Türkiye’nin tüm yasa ve anayasal yazılı manzumesi evrensel olmalıdır. Devlet organizasyonu ve yapısı, kamunun kurumsal bilinci, kurum ve kuralları, işleyişi, uyumlu bir bütünlük içerisinde İnsanlara, hizmet odaklı olmalıdır. Ülke olarak birinci sınıf bir demokrasiye sahip olmalıyız. Türkiye tüm temel meselelerine diyalog uzlaşısı sağlayarak medeni insanlar gibi masa etrafında oturarak, konuşarak barışçıl yollarla sorun çözme kültürü geliştirmelidir.

Herkesin farklılığına yaşam hakkı tanınacak, bu farklılıkların hoşgörü içerisinde bir güzellik olarak add edecek ve birbirinin özel yaşantısına sevgi ve saygı besleyecek bireylerle birlikte beraber, yaşanabilir ideal bir ülke hayalimdir.

Eğitim, sağlık, ulaşım, ekonomik, sosyal refah düzeyi yüksek, bireylerden oluşan teknik bir Devlet, deprem ve her tür doğal afetlere dayanıklı, hazırlıklı, alt yapısı tamamlanmış yerleşim birimleri, konut ve işyerleri ile modern, çağdaş şehircilik planlamaları ile çevre bilinci ile yaşayan bir toplum ve ülke olmalıyız. 

Denetlenebilir şeffaf hukuka saygılı, hesap verebilir ve sorgulanabilir devlet organizasyonu demokratikleşen bir Türkiye olmalıdır. 
Demokrasi ve hukukta evrensellik ilkesel olarak benimsenmelidir.  AB anayasası, ABD anayasalarının tamamını inceleyin. İnsanı, bireyi esas alır, bireysel veya kolektif hakkın kullanımında insan merkezli olur.

Şeyh Edebali, felsefesi hâkimdir. “İnsanı Yaşat ki Devlet Yaşasın” 
Kendisine “El Hamdülillah ben Müslüman’ım” diyen, her şeyden önce çok iyi bir insan olmalıdır. Türkiye’de çoğunluğun doğru yerinde ve sorumlu hareket etmesi lazımdır. Ülke yönetimine pozitif katkı sunan bir iç dinamik oluşturmalıyız.

Bu çoğunlukta Türkiye’de biz Müslümanlardan oluşuyorsa, bizlerde vesair sebeplerle iliğine kadar mağduriyetler yaşamışsak, şu veya bu sebeple bizi bize karşı kullanmaya, manipülasyonlara, kardeş kavgalarına tanık olunmuşsak.

İlkesel olarak en çok biz Müslümanların hakkaniyetli cihan şümul ve hümanist çevreye duyarlı olmamız lazım diye düşünüyorum. Bizlerin desteği ile o makamlarda oturan iktidar elitleri yanlış yaptığı zaman mutlaka biz iç dinamiklerden refleks görmeleri gereklidir.

Biz bu ülkede bir şeylerin yanlış gittiğini fark ettiğimiz gibi sözümüzle, yazımızla, tepkimizle veya buğz ederek yanlışa refleks göstermeliyiz, aynı etnik kökenden, düşüncede olmasak dahi… Çünkü burada çoğunluk biz Müslümanlarız. Farklı dinde olan insanlara yapılacak haksızlığı kendi şahsımıza yapılmış gibi add ederek itiraz etmemiz lazım ki Müslümanlığımız ve insanlığımız halel görmesin.

Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed S.A.V.’in “ Bir günlük adalet, altmış yıllık ibadetten faziletlidir.”
Mutlaka herkes kendini iyi tanır. Bu satırların sahibi her zaman, her ortamda her tür bağnazlığı reddetmiş. Zinhar tefrikaya, nifaka prim vermemiş. O tarz yanlışların değirmenine su taşıyacak oluşumlara asla destek olmamıştır. 

Ak Parti önceleri, Türkiye’yi Avrupa Birliği’ne giriş ipine sıkı sarılmakla iktidar oldu. Değişim ve ileri demokrasi vaadi iktidarını pekiştirdi. Medyadan takip ettiklerimizden özelikle AB ve ABD kısaca yurt dışında Ergenekon yapısı Ak Parti iktidarı aleyhine inanılmaz harıl harıl lobicilik yapıldığını fark ediyoruz.

İçerde Kürt sorunu üzerinde dün Asker ile Uludere bugün MİT, Polis, Yargı ile her tür manipülasyon ve tuzak zaten aleni yapılıyor. Bu durumlar insanı cidden endişelendiriyor.  Bunun üzerine yüzlerce yazar, düşünce insanı, akademisyen, gazeteci, köşe yazarı, her biri onlarca yazı yazdı. Şimdilerde hükümeti hem içerde hem de dışarıda zora sokacak eylemler yaptırıp rüzgârı bir anda terse çevirebilirler.

Gerçi Ak Parti son seçimden sonra tam bir zafer sarhoşluğu ve iktidar kibrine bürünmüş, “her şeyi ben biliyorum” havasında kimseyi iplediği yok. Özelikle iktidarı borçlu olduğu tüm demokratik güçleri yazar, çizer, fikir insanlarına adeta meydan okuyan bir başbakan, ülkeye huzur getirecek makamda olan, fikir, sanat, resim, düşünce ve yazıda terör ve terörist sonucu çıkaran, bir iç işleri bakanı ile asayiş ber kemaldir.

 Her dönem tüm iktidarların vazgeçilmezi derin siyasetçiye anayasa yapılması tevcih edilmiş zat-i âlilerin öncülüğünde evrensel standarda bir anayasa çıkaracağından pek de umutluyuz.
Türkiye tüm enerjisini içerde ve dışarıda Kürt Sorunu üzerine yanlış heba ediyor.  Milletçilik hamaseti üzerinden Kürtlerin eşitliğini temelde kabul etmeyenler çok büyük belaya ülkeyi sürüklüyorlar.

Her alanda devleti içten içe çürüten esas faktör Kürt sorunudur. Tüm iktidarlar tarafından devlet içerisinde ki hâkim yapılar tarafından bu sorun inanılmaz istismar ediliyor.  Bu kirli savaşın devamını isteyen şer odaklarına hizmet edenler iç içe beraberler.    

Türkiye’nin tüm sorunlarına çok bilgece çözümler öneren değerli yazar Hasan Cemal; “Kürt sorununu barışçı çözüm yoluna sokmadan, bunun için PKK’yı dağdan indirecek bir ‘barış sürecini başlatmadan, bu ülkede demokrasi ve hukuk ikinci sınıflığa mahkûm kalacaktır. Bu açıdan Ak Parti hükümeti, 2005-2011 arasında doğru yolda sayılırdı.

PKK ile ‘diyalog’u önemseyen demokratik açılım, Oslo gibi barış koşullarının olgunlaşması diye tarif edilebilecek cesur hamleler yapılmalıdır.” 

Hükümet, behemehâl Kürt sorunu başta olmak üzere tüm temel sorunları barışçıl bir yolla biran önce çözüme kavuşturma iradesi ortaya koymalıdır. Ak Partiyi ve ülkeyi bu barışçıl sorun çözme iradesi inanılmaz rahatlatır.

Türkiye zaman kaybetmeden tüm temel soranlardan bir an önce arınmalıdır. Kürtçe ana dilde eğitim olmak üzere tüm anlamsız yasakları bir an önce kaldırılmalıdır.

Kürt sorunu ve diğer temel sorunlar özgürlükçü, eşitlik temelinde yasal ve anayasal zemininde evrensel hukuk ve demokrasi ile çözüme kavuşturulmalıdır. 

İstanbul Times  / Maksut Konyar