İzlediğim bir video vardı. Bir kadın trene binecekken ayağı sıkışıyor. Ayağını çıkarabilmesi için tren vagonunun hareket etmesi gerekiyordu… Trenden insanlar iniyor ve treni itmeye başlıyorlar. Gören geliyor, gören geliyor. Sayısı üç iken beş, beş iken on beş, olup fazlalaşıyordu. Kısa bir süre sonra yığınla insan vagonu itip kadının ayağını çıkartıyorlar…

Türkiye’de tek bir soru, tek bir gündem var. İstanbul seçimi ne olacak? Bu seçim bizi nereye götürecek? Tüm Türkiye buraya kilitlenmiş vaziyette.

İktidar İstanbul’u neden bırakmak istemiyor?  Çünkü Türkiye ekonomisin %40’ı, yani pastanın en büyük dilimi İstanbul’da. Bu nedenle İstanbul iktidar için sıradan bir kayıp değil. Peki, bu kadar projeleri yapan AKP iken neden halk Ekrem İmamoğlu dedi?  Artık İnsanlar bu çılgın proje hikâyelerinden sıkıldı.  Her çılgın denilen projenin altında büyük rantların, rantiyecilere aktığını gördü. Artık insanlar bu görüntüleri görmek istemiyor.

              Peki, neden otuz altı gün?                                       

Neden seçim hemen iptal edilmedi de bu kadar beklendi? O süre zarfında iktidar ikinci kez kaybetmemek için planlar yapmış olabilir mi? Verilen kararın ardından bir slogan ile bağ kurduğumuz günlerdeyiz. Memurundan, işçisine, işçisinden sanatçısına her dilde tek cümle: “Her şey çok güzel olacak!”  Bu kesimler arasında sanatçıların politik tercihlerini belirtmelerinden rahatsızlık duyuldu.  

Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan “Sanatçı sanatıyla konuşur. Bu tür insanlara dalkavukluk yapmaz.” Demişti.  Hâlbuki: Adaletin yok edilmesine, hâkimiyetin milletten çalınmasına karşı çıkmanın adıdır sanat. İktidar odaklarının yanlışları, çeşitli yollarla anlatılmıştır hep. Romanıyla, öyküsüyle, şiiriyle, filmiyle, besteleriyle… Her sanat ile bir dert anlatılır!  Daha önceki seçimlerde “Sandığa saygı! Sandığa saygı!” Diye nutuk atanlarda şimdi neden o saygı yok?

Şimdi nutuk atanlar tarafından, sandığın tekmelenmesine ne denilmeli?

Sorarım size; Sandık kurullarını düzgün oluşturamıyorsanız seçmenin suçu ne?  Son dönemde bir cümle var dilden dile dolaşan; “ Hiçbir şey olmasa bile, bir şey oluyor.” Evet, Türkiye’de bir şey olmasa bile çok şey oluyor. Çok şey de olacak… Sandığa saygı yoksa demokrasiden söz edemeyiz. Rahatça konuşabildiğiniz, iktidarı eleştirdiğinizde vatan haini olarak suçlanmadığınız bir ülke istemez misiniz?  Ötekileştirip, ayrışmadan, ortak bir akılla Türkiye’nin geleceğine ittifak kurmamız lazım. “BİR” olup “BİRLİKTE” olmamız lazım.  Hangi kanalı açsam “Bu yapılan siyaset mi?”  Diye sorguluyorum. Hiçbir seçim böylesine büyümemişti, böylesine de küçülmemişti. Hiçbir seçimde seçmen böyle ayağa kalkmamıştı! Ve hiçbir seçimde seçmen böylesine ayrışmamıştı!  

Her şey hakaret ile dönüyor.  Her şey demokrasizliği hatırlatıyor. Her şey haksız olanı savunduruyor.  Her şey yalanın kapılarını açıyor. Ve her şeye rağmen ışıldayan bir cümle var. “Her şey çok güzel olacak.”

En başta bahsettiğim bir şey vardı.  O trendeki gibi oldu İstanbul. Kadıköy’ü Beşiktaş’ı ve birçoğu bir oldu.  İnsanlar indiler,  bacağı sıkışana omuz verdikleri gibi Ekrem İmamoğlu’na omuz verdiler, vermeye de devam ediyorlar. Kol kanat oluyorlar. Bu günlerde yüzler bin oluyor, binler milyon oluyor…  Ve o insanlar nasıl sıkışan kadına yardım edip bacağını kurtardılarsa, bu millette Ekrem İmamoğlu’nun hakkını sandıktan çekip alacak.

Tam da şu sıralar Atatürk’ün gençliğe hitabesini açıp okuyabiliriz. Hatta birkaç cümle bırakayım şu köşeye:

 “…İktidara sahip olanlar gaflet ve dalalet hata hıyanet içinde olabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler…” “… Ey Türk İstikbalinin Evladı! İşte, bu ahval ve şerait içinde vazifen; Türk istiklal ve Cumhuriyetini kurtarmaktır.”

İşte o gün bugündür. O gün haziranın yirmi üçüncü günüdür.