Yaşanan Newroz geriliminin arkasında PKK değil, Esed vardı. Ama Esed'in hesap edemediği şey ise Sebahat Tuncel'e atılan "anne tokadı" oldu. O tokat bütün oyunu bozdu.
Türkiye meselelerini terennüm etme mülahazasında bilindik bütün kelimler sakat, denenmiş bütün yöntemlerde bayat, çözüm için ortaya atılan bütün öneriler birbirinin aynisi sayılır. Türkiye bütün meselelerinin üzerinde gelebilmesinin yegâna sırrı milletin azizliğinde ve vakurluğunda gizlidir. BDP milletvekili Sebahat Tuncel'e atılan anne tokadı aslında ciğerlerimizi dağlayan feryat ve figanların anlatılmaz mealidir.

Anne evladını anarşiden koruma içgüdüsü ile hareket etmiştir. Öte taraftan ise devlet baba, o annenin feryadını anlama gayreti ve metaneti içinde olmalıdır. Kürt annesi olsun, Türk annesi olsun ya da ırkı sanı bilinmeyen sıradan avamın annesi olsun ağlamayı hak etmiyor. Bu aziz millet kendisi ile tezatta düştüğü günden beri bin bir derde tüccar oldu.

Neydi peki bu tezat? Devlet neden metanetli olmalı? Devlet annelerin feryadına kayıtsız mı kaldı? Tüccar olduğumuz dertler neler? Arkası kesilmeyecek onlarca sorumuz ve sorunumuz mevcut. Acaba denenmişlerden alınacak ders, mülahazalardan alınacak yöntem, çözüm önerilerinden masaya yatırılmış ve olgunlaşmış meyvelerden yemenin zamanı gelmedi mi ?
SEBAHAT TUNCEL'E ATILAN TOKADIN ANLAMI
Anne tokadı ile devlet metaneti arasında güçlü bir akraba bağı olduğunu görebilmek için fotoğrafa üç boyutlu olarak bakmak gerekir. Peki, bu nasıl olacak? Bugün devlet metanetli olmasa idi "Demokratik Açılım ve Kardeşlik Projesini" hayata sokmasa idi belki de o anne evladını olaylardan çekip çıkarmak bir yana dursun, o olayların bir parçası haline gelecekti.

1995 yılına kadar; "Kürt denen bir ırk yok, kendilerine Kürt diyenlerde, kışın bölgenin bol kar almasından ve bu karların üstünde yürüdüklerinden, ayaklarının bastığı yerlerden çıkan "kart-kurt" sesleri yüzünden kendilerine "Kürt" diyenler aslında Türkmenlerdir" deniliyordu.

Ama geldiğimiz nokta da Kürtlerin varlığını inkâr eden devlet anlayışı bütünüyle çürüdü. İşte Sebahat Tuncel'e de bu tokadı attıran çürüyen bu inkâr anlayışıdır. Türkiye'de normalleşme sürecini hazmedemeyenlerin varlığı devam etmektedir. Son yılarda adeta bayram havasında geçen Newroz bayramına bu yıl gölge düşürülmek istendi.
BAŞBAKANIN AÇIKLAMADIĞI NEWROZ PLANI
Başbakan; "Bizim elimizde sizin bilmediğiniz bilgiler var" cümlesi ile Newroz bayramının neden önceden kutlanılmasına izin verilmediğini açıkladı. Peki, başbakanın elinde olup da halkın bilmediği plan neydi? Sağlam kaynaklardan edindiğim bilgilere dayanarak bu planın detaylarını ilk kez Yeni Şafak gazetesinde sizlerle paylaşıyorum;
- Mitinglerin kalabalık olduğunu göstermek için taşımalı sistem uygulanacaktı.
- Bu kalabalıkların arasına birçok militan yerleştirilecekti.
- Bu militanlar gittikleri her ildeki şenlikleri kan gölüne çevirecekti.
- BDP vekiller zor duruma düşürülecek ve meydana gelen olaylardan sonra "Yargı" otomatikman devreye girecek ve vekiller meclis dışına atılmasının fitili ateşlenecekti.
- BDP'li vekillere siyaset yasağı getirilmesini sağlamak ve bununla "Kürt halkına siyaset yolu" kapatılmak isteniyor sloganın içini doldurmak ve bunu da bahane ederek bölge halkı isyana teşvik amaçlanıyordu.
- Ne acı ki, BDP'li vekiller bile bundan habersizdi.
Halk isyanın ilk provası "Ya bu yıl yapılır ya da Ak Partinin ılımlı yaklaşımları" ile halk desteği komple kaybedileceği öngörülüyordu.
- Bunu Dağ kadrosundan Suriye'nin dikta lideri Esed istedi.
Esed, bu hamle ile Erdoğan'ı cezalandırmak ve Türkiye'de ki iç karışıklık ile saltanatını koruyacağını hesap etti. Ama Esed'in esap edemediği şey ise o "Anne tokadı" idi. O sadece Kürt annelerden bir tanesi ve daha bunun gibi milyonlarca Kürt anne ve Türk anne var. Eminim ki, bu anneler var oldukça hiç kimse bu ülke de iç karışıklık çıkaramaz.

Nitekim AK Parti bu oyuna gelmedi ve aldığı tedbirler ile yapılmak istenen Newroz planını başa çıkardı. Bayram alanlarını kan gölüne çevirmek isteyenlerin hevesi kursağında kaldı. Newroz bayramından sonra yeni bir dönem açılmış oldu. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan' da bu dönemde atılacak adımların ilk ayrıntılarını açıkladı.

Bundan sonra muhatap "Kürt halkı ve seçilmiş vekillerdir" dedi. Böylelikle "Dağ kadrosu ve Öcalan" ile müzakere kapıları tamamen kapandı.
Kandil Suriye'nin tavsiyesine uyarak kendi eli ile müzakere kapılarını kapattı. Oysa silah bırakma başta olmak üzere bütün çözümün muhatabı iken bu şansından mahrum kaldı.

Benim nacizane önerim, Kandil ile müzakere yolu sadece "Silah Bırakma" olarak değerlendirilmemeli ve gerekirse kandil ile de müzakereler devam etmeli. Çünkü bu sorunun kesin çözümü kaçınılmazdır.

Durum böyle iken sorunun bir tarafı olan Dağ kadrosu ile de müzakereler yapılmalı ve Kürt Sorunu kalıcı ve barışçıl bir biçimde anayasal güvenceye alınmalıdır.

Gerektiğinde eş ve dosttan yardım istemek ise; ETA ve İRA ile müzakere yapan İspanya ve İngiltere gibi dost ülkelerden yardım istenilmeli. Newroz geldi, hoş geldi. 

İstanbul Times /Hekimoğlu  Süleyman Özcan