Tek bir insan, sefalet ve cehaletin, pençesinde can çekişiyorsa, sırası ile o hanenin komşuları, o mahallenin sakinleri, o şehirlerin kalabalıkları ve ülkenin yöneticileri sorumludur.” Victor Hugo
Yerküremizde yaşayan “İNSAN” kavramı ele alınsa, 7 Milyar “insan”ın yaşam tarzı, sosyal ve ekonomik imkânı, barınma sorunu, eğitim koşulları, temel gıda ihtiyaçları, temiz içme suyu, sağlık koşulları, dünyada toplanan gelirden aldıkları pay, dünyada ki insanlığın durumu objektif olarak incelense, bilimsel çalışma ile resimlense her yönü ile yerküremizde yaşayan insanların yaşam kalitelerinin ve gelir dağılımı ile sosyo-ekonomik, kültürel, eğitim yönünden insanların kendilerini özgür ifade etme panoraması çekilse harika bir çalışma olur.
Birçok üniversitede bu konularda araştırmalar yapılsa, yüzlerce akademisyen ve araştırma görevlisi “İNSAN” konularını tez konusu ederek işlerse, her gün basın iletişim araçları çok yalın bir şekilde dünyadaki insanlığın halini-ahvalini paylaşırsa insanlığa çok iyi bir hizmet sunulmuş olacaktır.
Dünya coğrafyasında İnsanlar üzerinde tüm anlamsız yasaklar sorgulansa, örneğin; lokal hangi devlet ve yöneticileri tarafından yeryüzünde kaç halkın dilinin ve kültürünün yasaklandığının utancı o ülkelerin yöneticilerinin yüzlerine vurulsa, İnsanlığa karşı işlenmiş bu suç ve ayıpları periyodik olarak raporlansa, insanlık ailesi bu konularda duyarlı hale getirilip bilinçlense, bunlardan dersler çıkarılsa, insanlığın belası olan bağnazlıklar törpülense giderek vahşileşen ve yabanileşen insanların daha insancıl bir hale gelmesi sağlanabilir.
Her tür bağnazlığı ve zorbalığı “kanun ile kılıflandırarak” totaliter despotluk ve baskıcı yönetimlerle yeryüzünün herhangi bir lokal kısmında halkına zulüm eden yöneticiler teşhir edilse, insanlara karşı insanlık suçu işlediklerinin bilimsel ve evrensel kanıtları raporlansa bu gelecek nesiller için geçmişten ders çıkarması adına inanılmaz hizmet olur.     
Acaba insanların tercih etme hakkı olsaydı kim Ortadoğu ya da Afrika coğrafyasında dünyaya gelip yaşamaya razı olurdu. Ya da bizim gibi insan yaşamına değer vermeyen ülkelerdeki yaşam kalitesini her gün düşüren ülke yöneticileri çareyi bolca hamasete abanmaktan arayan “Şu şekil büyük ülkeyiz, bu şekil büyük milletiz.” diye böbürlenen yöneticilere sormak lazım; “büyüklük ölçünüz nedir? İnsanları mutlu yaşatmak değil mi?”     
Türkiye’de iş kazalarında, ateşlere düşüp yanarak, kışın ortasında buza tutunup yavaşça donarak, köprülerde suya dökülerek, depremlerde çürük yapıların altında kalarak, hortum’a kurban giderek, yüzlerce metre derinlerde grizu patlamalarında madenlerde yeraltında kalarak, kendi devletinin silahlı kuvvetleri tarafından bombalanarak, kendi ülkesinin resmi asayişten sorumlu güvenlik görevlileri tarafından vurularak, terörden, vb sebeplerden yaşanan binlerce insan ölümleri kader midir yoksa insanlık ayıbı mıdır?
Türkiye’deki bu insan ölümü trajedileri, çaresizlik manzaraları yürek burkuyor. Tamamı fakir ve çaresiz, “İnsanım, bir şey yapmam gerek!” diyorsun, elin kolun bağlı öylece çaresiz ve aciz kalıyorsun.
 Hiç birbirimizi tanımasak bile o ölen insanların her birisinin bir hikâyesi, bizden hesap sorar gibi hayaletleri karşımızda öylece duruyorlar. Biz ölmeyelim yaşayalım diye siz diri yaşayan insanlar acaba ne yaptınız? Ne gayretiniz oldu diye sorgular gibi yüzümüze bakıyorlar. Sorgu ve suallerle hepimizi ölümlerinden sorumlu tutuyorlar. Canınız hiç yandı mı, içiniz acıdı mı? Bizler için bir tek gözyaşı döktünüz mü diye sorar sorgular gibi öylece yüzümüze bakıyorlar…
Ey insanlık! Eğer ölmediysen, Tuzla Tersanelerinde, şantiye çadırlarında, Erzurum Aşkale’de, Zonguldak Çaycuma’da, Elazığ Maden’de, Van’da Erciş’te, Uludere Roboski’de, çocuk mezarlığına dönüşen Türkiye’nin her yerinde insanlık ölmediyse ses vermeli sorgulamalısın. Etnik kökeni, mezhebi, meşrebi, siyasi görüşü ne olursa olsun o ölenlerin hesabını tüm yalın çıplaklığı ile “İNSAN” olduğun için sorgulanmalısın.
İstanbul Times  / Maksut KONYAR