Türkiye de çok olumlu şeyler oluyor, milli ilk eğitim uçağımız Suriye’nin savaş uçağımızı düşürmesinin hemen ertesinde hangardan çıkarıldı. Adı “Hürkuş” Temennim o ki; Hürkuş dünya barışına katkı yapacak. Bu başarının mimarı Türkiye Cumhuriyetinin başbakanı ve Ak Partinin genel başkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’dır.

Savunma sanayinde büyük bir rant döndüğünü hepimiz biliyoruz. Türkiye artık savunma sanayi’sini ihraç edecek duruma adım adım ilerliyor. Daha önce denizaltı ve deniz üstü savunma sanayi yapıldığına şahit olduk. Buda Türkiye’nin geldiği noktayı özetlemek bakımından çok önemli. Türkiye’nin belini büken ve ağır bedeller ödeten en büyük sorun olan “Kürt Sorununu” çözmemiz halinde bu gücümüzün katlanarak artacağına olan inancım tamdır. PKK’ya harcanan savuma sanayi içerde halkın yararına kullanılması durumunda, milletçe refahımızın daha da artacağından kuşku yok. Peki, Kürt Sorununu çözme işi sadece Başbakana mı düşüyor? Kürt Sorununun asıl müsebbibi kimler? Başbakana bu kadar yüklenenler haklımı? Suriye savaş uçağımızı düşürme cesaretini nereden buldu? Türkiye devleşmeye doğru giderken dış güçler tedirginleşiyor mu?
SURİYE VE ULUSLAR ARASI DURUM

İran, Rusya ve Çin’nin, Suriye’nin sırtını sıvazlaması ile Esed şımardıkça şımarıyor, Suriye Arap Baharı ile başlayan süreçten bu yana çıkan iç karışıklıklarda gözünü kırpmadan 18000 vatandaşını barbarca katletti. Suriye Türkiye’nin gücünü test etmekten ziyade “NATO’nun” “ABD’nin” ve “AB’nin” gücünü test etti. NATO, AB ve ABD her nedense Arap Baharı sürecinde Libya’ya, Mısıra ve diğer ülkelere gösterdiği ilgiyi Esed’in bu kadar barbarca davranmasına rağmen Suriye’ye göstermiyor. Suriye’de kardeş halkın her geçen gün kıyıma uğramasına sadece Türkiye sessini yükseltiyor ve yükseltmek zorunda. Çünkü Suriye ile olan geniş sınırımız Esed’i Türkiye için büyük bir tehlike haline sokuyor.

İşte Esed’in Türk savaş uçağını düşürmesinde ki en büyük etken de bu. Durum böyle olmasına rağmen İktidar ve Muhalefetin tutumu birlik ve beraberlik olmalı/olmalıydı. Türkiye dışa karşı yek vücut olarak kenetlenmeli. Muhalefetin bu durumda siyasi rant devşirme peşine düşmesi halktan büyük bir tepki almasını sağlamaktan öteye geçmeyecektir. Çünkü Türkiye toplumu gerçeğe kapalı toplum olmaktan çoktan kurtulmuştur. Başbakanın çatığı ve insanları yanlışa sevk eden kalemler bir hayli azalmıştır. Artık; “Ne kadar kargaşa o kadar maaş” düşüncesinde olan yazarlar dönemi sona ermiştir. Bu bağlamda muhalefet her konuda reel bilgi sahibi olan bir toplumla karşı karşıya olduğunu unutmamalı!...  
 KÜRT SORUNU BİTİRİLMEK İSTENMİYOR MU ?

Yılardır körpecik bedenleri yaşamdan koparan ve bu uğurda yüzlerce ailenin acılara tüccar olmasına neden olan ve benimde gözyaşları içinde bu yazıyı ve bu yazıları yazmama hatta bu konuda kitaplar yazmama sebep olan “Kürt Sorunu” maalesef bitirilmek istenmiyor. Artık buda vatanperver herkes gibi benimde canımı acıtıyor. Ben ölsem de bu mesele bitse demek yetmiyor.

Çünkü ölenlere her gün bir yenisi ekleniyor. Vurgu yaptığımız bütün çözüm yoları adeta görmezlikten geliniyor. Kürt sorununu çözüm noktasında bütün gözlerin Recep Tayyip Erdoğan’a çevrilmesi, bütün yükün onun omzuna yüklenmesi haksızlığın daniskası. Hemen her konuda ahkâm kesen ve bu sorunların müsebbibi evvel siyasetçiler bu konuda sus-pus. Süleyman Demirel “Kürt Realitesini” kabul ediyoruz demişti.

Bir ayağı çukurda olmasına rağmen bu meseleyi ve birçok meseleyi çözmeye çalışan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a üstü kapalı “rahmetli Menderes’i” hatırlatması da yaptıklarının cabası... Yaşına ve devlet büyüğü olmasından ötürü saygı sınırlarını aşmamak istememe rağmen, yine de içim elvermiyor ve diyorum ki; “Sus be adam..” Konuşacaksan da şu gençler ölmesin diye konuş...

İllegal yolardan hükümeti devirmek isteyen oluşumlara avukatlık yapmak yakışmıyor. Süleyman Demirel simgesel olarak göz önünde olduğundan ona çatıyorum, aslında çatılacak o kadar ciğersiz adam var ki; hepsine ama hepsine lanet edesim geliyor gelmesine de Efendimiz’in (sas)’im beddua etmediği geliyor aklıma da sinirimi yutuyorum. Soruyorum vicdan sahiplerine;  “PKK’yı ve olayları bu seviyeye getiren Erdoğan’mı da herkes ona yükleniyor?” Hakkı söylemeyen dilsiz şeytanın ta kendisidir.

Evet zaman zaman atılan adımların yetersiz olduğundan şikayet ediyorum ama sakin düşününce benimde başbakana haksızlık ettiğimi anlıyorum. Bir Kürt olarak yaşamım boyunca Kürt Sorununu çözüm noktasına bu kadar yaklaşıldığına şahit olmadım. İlk kez bir başbakan bu mesele de bu kadar samimi...

Öyle ise Leyla Zana hanımefendinin dediği gibi “Başbakanın yanında olduğumuzu hissettirelim.” Hiç kimsenin dili varmıyor ama ben Murat Karayılan’dan da rica ediyorum ve yalvarıyorum; “Artık ne olur durdurun bu çatışmayı, ne olur artık anneleri ağlatmayın.

Bitsin bu kan, bitsin bu zülüm, bitsin artık gençlerin öldüğü, dinsin artık gözyaşı, ne olur yeter artık susturun silahları...” Devlet büyüklerine de yalvarıyorum; “Ne olur artık daha somut adımlar atın, artık bu sorunun kalıcı bir biçimde çözün, bunun için acilen yeni anayasayı yapın, bitsin artık körpecik bedenlerin toprağa düştüğü, yeter artık şehit cenazeleri...”     


İstanbul Times  / Hekimoğlu Süleyman Özcan