatarak bu sorunu çözmekten maalesef uzaklaşıyorlar. Oysa insanları yaşatarak sorun çözmek mümkün olduğu halde yönetenler ölümleri tercih ediyor. Kaynak ve enerjimizi heder etmeden sorunlarımızı çözmek mümkün iken maalesef insanlarımızın ölümüne kaynakların inanılmaz heba olmasına adeta seyirci bırakılıyoruz. Kürt sorunu her gün bariz şekilde daha girift bir hale giriyor. Kimler strateji belirliyor ve sistemi kimler yönetiyorsa ister iktidar, Başbakan, Cumhurbaşkanı, ister Mit, Genel Kurmay olsun stratejileri hesapları hep yanlıştır. Akıl verenleri kesinlikle bu halkın gerçeğinden çok uzak konumdadır veya bu sorunla alakalı çözüm stratejisi verenleri kesin maksatlı yanlış yaptırıyorlar. Bu kurgu aynı zamanda bir nevi taksirli adam öldürme ve suç işleme makinesi haline gelmiştir. Kürt sorunu ve KCK operasyonları ile ilgili eleştiriler hakkındaki tüm gazeteci, yazarçizer ve düşünenleri Başbakan adeta nobran bir üslup ile tehdit ediyor.   
"Naziler Komünistleri götürdüklerinde sustum. Çünkü ben Komünist değildim... Sendikacıları götürdüklerinde sustum. Ben sendikacı değildim... Sosyalistleri içeri aldıklarında sustum. Ben Sosyalist değildim... Yahudileri tutukladıklarında sustum... Çünkü ben Yahudi değildim... Sonra benim için geldiler. Ve artık ses çıkaracak kimse kalmamıştı." Martin Niemöller
Ne garip ise hilafsız sorunlarımızın tamamında yöneticiler aynı beceriksizliği sergiliyor. Deprem vb doğal afet riski yüksek olan bir coğrafyada yaşayan bir ülkeyiz. Peki, şimdiye kadar genele şamil ne tedbir aldık? Tüm bilim adamlarının uyarı tespit ve önerileri bir nevi yöneticilerimiz tarafından önemsenmiyor. Bugün Van/ Erciş’teki sefalet ve çaresizlik bu zihniyet ile giderse yarın İstanbul’da veya Türkiye’nin herhangi bir ilinde aynı çaresizlikler, ölümler, trajedi ve sonlar bizi bekliyor. Çözüm üretme konumunda olanlar bilimsel verilerle hareket etmelidir. Hilafsız son yapılan projeleri saymazsak İstanbul’un tamamı çürük binalarda yaşıyor. Adeta herkes İstanbul gibi koca kentte “mezarında ölümü bekliyor” 
Peki çare nedir? İş ve konutların imar planında emsal artışını yaparak daha fazla kapalı alan ile eski çürük yapıların yerine sağlam, depreme dayanıklı bina yapılarla yenilemeyi amorti edecek bir değer artışına gidilmelidir. Düşük faizli, uzun vadeli, ödenebilir herkesin kolay ulaşacağı bir kredi kaynağı ile çok hızlı işyeri ve konutların sağlam yapıya kavuşma planı sağlanmalıdır. Hayatın her alanında evrensel ilime ve bilime değer verilmelidir. İnsanların tüm yaşamsal alt yapılarının bilimselliğe uygun standart tekniğe göre planlama projelendirme yapılmalıdır. Tüm yapılaşma yerleşim birimlerini, şehircilik alt ve üst yapılarımızı bilimsel verilerle hızlı bir takvimle inşa etmek mümkündür. Bilim insanlarının dikkat çektiği tehlikeler riskler yaşanmadan tedbir ön almanın maliyeti yaşanacak felaketin maliyetinden emin olun ki çok daha azdır. Kamu gücü elinde olanlar her alanda insanlarımızı yaşatmak için gayret ve kaynak harcamalıdır. Çünkü önceden alınan tedbirin maliyetinin yaşanacak felaket sonrası yapılacak iyileştirme maliyeti ve insan hayatı ile kıyaslandığında oldukça ucuz olduğu verilerle ortadadır. Tedbirleri almadan “kaderci bir toplum olmaya razı olmuş durumdayız.”  Bu vebal başta yöneticilerimizde olmak üzere toplumun tamamına düşüyor. Hepimiz bu bilinç ve sorumlulukla hareket etmeliyiz.    
Maksut KONYAR