İstanbul Times Gazetesi olarak yeni başlattığımız " Misafir Köşe Yazarı" bölümümüzün ilk konuğu Teşkilattan sorumlu Ak Parti İstanbul İl Başkan yardımcısı Av.Bülent Turan oldu.                

İşte Turan'ın kaleminden köşe yazısı;

Oktay Ekşi’nin istifasına yol açan yazı ve olaylar zinciri ülkemizin önemli sorunlarından birini gündeme getirdi. Basın, insanların, hele kamuya mal olmuş şahsiyetlerin kişilik haklarına saygı duymak zorunda değil midir? Basın özgürlüğü hakaret ve iftira özgürlüğünü de mi kapsamaktadır? Köşe yazarların yazılarında pervasızca gündeme getirdikleri aslı astarı olmayan ön yargıların toplumsal karşılığı ne olmalıdır?

               *  * *                    * * *                             * * *

Ülkemizde basın özgürlüğü kavramını menfaatlerine uygun olarak paravanlaştırıp, kendi dar çevrelerinden olmayan herkesi yok etmeyi iş edinmiş bir mesnedsiz karalama diktatoryası bulunmaktadır. Bu millete ve onun tercihlerine tamamıyla yabancı  zümrenin bu ülkeye verdiği zararların, ektiği düşmanlık tohumlarının haddi hesabı yoktur.

Ne zaman onları mesleki ve insani sorumluluklarının gereğini yerine getirmeye davet eden bir vicdanın sesini duysalar, mahalle baskısı vaveylası koparır, baskılardan sansürden yakınırlar. Her fırsatta kendi sektörlerinin sorunlarını gündeme getiren bu kişiler, sorumsuz davranışlarının yol açtığı sorunları yok saymayı yeğlerler. Adı geçen yazar bu gazeteci tipinin mümeyyiz bir örneği idi.

          * * *                       * * *                         * * *

İnsan haklarına saygılı her birey ve kuruluş  gibi bizler de basın özgürlüğünü demokrasinin olmazsa olmazı kabul ediyoruz. Biliyoruz ki içine kapalı yapılar çürümeye ve bozulmaya mahkumdur. “Hakikat şimşeği fikirlerin çarpışmasından çakar” düsturuyla bütün yapıları geliştiren, ortak aklın tezahür etmesini sağlayan, düşünce dünyamızı zenginleştiren bir araçtır. Eleştirinin birinci şartı, Oktay Ekşi’nin hiç bir zaman riayet etmediği gibi, samimiyet ve iyi niyetle yapılmasıdır.  Özeleştiriden yoksun bir eleştiri, karanlık ellerde kanlı bir bıçağa dönüşür. Toplumu yanlış bilgilendiren, manipüle eden, düşmanlığa ve bölünmeye sevk eden bir aygıta dönüşür.  Oktay Ekşi vakası bunu apaçık gözler önüne sermiştir.

Ekşi haddini kat be kat aşarak yazdığı zavallı yazıyla evrensel insanlık değerlerini olduğu gibi basın ahlak ilkelerini çiğnemiştir. Bırakalım fıkra yazarlığını, kompozisyon yazmayı yeni öğrenen herkese öğretilen abartılı genellemelerden kaçınmayı becerememiştir.  Edep ve terbiye sınırlarını aşan bir üslup ve ifade kullanmıştır. Pervasızca yalan söylemiş, haddini aşan beyanlarda bulunmuştur.

Ekşi’ye bu martavalları okutturan, kimse tarafından okunmayan, zamanın gerisinde kaldığı için hiç bir şekilde ciddiye alınmayan bir eski tüfeğin öfkeli çırpınışları mıdır bilmiyoruz fakat yaptıkları hiç bir izan ve insafla, hatta mensubu olduğu medya grubunun yayıncılık ilkeleriyle bile mazur gösterilemez. “Yıllarını mesleğine adamış bir kalem erbabı, yaptığı tek bir hatayla silinemez” de denemez. Nasıl bir katilin yahut tecavüzcünün geçmiş hayatındaki masumiyetinden söz edemiyorsak Oktay Ekşi’nin suçu da   hiç bir şekilde bağışlanamaz, unutulamaz.  

Yazısında yer verdiği absürdlükler, etkileyici cümle kurmanın şehvetiyle de açıklanamaz. Nefret ve düşmanlıkla dolu karanlık bir bilinçaltının galiz bir şekilde ortaya çıkması kabul edebileceğimiz bu hadise basın ahlakımız açısından bir ders olacaktır. Adı geçen şahıs yaptıkları nedeniyle hem milletimiz nezdinde hem de Türk basın tarihinde en başından beri hak ettiği şekilde anılacaktır.

Ayrıca, bu milletin diğer fertlerinin sahip olmadığı hangi ayrıcalıklara sahip olduğunu var saymaktadır?  Hangi cesaret yada ahlak anlayışıyla bu ülkenin başbakanına, onun kabinesine, onunla aynı değer ve düşünceleri paylaşan bir parti teşkilatına, bu partiye oy vermiş insanlara herhangi bir sokak kavgasında bile ağza alınmayacak sözlerle hakaret edebilmektedir.

Türkiye’nin en çok satan gazetelerinden birinde  yıllarca başyazarlık yapmanın kendisine kazandırdığı hasletler bunlar mıdır? Kendini milletin eğitmeni olarak gören bu sözde seçkinci zihniyet içerisine yuvarlandığı panikle debelenirken daha neleri kırıp dökmeyi, hangi kutsalları çiğnemeyi göze alabilecektir?

Bu olayın basın ve demokrasi tarihimiz bakımdan çok mühim neticeleri olmuştur. Milletimiz kendi ahlak ve değerlerine kast edenlerin karşısında uysal bir koyun olmayacağını bir kez daha ispat etmiştir. Devri çoktan kapanmış olması gereken bu hoşgörüsüzlük ve nobranlık partimizden ve milletimizden hak ettiği tepkiyi görmüştür. Artık eskiden olduğu gibi saygısızlık ve ahlaksızlıkların yapanın yanına kar kalmayacağı tarafımızdan Hürriyet binasının önünde okunan bildiride olduğu gibi ispatlanmıştır. Olayın ertesi günü halen büyük bir pişkinlikle koltuğunda oturan ve işlediği kusurları küçümseyip önemsizleştirmeye çalışan müstafi başyazar, Türkiye’de bir şeylerin değişmeye başladığını anlamış olmalı. Kendisine,  emeklilik dönemini ülkemizdeki bu değişimi algılamaya çalışarak geçirmesini tavsiye ediyoruz.  

Artık kimse kendisini bütün sosyal sorumluluklardan soyutlayarak,  ideolojik bir bağnazlık zırhının arkasına saklanamayacaktır. Cahillik, aymazlık ve kötü niyet yapanın yanına kar kalmayacaktır.   Bu bir gazetecilik yada yazarlık değildir. Muhaliflik hiç değildir. Ekşi’nin istifa etmesi bir lütuf değil geç kalmış bir gerekliliktir. Üstelik yeterli de değildir.

Basın Konseyi toplanarak Ekşi’ye kınama cezası vermiş. Ne kadar manidar!.. Güya bunu ilkeli duruşunu ispat için yapmış. Oysa zaten sınırlı sayıda gazetecinin ciddiye aldığı konsey bu kararıyla kendini daha da gülünç duruma düşürmüştür. Ortada çuvala sığmayan bir mızrak vardır. Oktay Ekşi ya Basın Konseyi’ndeki görevinden edebiyle istifa etmeli yada kendisine görevden el çektirilmelidir. Aksi takdirde basınımızı ne kadar temsil ettiği tartışmalı olan Konsey’in bundan sonra alacağı bütün kararlar,  Ekşi’ye kerhen vermiş olduğu kınama cezası gibi, ciddiyetsiz, mizahi hatta geçersiz kararlar olacaktır. 

NOT : Yazının altında yorum ekle bölümünde düşüncelerinize yazıp gönderirseniz yayınlarız.

 

 

Editör: TE Bilisim