Biz kaza ve kaderin Allahtan geldiğine iman etmiş insanlarız, kimse bilerek ve isteyerek kimseye araba ile çarpmaz! Geçen yıl (Mayıs ya da Haziran 2012’de) telefonum çaldı, arayan sütkardeşim idi. Abisinin oğluna bir araba çarptığını ve çocuğu öylece bırakıp kaçtığını söylüyordu.

Ellerinde bilgi olarak sadece aracın katıldığı düğün aracın markası ve modeli vardı. Tek güvenceleri önce Allah sonrada bendim, çünkü gazeteci akrabaları olarak ben vardım, polis işin içinden çıkamamıştı. Kimin çarptığına dair net bir bilgiye ulaşamamıştı(!)

Kısa bir araştırma sonucu aracın iç işleri bakanının oğluna ait olduğunu ortaya çıkardım ama hangi iç işleri
bakanıydı onu bulmak gerekiyordu. Bunun üzerine Murat Aksu’yu aradım, aracın model ve markasını aktardım, çocuğun yapısını ve yaşını söyledim. Beni arayacaklarını söyleyerek telefonu kapattılar, 10 dakika sonra Murat Aksu’nun koruması aradı, böyle bir araçlarının olmadığı, Başakşehir de herhangi bir düğüne katılmadıklarını aktardı.

Sonra düğün sahipleri hedef şaşırttı, okları diğer Ak Partili vekil olan Naim Şahin’e yönlendirdiler, adı geçen vekil ile de temas kurdum, o vekilin erişkin erkek evladı olmadığını öğrendim. Sonra İdris Naim Şahin’in oğlu olduğunu öğrendim. Hemen bakanlığı aradım ve sekretere olayı aynen aktardım. Biraz sonra bakanın danışmanı Ömür bey aradı ve olayı doğruladı. Korkup kaçtığını söyledi. O zaman gelip suçuna sahip çıkmasını istedim. Telefonu kapatıp beni arayacaklarını söylediler.

Tekrar aradı; “Şahin’in oğlunun hukuk fakültesi okuduğunu, bunun siciline işlemesi sonucu, hâkim veya savcı olamayacağını aktardı, çok rica etti...” Bir diğer taraftan da Ak Partiye ciddi prestij kaybına yol açacağı beliydi. Bakanın oğlu bir çocuğa çarpıyor, belini kırıyor ve hiçbir şey olmamış gibi yoluna devam ediyor. Ben ise; “Başbakana dolayısıyla vatan uğruna hepimiz feda olalım, lakin benim ve ailemin de desteklediği bir partiden bakan olan bir adamın oğlunun bir çocuğa çarpıp öylece bırakıp kaçması utanç verici!” dedim. “Bunun kabul edilemeyeceğini aktardım, çocuğun babası yurt dışında!” dedim. Ömür bey; “Akşam bakan İstanbul’a gelip çocuğu bizzat ziyaret edecek, ne gerekirse yapılacak! Biraz sonra da bakanlığın görevlendirdiği iki kişi gelip çocuğu alıp hastaneye götürecek!” dedi.

Öyle de oldu, bakanlık yetkililere çocuğu alıp Bakırköy devlet hastanesine götürdüler. O esnada telefonum tekrar çaldı, kabahatini anlayan bakanın oğluydu arayan. Çocuk iki gözü iki çeşme telefonda ağlıyordu. Kalbim dayanamadı, onu teselli etmeye çalıştım, babasından çok korktuğu için istemeyerek kaçtığını anlattı. Tam bu esnada telefonu çocuğun elinden birisi aldı; “Siz ne istiyorsunuz bu çocuktan, niye ağlatıyorsunuz çocuğu, ne istiyorsanız gelin ben İstanbul ulaşım A.Ş’deyim!” dedi. Gözüm karardı, dünya başıma yıkıldı. “Siz kimsiniz beyefendi?” Dedim.

Telefonda ki; “Ben bakanın damadıyım!” dedi. Ben; “Eee ne olacak bakanın damadı isen, önce bir adam olmayı öğren edepsiz, çocuğun beli kırılmış ona acımıyorsun, kayınçonun döktüğü iki damla gözyaşına mı acıyorsun, sen kimsinde senin yanına geleyim, senin yanına gelipte ne yapayım?” Bakanın damadı; “Gel, ne istiyorsan bende iste!” diye ekledi. Açıkça para teklif ediyordu, sus payı verecekti. “Ulan edepsiz, sen kimsin bana ne vereceksin, o olmayan beynine sok, bazı insanların fiyatı yoktur!” dedim. Damad; “Doğurup doğurup sokağa bırakmayın millet çarpmasın!” dedi. O an ona  ne saydım Allah biliyor... Oda “Seni bulacağım!” diyordu. Bende; “Ulan edepsiz adımı soyadımı googleye yaz, o bile kim olduğumu sana söyler! dedim.

Sonra bakanlığı tekrar aradım, danışman Ömür beye edepsiz damadın söylemlerini tek tek aktardım, “Bu adama kız vermiş birisinin nasıl bakan koltuğuna oturtulduğuna hayret ediyorum!” dedim. Ömür bey; “O kişinin bakanın damadı olmadığını vs!” dedi. Ama araştırdım bakanın damadı idi. Fakat o gün partiye ve başbakana zarar gelir diye olayı kendi cephemden büyütmedim.

Çocuğu hastaneye götüren bakanın adamları da çocuğun amcasına; “Çocuğun babasını kadrolu işe alırız, bakana zarar gelmesin!” diye ikna etmişler, çocuklarda davacı olmadı. Ama tutanak ve dosyalar halen ilgili polis merkezinde. O gün başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın hatırına bana söylenenleri yutkundum ama madem hatırına bağışladığım İdris Naim Şahin başbakanımıza ihanet etti, bende gerçek yüzünü görün istedim.

Yarın Şahin’in oğlunun hukuktan mezun olup savcı ya da hâkim olduğunu düşünün, sizce ne kadar adaletli olabilir? Başbakana ihanet eden İdris Naim Şahin ve ailesi millete rüşvet teklif etmesi, devlettin gücü ile tehdit etmesi onun ne kadar adil kılabilir? İstifa ederken Partiye ve başbakana yaptığı eleştiri ne kadar hakkaniyetli olabilir? Doğru olmayan adamın söylediklerinin hiçbir anlamı yoktur...

İstanbul Times / Hekimoğlu Süleyman Özcan