Osmanlı İmparatorluğunun yıkımına ve Türkiye Cumhuriyeti`nin 1938`de toplu iğne ile başlayan ve bugün ise kepçeyle kazan içimizden biriymiş gibi görünerek devletin bütün gücünü “GİZLİLİK” adı altında hareket eden bir yapı veya bir karşı devrimle karşı karşıyayız. Bu düzen sadece bize uygulanan bir düzen değildir. Bütün ülkelerin başına bela olan bu yapı “MEDYA, PARTİLER VE HALKI” yönlendiren ve SİVİL TOPLUM ÖRGÜTLERİ bu lanetli çetenin kontrolünde halka hizmet etmesi gereken kurumları “HALKA ZULÜM” etme durumuna getirmiştir.
Bugün etrafınıza baktığınızda;

“ATATÜRKÇÜLÜKLERİ YALAN,

MİLLİYETÇİLİKLERİ ALDATMA,

DİNDARLIKLARI SAHTE” olan bir yapı ile karşı karşıyayız.

En büyük kuralları “KİM SEÇİLİRSE SEÇİLSİN BEN SEÇİLİRİM, KİM OYNARSA OYNASIN OYUNUN SONUNDA BEN KAZANIRIM”.
Toplumların en hassas olduğu inanç ve etnik aidiyet üzerinden yapılan “SİYASET, DÜNYANIN EN SEVİYESİZ SİYASETİDİR.”

Din ve milliyetçilik duygularının istismarından daha sığ ve sefil bir politika düşünülemez. Partilerin ön ayak olduğu mezhep çatışmaları ve etnik kavgalarla toplumların enerjilerini birbirine kırdırırken, kendi gizli varlıklarını her tarafa sirayet ettiriyorlar. Aslında kimse umurlarında değildir. Haklı veya haksız aramazlar. Hedeflerine ulaşmak için “HERŞEY MUBAHTIR” onlar için gerisi altlarında ezilen toplumlar olduktan sonra hiç sorun değildir.

Geçmişte ve bugünün Türkiye`sinde ne “Alevi –Sünni, Türk – Kürt, Sağ – Sol,” v.b… çatışmaları onların en güzel oyuncaklarıdır. Bir kan emici olarak “VAMPİR” misali gıdası kan ve savaş üzerine kurmuştur. Yani anlayacağınız diline, dininde, sanatına, mezhebine, sağcılığına, solculuğuna her şeyine düşmanlık aşılayarak bu ayrımcılık ve birbirine düşürme sanatını en güzel şekilde ortaya koyarak parasına para, gücüne güç, iktidarına iktidar ve ilahlaşmasına kadar giden bir kibirle sarhoş bir halde her tarafa saldırıyorlar.

Alevi kanı üzerinden siyaset yapmayı çok severler, Sünni tarafı ön plana çıkarıp kul hakkını hiçe sayarak mezhepçilik ayrımına düşerek nemalanırlar, sonra Alevi katliamı yaptırarak keyifle izlerler.

Ülkeyi komünist düşmanlarından kurtarın diyerek ülkücüyü sokağa salar, sonra devrimcilerle birlikte hepsini zindanlarda çürütür.
Diyarbakır hapishanelerinde en ağır işkencelerle Türk`ün gücünü gösterip ki cezaevinden çıkan herkes gitsin PKK`ya katılsın. Hatta Diyarbakır Hapishanesine girmeyene ve oradan eğitim almadan yani küçük bir suçla girersin ve azılı bir terörist olarak çıkarsın.

Sanki “HAPİSHANE İSLAH YERİ DEĞİL TERÖR EĞİTİM KAMPI OLMUŞ” kendi bağrımızda kangren olmak istiyoruz. Böylece Kürt Halkından taraftar bulamayan terör örgütüne devlet eliyle insan yetiştirme kaynağı sağlanır. Ne traji-komik değil mi? Ben kan ağlasam da “YAPILAN TERÖR EYLEMİNİN HESABI SORULACAK” duyar gibiyim, timsah gözyaşlarıyla hep beraber bekleriz çözecekler diye! Sonra bu  “ASALA DEVAMI PKK EN SON IŞID BÖLÜCÜ VATAN HAİNİ” diye yaygara yapan “SAHTE, YALAN VE ALDATMA ÜZERİNE KURULU BÜTÜN DEĞERLERİMİZ” ortalığı karıştırırlar.


Bu topraklarda kardeşçe yaşamak dururken; o kadar elimizde belge, kan, kin, öfke ve herkes haklıyken ve gözlerde öldürmekten başka bir şey düşünmezken; nasıl aklı - selim davranabiliriz ki? Çünkü öyle bir algı yöntemi uyguluyorlar ki başka bir şey yapamayız.
“ŞEYTANA HİZMET ETMEKTEN BAŞKA” Birde bunu en kutsalımız üzerine kurmuşlarsa artık geri dönüş yok… “VURUN KAHPEYE” Nede olsa herkes haklı
çözüm dışarıda kaldı. Bütün barış yolları denendi artık kılıçlar konuşacak.

“BİZ NE BOLŞEVİĞİZ NE DE KOMÜNİST; NE BİRİ NE DİĞERİ OLAMAYIZ. ÇÜNKÜ BİZ MİLLETPERVER VE DİNİMİZE HÜRMETKÂRIZ.” (ATATÜRK`ün Söylev ve demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, c.3, s.51)

“YURTTA BARIŞ, DÜNYADA BARIŞ” ağızlarda kaldı… Sanki hiç söylenmemiş gibi herkes kendine yakı n bildiği liderine, kanat önderine, partisine, mezhebine, tarikatına, cemaatine, şeyhine, büyük bir sadakatle bağlanmıştır ki, bugün halkı aldatıldığına ikna etmek imkânsız hatta
“DEVEYE HENDEK ATLATIRIZDA DOĞRUYU KİMSEYE İNANDIRAMAYIZ.”

Bütün hayatını adadığı davanın, aslında “ŞEYTANİ BİR ŞEBEKENİN TEZGÂHI” olduğunu kabullenmek insan bencilliğinin, egosuna ağrı gelir. Kişisel yaşamında ne kadar dürüst olursa olsun, pek az insan kandırılmış olduğunu itiraf edecek kadar dürüsttür. Her topluluk, taraftarı olduğu grubu ne pahasına olursa olsun savunur, suçu hep karşı tarafa atar veya görür.

Böylece; “
ŞEYTANIN TUZAĞINA DÜŞER, BENLİĞİN ZİNDANINA DAİMA MAHKÛM OLUR.

En kötüsü ise “ESAS OĞLAN OLDUĞUNU SANARAK ŞEYTANIN ÇOCUKLARI OLARAK HİZMETE BAŞLAR” Hatta kendisine yeni görevi
 “ŞEYTANA YENİ HİZMETKÂRLAR BULMAKTIR.”

Oysa sadece birlik ve beraberlikten söz eden doğru tarafta olanlar ise kenara itilmiş, itibarsızlaştırmış, şantaj veya suç işletilmiş göstererek hapis ettirilmiş, toplumun önünde gözlerinin içine baka baka kendi halkına öldürtmüştür.

Her kim sizi bir etnik gruba veya dine karşı kışkırtıyorsa bilerek veya bilmeyerek “ŞEYTANIN HİZMETİNE” yönlendirendir.
Tarafsızlık hissi bile olsa egosuna esir olanlar bu şeytani oyunun karşısında olamadan hizmetine giriyorlar.

Aslında “
CAHİLLİK: HANGİ MAKAMDA, GÜÇTE, ZENGİLLİKTE VE OKUMADA OLURSA OLSUN BENLİĞİNİ YENEMEYEN VE BU ELDE ETTİKLERİYLE HÜKÜMSÜRENLERDİR”.

“İNANÇLARINI YAŞAYAMAYANLAR, YAŞAYIŞLARINI İNANÇ YAPARLAR”.

 Bunun sonucunda bir bakarlar ki; şeyhin, cemaatin, tarikatın, bir örgütün, partinin, kölesi olmuş, doğru yanlış demeden tam bir teslimiyetle,
 “KULA KULLUK EDER HALE GELMİŞTİR. HAKKA KULLUK ETMEK DURURKEN” değil mi?

“Ey Hz Musa evet her şeyi doğru söylüyorsun da karnımızı FİRAVUN doyuruyor.” Dediğinizi duyar gibiyim… Fakat bu dünyada hayvanlarda ve bitiler de karnını doyuruyor. Farkı gören var mı?

"TRUVA ATLARI, TÜRKİYE`Yİ EMPERYALİZME TESLİM EDİYOR…

Kaynakça: MUSTAFA KEMAL`İN SIRRI – DURAK YAYINEVİ – N. FEVZİ BİLİR

İstanbul Times / Murat Akbaş