TÜRKİYE VE DÜNYA EKONOMİK DURUMUNA GENEL BAKIŞ I. BÖLÜM

YER: ATATÜRK DÜŞÜNCE DERNEĞİ – ŞİŞLİ ŞUBESİ – TARİH: 18.02.2017

KONUK: EKONOMİST – MEHMET UĞUR ÇİVELEK

En başta ben bir birey olarak hür irademle aklımı iyi kullanmakla ve geliştirmekle mükellefim. Daha sonrasında aklını iyi kullananları ve o yönde hareket edenleri takip etmeliyim.

Bugün olağan üstü veya olan dışı bir ortamdan geçtiğimizi söylemek istiyorum. O yüzden ister bireysel olsun isterse toplumsal olsun aklım bana birbirimizi kırmadan yapıcı tarafta olarak bu olağan dışı durumdan anlımızın akıyla çıkmalıyız diyor.

Bu durumu oluşturan iç ve dış unsurlar veya etkenler var. Önemli olan bu etkenler karşısında alacağımız tutum ve kararlar ile en az kayıpla gerçekçi olarak kazanmaktan çok, şu an ki bulunduğumuz konumu korumak adına hareket etmeliyiz.

Bu ekonomik durumu bir örnekleme ile anlatmaya çalışacağım. Bir ortalama insan ömrünü 70 -75 yıl olarak bakarsak;

İlk 25 yılı ilkbahar olarak görürsek;  ne ekersen onu biçersin. Buna cumhuriyetimizin ilk yıllarını da aynı şekilde düşünebilirsiniz. Bir insanın iyi bir eğitim, aile içi sevgi ile büyümesi, yapıcı bir karaktere sahip olarak yetiştirirsen ve üretime dayalı bir yapı oluşturursan sonuçları da o nispette hayırlara vesile olur. Yok! Eğer tersi olursa sonuçlarını siz düşünün…

25 – 55 yılları insanın yaz mevsimi gibidir. Eğer “AĞUSTOS BÖCEĞİ” misali yaşarsan kazanımlarını yok edersin ve ileride gelecek olan kış mevsiminde çok kötü şartlar sizi bekler.

55 - 65 yılları insanın sonbahar mevsimi gibidir. Hiçbir şey göründüğü gibi değildir. Sonbaharda ağaçlar yapraklarını döktüğü gibi insanda gençliğinde ve olgunluğun da kazandıkları güç kudret ve yetenekler birer birer elinden avucundan uçmaya başlar.

75 – üzeri yaşlarda insan artık kış mevsimini yaşamaya başlar. Artık her şey onun kontrolünden çıkmış ve akıp giden ömür artık yavaşlamıştır. Her şeyi seyretmek zorunda kalmaya başlar. Vücut artık ruhunu, ruh ise vücudu taşımamaya başlar. Bir gün gelir öyle bir uyku haline kapılır ki bir daha uyanmak nasip olmaz.

İşte beyler bayanlar bir ömür ilkbahar ile kış mevsimleri arasında gelip geçer. İşte akıllı olanlar bu dünyada ona verilen bu zamanı en iyi şekilde kullanarak mutlu ve huzurla yaşar. Hatta tarihe adını yazarak veya tatlı anılarak ve kendinden sonrakilere güzellikler bırakarak geçip gider. İşte bunu başarmak için ne yapıyoruz?

I.                    I. ve II. Dünya Savaşaları güç ve paylaşım savaşlarıydı. Bu savaşlar sonrasında 1945 yıllarında Yeni bir Dünya kurulmaya başlandı. Savaştan yorulmuş artık anlaşmak isteyenler çoğalmış, güçlü olanlar ise bu ortamdan yararlanmak istiyorlardı.

II.                  1945 yıllarında Doğu Bloğu – Batı Bloğu – ve Uzak Doğuda ekonomiler de yükselişler vardı. Çünkü her şey yıkılmıştı. Arz talep dengesi yoktu. Tekrardan bir bina inşa edilmesi gerekiyordu. Bunu ekonomik anlamda yoksulluk sınırın üstünde insan sayısı arttıkça her şey iyiye gidiyordu.

III.                1965 -90 yılları insan gibi yaz mevsimini yaşıyordu. Gelir ne artı ne de azaldı. Gelir dağılımı bozulmadı.

IV.                1995 yıllardan sonra sonbahar mevsimlerini yaşamaya başlamışlar. Artık bütün eğilimler insanları mutlu etmediği gibi ekonomik şartlarda zorlaşmaya başlamıştır. İnsanların buna rağmen tüketim toplumu olması için suni olarak finanse edilerek üretmeden harcamaya veya haddinden fazla harcamaya yönlendirilmiştir. Anlayacağınız satın alma gücü azalırken çok harcamışlar.

V.                  2008 yıllarında yaprak dökümü gibi küresel bir kriz yaşanmaya başlamıştır. Bu süreç 8 yıl sürdü(2016) fakat bunun devamı ötelense bile 6 ay veya 1 yıl sürecekti. Artık okyanusun suyu bitmişti. Aynı Fransız İhtilali gibi bir kıştı. Bankalar iflas etmiş,  zorunlu ihtiyaç maddeleri fayiş fiyatlara satılmaya başlamış. Özel ve ihtiyaç olmayan ürünler ise ölü fiyatına elden çıkmaya başlamıştır.

2003 yılından beri yollarda kredi kartı dağıtan ve tüketim toplumu yaratarak çok harcamaya iten bir yapının içinden hep beraber geçtik. Bunu ötelemek için inşaat sektörü ile piyasayı ileri götürmeye çalışanlar. Borçlandırma yöntemiyle elde avuçta ne varsa vererek ev sahibi olmak isteyenleri işsiz kaldıklarında ocağı söneceklerini göremeyenler günü kurtararak bugünlere geldik.

Türkiye ağustos böceği misali yaz mevsiminde aynı yanlışlıkları yaptığından sonbaharda borç verenlere kul köle olurlar. Artık devleti halk yönetmez, meclis de tabi ki sizi temsil etmeyenler olarak karşımıza çıkar. O zaman size umut verenlere güvenmeyin.

2003 yılından beri uyarıyorum fakat insanların nefsi ve verilenler karşısında kandırılması içten bile değil. Evin, çocukların ve çevrenin baskısı ve en önemlisi basının kulağa ve göze hitap ederek tüketin diyen bir yapısı karşısında hayır diyebilmek çok zor. Her şey harcamak üzere yönlendiriyorsa aklınla hareket etmek çok zorlaşıyor değil mi? Öyle bir akıntı var ki sürükleniyoruz ve bunu kimin yaptığını anlamıyoruz ve doğalmış gibi yaşıyoruz. Anlayacağınız büyük bir İllüzyonla karşı karşıyayız.

ABD KÜRESEL SİSTEMİ YÖNETİYOR.

1998 krizleri ile başlayan BOP ve Genişletilmiş BOP PROJELERİ ABD tek başına uygulayamadı. Yine savaşlar olacak, vesayet savaşları ile başlayan her yerde krizler olacaktır. Akp bunun Türkiye`deki bir parçasıdır. Dünyayı yönetenler 2000`li yıllara geldiğinde yaşanan süreç karşısında Türkiye`de güçlü bir tek başına hükümeti en az % 40 oyla iktidarda bir partinin olmasını istediler ve bunu başardılar. Bu başarı karşılığı olarak Türkiye dışa bağımlı bir ülke konumuna gelmiştir. Eğer dışarıdan finansman gelmezse yani sıcak para gelmezse sistem kitleniyor bu da devletin batması anlamına geliyor.

1915 yılları bir yaprak dökümü yılları olarak karşımızda ve bugüne bir ayna gibi karşımızda duruyor.

Biz bu referandumda neyi oyluyoruz?  Ya da tersten soruyorum hangi sonuç çıkarsa çıksın ekonomik anlamda ne değişecektir? Referandumdan sonra ne olacak gerçeği gören var mı?

Dengeler değişiyor, ABD`de cumhuriyetçileri Neo-conlar desteklerken, demokratları sol eğilimli kesimler destekliyor. Trump`ı destekleyenler pişman oldular. Ve desteklerini geri çektiler. Bunun karşısında Trump geri adım atmayarak kendi parasıyla yoluna devam etti.

Trump korumacı olacağını söylemesiyle birlikte ticaret hacmini küçülteceğinin sinyallerini verirken bütün dünyaya ABD önce kendini kurtaracağını herkesin kendi çaresine bakmasını söylemek istemektedir. Bu da bugüne kadar olan veya uygulanan sistemin artık uygulanmayacağını söylemektedir. Yeni kurallar yeni düzenlemeler olacağından artık her şeyin eskisi gibi olmayacağının sinyallerini verdi.

Bu nokta da diğer ülkelerde otoriterlik, diktatörlük ön plana çıkacaktır. I. Ve II. Dünya Savaşları arasında yaşananlar bugüne ışık tutacaktır.

Bütün ülkelerde piyasa şartlarından planlama sistemine geçeceklerdir. Enflasyondaki artış artacaktır. Fiyat artışları ile toplumlar karşı karşıya gelecek. Finans sektörü bu büyük dalgalanmalar karşısında çaresiz kalacaktır. Güçlülerin egemen olacağı bu ortamda KAPİTALİZİM EMPERYALİZME yani yayılmacı yüzünü daha çok ortaya çıkaracaktır. Zayıf olanlar 1915 yıllarında olduğu gibi “ANZAKLAR” bir başkaları için başka ülkelerde savaşmaya gitmek zorunda kaldıkları gibi onur, karın doyurma adına savaşacaklardır. Asker toplamaya veya lejoner (paralı)askerlik yapan devletler durumuna düşeceklerdir. Buna karşı çıkanlar tavsiye edilecektir.

Bu durumdan çıkmanın tek yolu hayalperest düşüncelerden uzaklaşıp gerçekçi olarak bölgesel ortaklıklar ve birliktelikler bu karmaşa içinden çıkmanın vazgeçilmezi olarak karşımıza çıkıyor. Fakat buna izin vermeyen emperyal (yayılmacı) güçler ise bölgesel ülkeleri veya komşu ülkeleri birbiriyle savaştırma gayretiyle hareket edeceklerdir. İçerdeki Truva atları ile bunu tetikleyecektir. Bizde ve komşularımızda olduğu gibi…

Önce ulusal devletler içlerinde bir birliktelik sağlamalılar ayrıca bölgesel birlikteliklere de yönelmeliler.

Çin ve Rusya ile birlikte hareket ediyorlar. Şangay 5`lisi şu an emperyal yayılmanın karşısında bir başka yayılmacı birliktelik olarak büyük bir sorun olarak görünüyor. Bizler bu noktada geçmişte yaptığımız hatalardan dolayı güvenilir bir ulus olarak görülmüyoruz.

ABD at pazarlığı yapacaktır. Dünyada kimsenin gözünün yaşına bakmayacaktır. Otoriter yapı yüzünü her kaldıranı kötü yanını gösterecektir.

Ulus devletlerde çok göç alan yerler çok göç veren yerler konumuna gelecektir. Ekonomik kriz de köy de tarlası olan veya köyler daha güvenli olacaktır. Şehirde olanlar köye gidecekler. Köylerde üretim yapanlar kendi kendine yetecektir.

Şehirde kalanlar çetelerden birine girer veya yol keser duruma gelecektir. Birilerin paralı askeri olacaklardır. Emekli maaşları 1 hafta veya 2 hafta yetecek duruma gelecektir. Bu noktada hükümetlerin en büyük sorunu işsizlik oranının yükselmesi ve enflasyonun çok fazla artması en büyük sorundur. Bunu her zaman düşürmek isterler veya düşük göstermeye çalışırlar.

11 Eylül 2001 kara pazartesi

İkiz kuleler 1 yıl ABD`ye sıkıntı verdi. Fakat dünyada yapmak istediği her şeyi hayata geçirmek için dünyaya yapmış olduğu bir DÜNYA DARBESİYDİ. Düşmüş olduğu çıkmazdan çıkmak ve haklı olduğunu göstermek adına mağduru oynamak için bir sebebe ihtiyacı vardı. İkiz kuleler olayı onun en büyük kurtuluşu oldu. Kapitalizm ve emperyalizm dişlerini göstermeye başlamıştı. Bunu kendi toplumuna uygulamaktan bile kaçınmadılar. “Hedefe ulaşmak için her şey mubahtır” ilkesini harfiyen uyguladılar.

2002 TÜRKİYE`de 100 kişinin 95,7`si borçlu durumda idi.

1980 öncesi vatandaş sağlamdı. 100 kişiden 60`ı borçluydu. Son 10 yılda herkes birileri tarafından bilinçli bir şekilde borçlandırma politikası uygulandı.

Bugün borçlu birisi evini, arabasını ödeyemediği bir durumda yaşam kalitesini kaybederse ne yapmaz. Uzun vadeli borçlandırmalar ve kırılgan bir ülkede işsiz kalanların durumunu hiç düşündünüz mü? Bir de bunun milyonlarcası işsiz olursa sonuçlarını hiç düşündünüz mü?

İşsizlik rakamları artıyor. Göstergeler yanlış gösteriliyorsa,

Doğru kararlar aldık mı?

Gelecek için ileri dönük projeler yapmadan dışarıdan para gelmezse elimizdekileri bile kaybedecek duruma geldik. Büyük ekonomik topluluklarımız örneğin TÜSİAD REFERANDUM sonrası ne olacak…

Herkes baskı altında “EVET” dedirtmek birilerinin elini kuvvetlendirmek için mi? İktidarlığını korumak ve sorgulanmamak içinse ve açıkları çoksa veya emperyaller bu açığı olanı kullanmak istemez mi? Hele hele kaybetmek hiç istemezler…

Bu bölgede birlik ve beraberlik adına ne yapılmıştır? Tam tersine mezhepçilik ve kindar nesil yetiştirmekten başka…

Referandum sonrası dolar 4 TL üzerine çıkacaktır. Enflasyon çıkışa geçerken, alım gücü de o oranda düşecektir. İç talep daralırken, özel tüketim alımları dibi görecektir. Hizmet sektörü en önde etkilenecek sektörlerden biri olacaktır. A.V.M alışveriş yerleri kapanacaktır. Lüks siteler boşalacaktır.

Türkiye bu cari açığı ile kış koşullarına nasıl hazırlanacaktır. Borç ödemeleri yakın tarihli olması daha büyük handikaptır. Doğruların anlatılması engellendi. Bugünlere rastlantıyla gelmedik. Uzatmanın uzatmasını oynuyoruz. Bu arada ABD`de de durum farklı değildir. Fakat bir farkla 7 yıl boyunca karşılıksız para basarak bunun önüne geçmiştir.  Avrupa ise finansal olarak iflas etmiştir. Japonya finansal olarak 1990`dan beri bir iflasla boğuşuyorlar.

Bütün bunların sonucunda bütün dünyayı önce paraya boğanlar ve yollarda kredi dağıtanlar veya tüketim toplumu yaratanlar bugün bütün dünyadan parayı çekerek bütün ulus devletleri çok zor duruma düşürüyorlar. Bunun sonuçları ise ulusal devletlerin parçalanması ve küçük küçük devletçikler oluşturarak YENİDÜNYA DÜZENİ ve TEK DÜNYA DEVLETİNE emin adımlarla gidiyorlar…

Bundan sonra kimse bol para beklemesin, alıcı beklemesin, dövizin alıcısı yok…

Büyük karterler daha büyük sorunlarla karşı karşıya kalacaklar. Bunları 5 yıl içinde göreceğiz. Bugünkü refahımızın dörtte birine düşecektir. Bunun sonucunda Osmanlı`nın son zamanları DUYUMU UMUMİYE doğal olarak ortaya çıkacaktır.

2007 yılı seçimlerinde bir Erzurumlu vatandaşımız hayvancılıkla uğraşıyordu. Yem fiyatı % 2,5 artmış iken et fiyatları yerinde saymasını söylerken yine oyunu AKP`ye vereceğini söylemesi çok enterasan değil mi? Bunu fındık ve çay içinde söyleyebiliriz. Fakat işin aslı yapılan yardımlar ve sadaka-dilenci konumuna getirdiler. Sendika yöneticileri değerlerini kirlettiler. Üreten halkı savunan kalmadı.

Mesela 1995 yılında genel siyasi kararlar alındı. Fakat aslında ciddi ekonomik kararlar alınmadı. Bu da yıkımı getirdi. O zaman bankaları niye kurtardık.

 I`inci ve II. Dünya savaşlarını araştırırsan 1910 yılları % 10 gelir vergisi bozuldu. % 70 vergiye çıkıyordu. Bu noktada devlet yanlısı muhafazakâr parasını vermek istemez. Aç gözlüdür. Gücün yanında olanların mantığı bu güç giderse ben nerden nemalanacağım diye düşünmeye başlar. Hükümeti bilenler bunu bilir ve buna göre hareket ederler.

“Biri yer biri bakar kıyamet bundan kopar.” O zamanlarda 60 milyon insan öldü. Açlık, savaş ve hastalıklar…

Kapitalizm piyasacı bir yaklaşımda iken;

Komünizm ise planlamacıdır.

 Kapitalizm de piyasa her şeyi belirler. Aç gözlülük azınlığın çoğunluğa hükmetmesidir.

Komünizmde ise her şey ortaklaşma üzerinden ve devletin her şey… İşsizlik sıfırdır.

Aslında üretim üzerine kar en fazla % 20 olmak kaydı ile hareket edilseydi sürdürülebilir kapitalizm aç gözlülüğü kontrol altına alınabilirdi. Fakat onlar tam tersini yaparak dişlerini daha da sivriltilir…

2009 kriz sonrası Londra`da küresel toplantıda birlikte kararlar alınmalı deseler de çözüm sözde kaldı. Tam tersine önü açıldı. Uzlaşmaya dayalı çözüm yapılmadı. Orman kanunları daha da azdırıldı.

Örneğin bugün HİTLERE faşist diyenler o yıllarda SOSYALİST diyorlardı. Hatta HİTLERİN finansörlerine bakarsanız YAHUDİ ASILLILARDI. Çok enterasan değil mi?

Bu anlatılanlardan sonra ve geçmişe baktığımızda 3. Dünya savaşı olacağı görülüyor mu?

Bugün aslında şu an savaş halindeyiz. Eski savaşlar olarak göremezsiniz. 3. Dünya savaşı kontrollü olarak ekonomik, kültürel ve bilimsel bir oldu - bitti ile karşı karşıyayız.

Turuncu devrim

Arap baharı

Orta Doğu bataklığı – BOP  - GENİŞLETİLMİŞ BOP neyi yaşıyoruz sanıyorsunuz?

Bunlar rastlantıyla olmadı. Örneğin TÜRKİYE`de 1960`lı yıllar “BARIŞ GÖNÜLLÜLERİ” adı altında Türkiye`nin bütün bilgileri etnik, mezhepsel, ırksal, kültürel olarak kendi ellerimizle ve evlerimizde, köylerimizde misafir ederek verdik.

Bu arada ABD`de çiftlikler parçalanmaz. Örneğin 5 kardeşli bir ailede ( iki erkek, 3 kız) eğer ebeveynler ölürse çiftlik parçalanmaz. Öncelikle büyük erkek kardeşe sorarlar çiftçilik yapacak mısın? Eğer yaparsa onun yönetiminde çiftliğin işletmesi ona verilir. Eğer yapmazsa ikinci erkek evlatta önerirler. O da yapmazsa büyük kız kardeşe ve diğerlerine önerir. Eğer hiçbiri çiftçilik işi yapmazsa o zaman devlet çiftliği tek parça olarak işletecek birini bulur ve kardeşlere hisseleri üzerinden kar payları verilir. Bu sayede çiftlikler ve topraklar bir bütün kalır ve verimlilik en yüksek seviyede olur. Düz toprak hiçbir zaman tarım arazisi dışında kullandırılmaz. Öğrenecek daha çok şeyimiz var. TRAKYA NE HALDE BUNU HALKIMIN BAKMASI YETERLİ!

O ZAMAN ÜLKEYİ KİM YÖNETİYOR? DÜNYAYI KİM YÖNETİYOR?

Tesadüflere inanmayacaksınız.

1910 bir CFR (ABD DIŞ İLİŞKİLERKOMİSYONU) CAI en çok ekonomist çalıştıran kurumdur. Dış ülkelerde 1974 yılına kadar her türlü operasyon yapma yetkisi onlardaydı. Darbeler de buna dâhildir. 1974`den sonra bu yetki elinden alındı. Onun yerine her ulusun kendi içindeki oluşturmuş oldukları FETÖ yapılanmaları devreye sokularak “MAŞA” kullanmak işlerine geldi.  Hatta CAI 1996 yılında tekrardan yurt dışında operasyon yapma yetkisi geri verilse de “MAŞA” kullanma yöntemini işlerine geldiğinden kullanmaya devam ediyorlar.

1995 BILDERBERG (% 65`i CRF`nin kontrolündedir) –AVRUPA`da kurulan yapılanma,

1973- 74 İsrail savaşlarından sonra kırılma anı

TRILATERAL KOMİSYON Uzak DOĞU için kurulan bir yapılanmadır. Anlayacağınız bütün dünyayı

CRF – BILDERBERG – TRILATERAL üçlemesi ile karşı karşıyayız…

Bugün biz vatandaşlar olarak kendimizi sağlama almak kolay değildir. Fakat kazanmayı değil elinizdekilerini kaybetmeme adına hareket etmeliyiz. Bizim söylediklerimizi kimsenin taktığı yok hatta bizlere kısıtlamalar getirerek tv ve gazetelerde yer bulamıyoruz.

Halkın için en büyük kazanım borçlanmadan yaşayabiliyorsanız bu bir başarıdır. Borçlanma ekonomisinden uzaklaşın. Gereksinimlerinizi artırmadan sade bir hayat yaşamalıyız. Üretime odaklı hareket ederken; gücümüz nispetinde harcama yapmalıyız. Güvenilir liman bulamayacağımızdan en avantajlı geçmişten de bildiğimiz gibi “ALTIN”`a parayı yatırarak fakat bir farkla en küçük birimler alınarak ileride kriz veya savaş durumunda en geçerli değer olacağından ve harcanması bakımından küçük altın miktarları çeyrek veya 1 gram altınları düşünebiliriz…

Ulusların veya devletlerin neler yapması gerektiğini herkes biliyor. Fakat yönetimsel ve kontrol onların elinde olduğu için şimdiye kadar neler yaptıkları ortadadır.

Paranın amacı ürettiğimiz ürünlerin ortak bir ortamda taşınması el değiştirmesi zor olduğundan onun yerine bir araç olarak kullanmak için ortaya çıkmasına rağmen bugün araç olmaktan çıkıp AMAÇ olmuş durumdadır. Ayrıca paranın karşılığı yoktur. Çünkü para ürettiğinin karşılığıdır. Fakat bugün üretimin çok çok üzerinde para piyasadadır.

 Mehmet Uğur ÇİVELEK olarak bana bu imkânı sağlayan ATATÜRK DÜŞÜNCE DERNEĞİ ŞİŞLİ şubesine ve beni dinlemeye gelen bilinçli vatandaşlara teşekkürlerimi sunarım.

Ekonomiyi halk diliyle anlattığı için bir köşe yazar olarak Mehmet Uğur ÇİVELEK Bey`e bizler minnettarız… Geçmişten ders alarak ileriye emin adımlarla doğru kararlar almak temennisiyle… bu yazının devamında görüşmek dileğiyle…

“Zaferler ne kadar büyük olursa olsun ekonomilerle taçlandırılmazsa gün gelir zaferlerin de bir anlamı kalmaz…”

“LAFIN TAMAMI BEN KENDİME SÖYLÜYORUM. SİZ SİZ OLUN BİRLİKTE HAREKET EDEREK BU DAR BOĞAZDAN AKLIMIZI KULLANARAK ÇIKABİLİRİZ. AYNI ATALARIMIZIN YAPTIĞI GİBİ…

EN BÜYÜK ŞANSIMIZ ALLAH BİZE ATALARIMIZ SAYESİNDE DÜNYANIN EN GÜZEL TOPRAKLARINI VERMİŞ. GERİSİ BİZLER; ATALARIMIZIN ÇOCUKLARIMIYIZ YOKSA DEĞİL MİYİZ?

Saygı ve saygılarımızla… MÜCADELE HER YERDE DEVAM EDİYOR… ata mirası ulus… murat akbaş