KÜRTÇE VE MEDENİYET ÜZERİNE! 

 Bu ülke insanlarına bu çağda bu kadar anlamsız “yasakları dayatanlar” reva görenler,  bu yanlışlardan ısrar edenler utanmalıdır. Dilini yasakla! Cahilliğinden şikâyet et. Kültürünü yok say hakir gör. Bunun adına medeniyet diyeceksin. 
İstatistik veri net elimde yok. Ancak tahmini bu ülkenin en az %40’ı Kürt nüfusuna sahip çünkü sadece İstanbul’da 5 milyon Kürt nüfusu yaşıyor. Kürtlerin yok sayılması bilmem kime ne fayda sağlayacak. Biraz İnsani, meseleye bakılsa sayısı bile çok önemli değildir, bir milyon veya on milyon hiç önemi yoktur.  Kürtçe veya başka dilden, Arınç’ın söz ettiği “medeniyet” Türkiye’de eğer varsa bu Kürt Halkının çocuklarına okul öncesinden üniversiteye kadar ana dilinde eğitim verilmesi devletin zorunlu görevi olmalıdır. 
“Kürtlerin gasp edilen tüm hakları iade edeceğiz” TBMM huzurunda bu beyanatı veren, toplumun vicdanı olarak kabul edilen. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, bu beyanlar sözlerinin ardından kimden nerden bir uyarımı aldı yoksa “maksadını aşan bir ağır kelamdı etti.” daha sonra “Kürtçe medeniyet dili değil” diye beyanda bulundu. 
“Bu söz şahsımı inanılmaz derinden üzentiye gark etti tüm Kürtler nezlinde, bu sarf edilen sözler ağır hakaret olarak add edildi. ” 
Fazla uzatmadan bu konuyu çok güzel Bülent Arınç’ ın biyografisi ile işleyen kaleme alan derin bir analiz yapan değerli yazarın bu kıymetli makalesini olduğu gibi köşeme taşıyorum.
 İbrahim Sediyani : Bülent Arınç Kürtçe ve Dil Problemi
25 Mayıs 1948 tarihinde Marmara bölgesinin Bursa şehrinde dünyaya gelmiş.

 “Mayıs”, Latince.
 “25 Mayıs 1948”, Gregoryence.
 “tarih”, Arapça.
 “Marmara”, Yunanca.
 “Bursa”, Yunanca.
 “şehir”, Farsça.
 “dünyaya gelmiş”, leylekçe.
Lise eğitimini Manisa kentinde almış ve Manisa Lisesi mezunuymuş.
 “Manisa”, Yunanca.
 “kent”, Yunanca.
 “Lise”, Fransızca.
 “mezun”, Arapça.
 “eğitim”, dîndar nesil yetiştireceğiz ve Türkçe.
1970 senesinde Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirip avukat olmuş.
 “sene”, Arapça.
 “Angora”, Yunanca.
 “Engurî”, Farsça.
 “Üniversite”, Latince.
 “Hukuk”, Arapça ama buradaki Kemalistçe.
 “Fakülte”, Latince.
 “avukat”, İtalyanca.
 “olmuş”, - miş’li geçmiş zaman.
Manisalı olduğu için memleketi Manisa’da serbest avukatlık yapmış.
 “serbest”, Kürtçe.
 “memleket”, Arapça.
 “Manisalı”, Tarzanca.
24 Aralık 1995’te Refah Partisi’nden milletvekili seçilerek parlamentoya girmiş.
 “Refah”, Arapça.
 “Parti”, Latince.
 “millet”, Arapça.
 “vekil”, Arapça.
 “parlamento”, İtalyanca.
Bu dönemde Türkiye Büyük Millet Meclisi Adalet Komisyonu ve Türkiye – Avrupa Birliği Karma Komisyonu’nda çalışmış.
 “Millet”, Arapça.
 “Meclis”, Arapça.
 “Adalet”, Arapça.
 “Komisyon”, Latince.
“Avrupa Birliği”, bilmece bildirmece.
 “Türkiye Büyük”, gülmece güldürmece.
 “çalışmış”, işçi göçünün 50. yılı.
28 Şubat post – modern darbe sürecinde Refah Partisi kapatılmış.
 “Şubat”, Kürtçe.
 “4 Şubat”, âzîz rehberimiz İskilipli Âtıf Hoca (rh. a.).
 “13 Şubat”, âzîz rehberimiz Şeyh Saîd (rh. a.).
“21 Şubat”, âzîz rehberimiz Malcolm X (rh. a.).
“28 Şubat”, İsrailce.
 “29 Şubat”, Dünya Kupası gibi dört yılda bir gelen şey.
 “darbe”, Kemalistçe.
“post – modern”, birincisi İngilizce ikincisi Latince.
 “Müslüm Gündüz – Fadime Şahin”, biz Elâzığlılar’ın komşumuz Malatyalılar’a karşı tarih boyunca elde ettiğimiz tek üstünlük. 
18 Nisan 1999’da, kapatılan Refah Partisi’nin yerine kurulan Fazilet Partisi’nden ikinci kez milletvekili seçilerek parlamentoya girmiş.
 “Nisan”, Kürtçe.
 “millet”, Arapça.
 “vekil”, Arapça.
 “parlamento”, İtalyanca.
 “Refah”, Arapça.
 “Parti”, Latince.
 “Fazilet”, Arapça.
 “parti kapatmak”, pek bir sevimsizce.
Fazilet Partisi de aynı akıbete maruz kalıp Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılmış.
 “akıbet”, Arapça.
 “maruz”, Arapça.
 “Mahkeme”, Arapça.
 “Anayasa Mahkemesi”, kimse bilmiyor nece.
Daha sonra Adalet ve Kalkınma Partisi kurulmuş ve ona katılmış.
 “Parti”, muhafazakâr demokrat ve Latince.
 “Kalkınma”, abdestli kapitalizm ve Türkçe.
 “Adalet”, “Ustalık Dönemi”yle birlikte rafa kaldırıldı ve Arapça.
Daha sonra bu partiden üst üste milletvekili seçilip yeniden parlamentoya girmiş.
 “üst üste”, Moğolca.
 “girmiş”, - miş’li geçmiş zaman.
AK Parti Hükûmeti’nin başlattığı ve önce “Kürt Açılımı”, sonra “Demokratik Açılım”, en nihayetinde de “Millî Birlik ve Beraberlik Projesi” adını verdiği demokratikleşme paketi başta Kürt halkı olmak üzere tüm halk nezdinde büyük ümit ve heyecan dalgası yaratmış.
 “Kürt”, Kürtçe.
 “Demokratik”, Yunanca.
 “Demokratik Açılım”, ben de seni!
 “en nihayet”, Arapça.
 “Millî”, Arapça.
 “Beraber”, Kürtçe.
 “Proje”, Fransızca ve 1915 tarihli.
 “Millî Birlik ve Beraberlik Projesi”, halay da bizim, horon da bizim, zılgıt da bizim, zeybek de bizim, Mastika da bizim, Kolbasti de bizim, Şemmamê de bizim!
 “halk”, Arapça.
 “nezdinde”, Arapça.
 “ümit”, Farsça.
 “heyecan”, Farsça.
 “paket”, Fransızca. 
 “demokratikleşme”, kökü Yunanca kuyruğu Türkçe.
61. (şimdiki) Hükûmet’te başbakan yardımcısı ve hükûmet sözcüsü olarak vazifesini icra ediyor şu anda.
 “61”, Trabzon.
 “61. dakika”, Trabzonspor.
“Hayat bizi 61 kenara”, 28 yıldır kazanılamayan şampiyonluk.
 “Hükûmet”, Arapça.
 “Başbakan”, Recep Tayyip Erdoğan. Şâir ve aktivist. Yaradılanı seviyor Yaradan’dan ötürü. “Türkçe dışındaki dillere hayat hakkı bile tanımayan” Türkiye’nin başbakanı olarak “tam 4 tane resmî dili olan”İspanya’nın başbakanı ile birlikte “Medeniyetler İttifakı”na eşbaşkanlık yapıyor. Kasımpaşa altyapısında yetiştiği için futbolla yakından ilgili. Türkiye’de Fenerbahçe’yi, İspanya’da ise “kendisini Katalonya Millî Takımı olarak gördüğü için” formasına reklâm almayan ve İspanya devletinin de buna hoşgörüyle yaklaştığı FC Barcelona’yı tutuyor. Kendi ülkesinde Kürdistan ve Lazistan isimlerini kullanmak yasak; fakat Katalonya ve Bask takımlarında oynayan Türk futbolcularıyla gurur duyuyor. İsmini şimdiden tarihe altın harflerle yazdırdı. “Van Minüt” çıkışıyla Selahaddîn Eyyûbî’nin bile pabucunu dama attı; “Çılgın Proje” ile Fatih Sultan Mehmed’in bile karizmasını çizdi. Ayrıca Mısır’daki İhvan-ı Müslimîn cemaatine Laiklik tavsiye ederek Mısırlılar’a “ikinci bir Tosun Paşa vakası” yaşattı.
 “Sözcü”, okuma yazma bilmeyenlerin çıkardığı bir gazete. Argo dilinde yayın yapıyor. Her 10 Kasım günü “Atatürk Yaşasaydı” adlı mizah sayfası hazırlıyor.
 “icra”, Arapça.
 “hak”, Arapça.
 “vazife”, Arapça.
 “Hak yok vazife vardır”, öğrenciyken Millî Güvenlik derslerinde bize sık sık okuttukları ve ezberlettirdikleri şiir.
Şu anda 63 yaşında, fakat yakında 64’e girecek. Evli; iki çocuk babası.
 “63”, Urfa.
 “64”, Uşak.
 “65”, boşversene sen, kimin umurunda? İstanbul’a iki haftadır kar yağıyormuş, vah vah, millet perişan olmuş. Vapur seyahatleri bile iptal!
 “ev”, Moğolca.
 “çocuk”, Çince.
 “baba”, İtalyanca.
 “iki çocuk babası”, normalde en az üç olması lazım, fakat bence hâlâ geç kalmış değil.
Sempatik ve naif bir insan. Hislidir, sık sık gözyaşı döker. Oldukça da kibar ve beyefendidir. Bu yüzden dolayı hasımları tarafından bile sevilir. Karizması “kodu mu oturtması” değil ama nezaketidir.
 “Sempatik”, Yunanca.
 “naif”, Arapça.
 “insan”, Arapça.
 “his”, Arapça.
 “gözyaşı”, Kürt Sorunu.
 “Gözyaşı Nehri”, ABD’nin Kızılderili katliâmı.
“sık sık gözyaşı döker”, ABD’nin Pennsylvania eyaleti.
 “kibar”, Kürtçe.
 “efendi”, Yunanca.
 “bu yüzden dolayı”, benim Türkçe’ye kazandırdığım bir ifade şekli.
 “hasım”, Arapça.
 “nezaket”, Arapça.
 “karizma”, Latince.
 “Quaresma”, Beşiktaş’ın Portekizli futbolcusu.
 “Sporting Braga”, UEFA Kupası’ndaki rakibimiz.
 “Sivasspor”, konumuzla ilgisi yok, içimden geldi yazdım.
Ancak bütün bu artı yönlerine karşın, ne yazık ki bir de eksi yönü var bu anlattığımız zat-ı muhteremin. Kendi anadili haricinde hiçbir dili öğrenmemiş, bilmemiş. Diğer diller konusunda hiçbir şey bilmiyor. Sadece birazcık, o da “orta derecede” İngilizcesi var, o kadar!
 “anadil”, Allâh’ın âyeti.
“bilmemek”, ayıp değil öğrenmemek ayıptır.
 “zat”, Arapça.
 “muhterem”, Arapça.
 “zat-ı muhterem”, ben sen o biz siz onlar.
 “İngilizce”, İngilizce.
 “orta derecede”, this is a book.
Fakat kendi anadili dışındaki dilleri bilmediği, diğer bir dili hiç öğrenmediği halde, başka diller hakkında yargıda bulunuyor, ahkâm kesiyor. Ve ne kadar nazik bir insan olursa olsun, bilmediği bir konuda ahkâm kesen, tanımadığı bir şeyi yargılayan herkesin farkında olmadan yaptığı şeyi o da yapıyor: Nezaketsizlik!
Aslında “nezaketsizlik”, O’nun yaptığı şey için kullanılabilecek en hafif kelimedir. Ancak ben yine de üç sebepten dolayı en hafif kelimeyi kullandım:
Birincisi, babam yaşında bir insan olduğu için. Yani yaşına hürmeten.
İkincisi, sevdiğim ve değer verdiğim bir insan olduğu için. Ve bugüne kadar, kalbimde O’na karşı sevgi ve muhabbet dışında hiçbir duyguyu taşımamış olduğum için.
Üçüncüsü ve en önemlisi, her ne kadar bu zat-ı muhterem, ırkçılığın ve kavmiyetçiliğin Allâh ve Resûlü tarafından lâ’netlendiğini, ırkçılık ve kavmiyetçiliğin İslam’da yeri olmadığını henüz layıkıyla kavrayamamışsa da, ben yine de O’nun zahirî görüntüsüne bakarak kendisini Müslüman bir insan olarak bildiğim ve Müslüman kardeşim olarak gördüğüm için.
Bu zât, hakkında hiçbir bilgiye sahip olmadığı ve konuşup yazmasını da bilmediği Kürtçe’ye 70 milyon insanın önünde açıkça hakaret edebiliyor. Bu ülkede 30 milyon insanın anadili olan bir dili herkesin önünde aşağılayabiliyor.
Eğer biraz olsun Müslümanlık ve insanlık iddiâsı varsa, çıkıp Kürt halkından özür dilemelidir. Eğer bunu yapmazsa, geçen gün Üstâd Bediuzzaman Saîd-i Kurdî (rh. a.)’den aktardığı “Zâlimler için yaşasın cehennem!” sözü, Allâh muhafazâ, kendisine de yönelebilir. Çünkü Saîd-i Kurdî o sözü Suriye rejimi için değil, Kürtçe’ye hayat hakkı bile tanımayan Türkiye rejimi için söylemiştir. O sözün sahibi Saîd-i Kurdî belli olduğu gibi, sözün muhatabanın kimler olduğu da bellidir.
Dış politikaya alet etmeye gerek yok; zirâ Üstâd’a ait olan o “Söz meclisten içerdedir”.
Kürtçe’nin medeniyet dili olmadığını, zengin bir dil olmadığını söylüyor. Bunu da “Kürtçe eğitim” yapılmasının imkânsız (!) olduğunu ispatlama çabası güderek yapıyor.
Eğer bu sözleri, anadili Arapça, Farsça veya Yunanca, Fransızca olan biri söylemiş olsaydı, kendisini ciddîye alır, bunca yasaklamalar, inkâr, imhâ ve asimilasyon politikalarına rağmen Kürtçe’nin bugün dünyanın en zengin dillerinden biri olma özelliğini hâlâ koruduğunu bilimsel veriler ve kaynaklar ışığında izah etmeye çalışırdım.
Ancak Doğu ve Batı dillerinden arakladıkları kelimelerle anadillerini zenginleştirmiş (!), konuştukları dildeki sözcüklerin % 80’ini başta Kürtçe olmak üzere diğer dillerden çalmış, böyle olduğu için ve bu gerçeği de en iyi bizzat kendileri bildiği için diğer dilleri inkâr, yasaklama ve asimilasyon ile tatmin olmayıp bir de pervasızca aşağılamaktan ve hakaret etmekten imtina etmeyenlere karşı böyle bir çaba içerisine girmem.
Kürtçe’nin asaletine ve günümüz insanlığına bıraktığı medeniyet mirasına saygısızlık anlamına gelir bu.
Kürtçe’nin dünyanın en zengin dillerinden biri olduğunu kavramak için dilbilimci ya da akademisyen olmanıza gerek yoktur. Sadece hem Kürtçe’yi, hem de Doğu ve Batı dillerini biliyor olmanız yeterlidir, bu gerçeğin farkına varabilmeniz için.
Ancak bu yaşına kadar kendi anadili dışında hiçbir dili öğrenmemiş, bilmemiş, öğrenmediği ve bilmediği gibi, hakkında hiçbir bilgi sahibi olmadığı ve o dilde okuma yazmasını da bilmediği bir dil hakkında yargıda bulunabilen, ölçüp biçebilen insanların bunu anlayabilmesi mümkün değildir.
1960 senesinde Almanya’ya işçi sıfatıyla gelen Türkler’in, 50 yıl sonra bugün çocukları Türkçe bilmiyorlar.
Dünya savaşı döneminde Rusya ve Kazakistan’da kalan Almanlar, 50 yıl sonra 1990’larda Almanya’ya toplu olarak getirilip hepsine Alman vatandaşlığı verildiğinde, tek kelime bile Almanca bilmiyorlardı.
Bugün Almanya’daki Türkler’in çocukları evde Almanca, Rusya’dan getirtilen Almanlar’ın çocukları da evde Rusça konuşuyorlar.
Almanca gibi zengin, köklü ve güçlü bir dil, Sovyetler Birliği’ndeki yasak ve asimilasyona 50 yıl bile dayanamadı.  50 yılda unutuldu. Adamların tipleri bile değişti. Alman’dan çok Rus’a benziyorlar.
Türkçe ise, Almanya’da yasak ve asimilasyon olmadığı halde 50 yıla kalmadan unutuldu. Buradaki Türk derneklerinin çabalarıyla ayakta kalmaya çalışıyor.
Kürtçe ise medeniyet düşmanı ırkçı rejimin bunca baskılarına, yasak ve imhâ, inkâr ve asimilasyon politikalarına karşı hâlâ hayatın her alanında Kürtler tarafından konuşulup yazılmakta, Kürtçe dilde bugün onlarca makale ve kitap yazılmaktadır.
Çünkü Kürtçe bir medeniyet dilidir. Fakat bu medeniyet, ilim, kültür, icâd, çevre bilinci ve şehircilik, san’ât ve edebiyât medeniyetidir. Barbarlık, kılıçtan geçirme, tahtını kaptırmamak için kundaktaki bebeği boğma, tahta geçmek için kendi öz kardeşlerini öldürme, işgal, ırkçılık, inkâr ve asimilasyon medeniyeti değil.
Bu yazıda, Kürtçe’nin zengin bir dil olmadığını söyleyip hakaret eden ve aşağılayan zat-ı muhteremin biyografisini eksiksiz aktardım.
Bu biyografiyi, O’nun bizzat kendi kişisel web sitesinden aktardım. Yani benim veya başkasının değil, bizzat kendisinin o pek bir övündüğü “öz Türkçe”siyle yazdığı otobiyografisidir.
Türk etnik topluluğunun bir mensubu olduğu için galiba ahirette cenneti de otomatikmen garantilemiş olduğuna imân etmiş olan bu kardeşimizin, dünyada bildiği tek dil olan kendi anadili Türkçe yazdığı otobiyografisi yukarıdadır.
Türkçe (!) kaleme alınmış olan 300 kelimelik biyografisinde topu topu 15 tane “öz Türkçe” sözcük var. Türkçe’de toplam kaç tane kelime varsa hepsi kullanılmış yani, anlayacağınız.
63 yaşında, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, anadili Türkçe, üniversite mezunu, ilkokuldan üniversite bitimine kadar anadili Türkçe eğitim almış, hukukçu, siyasetçi, devlet adamı, hükûmet sözcüsü... Bu kadar çok yaşamış, bu kadar çok okumuş ve şu anda bu kadar çok önemli bir makamda bulunan bir insanın hayat öyküsüdür bu.
Böylesine önemli bir konumda bulunan bu zat-ı muhterem, bütün hayatı boyunca kendi anadili Türkçe eğitim aldığı halde, 63 yıllık ömründe topu topu 15 tane Türkçe sözcük biriktirebilmiş. Türkçe’de toplam kaç tane sözcük varsa hepsine denk gelmiş kadar tecrübeli ve birikimli yani, anlayacağınız.
Ortada nasihat edilecek değil, acınacak bir durum var hakikaten.
Sen gel 5 sene ilkokul, 3 sene ortaokul, 3 sene lise, 4 sene de üniversite oku, hepsini de Türkçe olarak oku, fakat bu 15 senelik eğitim hayatında sadece 15 tane Türkçe kelimeyle karşılaş. Ondan sonra da çıkıp de ki, “Kürtçe eğitim dili olamaz. Çünkü zengin bir dil değil.”
Peki, “Kürtçe zengin bir dil değil” diyen ve yukarıda biyografisini aktardığım bu insan kim midir?
Adı – soyadı: Bülent Arınç.
 “Bülent”, Kürtçe.
“Arınç”, Kürtçe.  
Kürtçe kökenli olan “bülent” kelimesi, “yüksek, yüce, ulu” anlamına gelir. Kürtçe’deki “bılınd” kelimesi Türkçe’ye “bülent” (= bülend) şeklinde geçmiştir.
Türkçe İsimler Sözlüğü’nde de “Bülent” isminin aynı şekilde “yüksek, yüce, ulu” anlamına geldiği yazılıdır. İsteyen küçük bir araştırma yaparak kendisi de bu bilgiye ulaşabilir.
Aynı şekilde Kürtçe kökenli olan “arınç” kelimesi de “huzur, güven, emniyet” anlamına gelir. Kürtçe’deki“arinc” kelimesi Türkçe’ye “arınç” şeklinde geçmiştir.
Türkçe İsimler Sözlüğü’nde de “Arınç” isminin aynı şekilde “huzur, güven, emniyet” anlamına geldiği yazılıdır. İsteyen küçük bir araştırma yaparak kendisi de bu bilgiye ulaşabilir.
Zaten “-nd” ve “-nc” diftongları bütün Hind – Avrupa dillerinin ortak özelliğidir ve bu dil ailesinden olan Kürtçe’de de pekçok kelime “-nd” ve “-nc” diftonglarıyla biter. (ÖRNEK: - bılınd, - bend, - sond, - xwend, - Siyabend  / - arinc, - pênc, - qenc, - armanc, - Kûrmanc)
Uzatmayayım; hem “Bülent” hem de “Arınç”, her iki kelime de Kürtçe’dir.
Yani anlayacağınız, “Kürtçe zengin bir dil değil” diyen ve yukarıda biyografisini aktardığım bu devlet büyüğümüzün bizzat kendi adı ve soyadı bile Kürtçe.