Adalet istemek için geç kalmadın mı? Hem adalet istemekle veya ağızdan söylemekle gelebileceğini mi sanıyorsun? Hem adalet halk ve toplum için istenirse güzeldir. Yoksa işin ucu kendi elinle dokunulmazlıkları kaldırıp onların oyununa izin verip sonra iyi niyetli olarak sana bir şey yapmayacaklarını beklemek gaflet, dalalet ve ihanettir. Sana verilen bütün imkânları hangi akla ve vicdanla idare ediyorsun?  

Halim YAĞCIOĞLU Şairimiz ne güzel söylemiş “ATATÜRK`TEN SON MEKTUP” şiirinde;

Demokrasiyi, adaleti getirmiştim size özgürlüğü

Görüyorum ki hala aynı yerdesiniz hiç ilerlememiş

Birbirinize durmuşsunuz halka eğilmek dururken;

 Hani köylerde ışık, hani bolluk, hani kaygısız gülen?

Mustafa Kemal`i anlamak itişmek değil,

Mustafa Kemal ülküsü sadece sözde değil…

Arayı kapatmanızı istiyorum uygar uluslarla

Bilime, sanata varılmaz rezil dalkavuklarla

Bu vatan, bu canım vatan sizden çalışmak ister

Paydos övünmeye, paydos avunmaya, yeter yeter

Mustafa Kemal`i anlamak aldatmak değil

Mustafa Kemal ülküsü sadece söz değil…

Cumhuriyet`in getirdiği bütün değerleri yıktılar, halkın egemenliğine son verdiler, köy enstitüleri, halk evlerini, Türk ocaklarını, altı okunu yerle yeksan ettiler. Bütün emanetlerini elimizden aldılar yetmezmiş gibi Mustafa Kemal ATATÜRK`e etmedik küfür, annesine etmedik ithamda durmadılar, halkına bıraktığı ne varsa yerle yeksan ettiler. Bir portesi duvarda asılı kalmasına izin vermeyen milletvekilleriyle yola devam ettiler… Ondan sonra ADALETTEN BAHSETMEK çok tutarsız geliyor,  ihanet geliyor, miras yedi geliyor, ucuza kaçmak geliyor,  insanın canını acıtıyor, toprağı sıksan şühada, şehit kanı geliyor da geliyor. Peki bu emeklerin, gencecik canlarında ölenlerin ADALETİ ne olacak…

Halkına bıraktığı “ATATÜRK ORMAN ÇİFTLİĞİ”`ne sahip çıkma ARAP PRENSİNE satsınlar. Sonra ADALETTEN BAHSET… Bak sana bir hikâye anlatmayacağım bak sana GAZİ Mustafa Kemal ATATÜRK`ün “DOĞA İLE MEYDAN SAVAŞINI” anlatacağım öyle o makamlarda olup da ağızdan konuşmayacaksın,

“YOLLAR KÖYÜN KANADI, OKULLAR İLİMLERİ, İŞLEYEN TOPRAK GÖNÜL BAĞLARIMIZDIR.”

GAZİ Mustafa Kemal ATATÜRK, ÇİFTÇİNİN üretim hayatında uğrayabileceği bütün ZORLUKLARI kendi TECRÜBELERİ de tecrübeden geçirerek tespit etmek, en ağır üretim şartları içinde bulunan vatandaşların yardımına en evvel koşmak istiyordu.

Orta Anadolu yaylasının en kısır en çorak alanlarından birinde, ANKARA`ya yakın, yarı batak ve sazlık, yarısı kıraç ve dağlık bir çiftlik aldı. Bu, içinde ağaç izi bulmak mümkün olmayacak kadar çıplak araziye “ORMAN ÇİFTLİĞİ” adını vermişti.

Bazı ziraatçı arkadaşlar ona bu toprakların kazanç getirmeyeceğini ve daha iyi kazanmak için daha verimli topraklar almasını söylediler. Fakat zaten kendi şahsı için para kazanmayı düşünmeye vakti olmayan ve hiçbir an düşünmemiş bulunan GAZİ Mustafa Kemal ATATÜRK kararından vazgeçmedi.

1925 Mayıs`ın beşinci pazartesi günü “DOĞA İLE MEYDAN SAVAŞINA”  başlayan ATATÜRK; otlu yerler aramaktan usanmış yorgun çobanların güttüğü cılız sürülerden başka hayat ve hareket şahidi görmemeye alışmış bu bozkır parçasında bir çadır kuruldu ve iki traktör yürüdü. İki traktörü işleten iki makiniste binlerce bataryayla yüz binlerce kişilik orduları yürütmüş bir adam kumanda ediyordu. Küçücük yeni ordusu ve tek çadırdan ibaret karargahıyla, ot ve ağaç bitmez denilen bu yerlere, doğayı yenmek hedefini güden bir meydan savaşı açmaya gelmişti. Çarpışma çetin oldu.

Çalışmaların ilk yılında bataklıklar kurudu, sazlıklar kalktı. Bozkır yerini, altın başakların zafer bayrakların zafer bayrakları gibi dalgalandığı geniş tarlalara bırakıp çekildi. Büyük çiftçi ve yanında çalışanlar, çadırı sökerek bütün sağlık şartlarına sahip binalara geçtiler. Kıraç sırtları, sert rüzgârların kamçısı altında yerlere kadar eğilerek titreşen incecik ağaç yavrularıyla örtüldü. Bu zavallı cılız fidanların yoksul toprak, poyraz ve kuraklık gibi sert düşmanlar elinde boylanıp dal, yaprak ve gölge verebileceklerine ilk yılda inananlar az oldu.

Çalışmaların sekiz yılı geçmeden 3 milyonu aşan çeşitli fidanlar dikildi ve hepsi de tuttu. Bağlar üçüncü yılda ilk verimini vermeye başladı, memleketin ve dünyanın birçok yerinden getirilerek büyütülen ve üretilen meyve fidanları ağaç oldu. Onlar da beşinci yılda meyvelerini vermeye başladılar.

İlk senelerde çiftliğin boş ve kıraç tepelerine dikilmek için her taraftan getirilen fidanları artık getirtmeye lüzum kalmadı. Çiftlikte her yıl yetiştirilen milyonlarca çeşitli fidan bütün dolayları ve bozkırları ağaçlandırmaya yetişebilecek sayıdadır.

Bazı “AKLI EVVELLER BİRA ÜRETİYORLAR, HARAM İŞLER YAPILIYOR” diye nara atarken; gerçekten sizler hangi millettensiniz, hangi kinle besleniyorsunuz, hangi hainlikler peşindesiniz, hangi amaca hizmet ediyorsunuz? Sorular çoğalıyor da bunların yıkıcı düşünceleri bitmiyor. Bakın bir de bu düşünceler iktidar olursa ve kendi değirmenlerine su götürürse bugün “ADALET ARAYANLAR BİRAZ GEÇ KALMADINIZ MI?” diye sorarlar değil mi? Fakat gelin bu çiftlikte neler oluyor ona bakalım.

Çiftlik ilk yıldan başlayarak dikilen çeşitli ağaçlarla ANKARA dolayında yeşil ve çok güzel bir görünüş halini aldı. Yalnız ağaçlandırma yerlerini, meyvelik ve fidanlıkları sulamak için daha ilk yıldan başlayarak yıllar ilerledikçe çiftliğin yüksek tepelerine su depoları işini görerek asıllarının küçük modellerini görüşünde bir MARMARA, VAN GÖLÜ, KARADENİZ HAVUZLARI yapılıp bunalar su yokluğunu giderirken, bir taraftan da ANKARA`nın boz ve susuz kırlarından binlerce tonluk su depoları görünüşleriyle gönüllerin su isteklerini de vermiş oldu.

Çiftlik, milyonlarca ağacı ve güzel bahçeleriyle ANKARA`nın yıllık bir gezinti koru parkı halini de aldı. İlkyazdan başlayarak güz sonlarına kadar ANKARA`nın bütün insanları güzel insanları güzel görünüşler görmek, temiz hava almak için banliyö trenleriyle, otomobil, araba ile veya yaya olarak çiftliğe gitmektedirler.

O zaman bu çiftliğe ANKARALILAR NEDEN SAHİP ÇIKMIYORSUNUZ? “ATATÜRK ORMAN ÇİFTLİĞİ” EN BAŞTA SİZE EMANET… NERDE KALDI ADALET? HANGİ ADALET DEĞİL Mİ? ŞU AĞAÇLARIN DİLİ OLSADA KONUŞSA ATATÜRK BURALARI HALKINA BIRAKTI. BAŞKALARINA SATILAMAZ DİYE HAYKIRIRDI HER HALDE..!

Sekiz sene evvel ağaçsız bozkırlardan, çorak ovalardan, batak ve sazlık yerlerden başka bir şey olmayan bu yerler şimdi “ORMAN ÇİFTLİĞİ” adını haklı olarak taşımaktaydı. Ona önceden bu adı veren GAZİ, bozkırlarda, çorak yerlerde tekniğe dayanan yılmaz ve yorulmaz çalışmayla her şeyin yapılabileceğini en canlı görünen ve inanılan eseriyle memlekete ve herkese hem de örnek olarak göstermiştir. Haklı sonra ona “ATAÜRK ORMAN ÇİFTLİĞİ” adıyla anmaya başlayacaktı.

ATATÜRK ORMAN ÇİFTLİĞİ sekiz senelik bilgi çalışmasıyla söz dinlemeyen, aman vermeyen doğal düşmanlarını yenmiş, doğaya gem vurmuş, memleket için iktisadi şartlar altında bir örnek çiftliği görünüşünü almıştır. GAZİ MEYDAN SAVAŞINI HALKI VE KÖYLÜSÜ İÇİN KAZANMIŞTIR. BİZLER İSE ONU YALNIZ BIRAKTIK BU SAVAŞTA VE ONDAN SONRA ADALET ARIYORUYUZ. ADALETİ HAK EDİYOR MUYUZ? BUNU okuyucularıma bırakıyorum.

Ey kendiniz bilmezler “BİRA YAPILIYOR DİYEN CAHİLLER” dinlerseniz ve sözlerin değil icraatların peşinden koşardınız. Fakat içiniz fesat olunca dışa hainlik vururmuş…

GAZİ`nin zirai tecrübe ve faaliyetleri – Orman Çiftliği`nin faaliyet alanları şunlar olmuştur:

1 – Makineli ziraat usulleriyle geniş ölçekte buğday yetiştirmek;

2 – Fenni tesisatla tohum cinslerini iyileştirmek;

3 – Orta Anadolu için en sağlam zenginlik kaynaklarından biri olan koyunculuk (özellikle kıvırcık koyun cinsi ile yerli cinsinden karaman, yabancı cinslerden merinos, kürkçülük sanayi ve ticaretinde fevkalade önemli ve şimdiye kadar yalnız Türkistan`da yetiştirilebilmiş olan karagül koyunları; maltız cinsinden keçilerle, ANKARA`nın yerli tiftik keçileri) üzerinde çalışmıştır.

4 – İnekçilik (1931`de GAZİ`ye Amerika`da Türk- Amerikan Dostluk Cemiyeti Reisi tarafından hediye edilen her bir i15 – 20 bin lira kıymetinde çok verimli ineklerle bu alandaki tecrübeler önemli safhalara girmiştir.

5 – Çok yumurtlayıcı tavuk cinslerini üretmek;

6 – Peynircilik ve tereyağcılık;

7 – Meyve ağaçları ziraatı: bağcılık ve türlerinin iyileştirilmesi ( Bu tecrübeler için beş yüz dönüm fidanlıklar meydana getirilmiştir).

8 – Yetenekli gençlerden fenni ve pratik bilgilerle donanmış çiftçiler yetiştirmek;

9 – Tohumların ayrılmasına, ziraat makinelerinin tamirine mahsus atölyeler; Anadolu ziraatını karabasandan kurtarmak, yerli pulluk imalatına yol göstermek için kurulan pulluk ve diğer çift aletleri imalathaneleri.

MALK üretimini de ağızlarından BİRA FABRİKASI diye kinlerini kusanlara armağan ediyorum.

Başka deneme alanları – ANKARA`da orta yayla ziraatının gelişme yolları ve çareleri etrafında ilk girişim yürümeye başladıktan sonra güney vilayetlerimizden CEBELİBEREKET ve SiLİFKE dolaylarında da deneme ve örnek çiftlikleri kuruldu. Bunlar özellikle portakal, pamuk, pirinç ziraat alanlarında faydalı incelenmelere zemin olmaktadır.

Birileri yapar birileri bozar, birileri başka yer yokmuş gibi ormanı keser oraya “SARAYLAR YAPAR VE BÜYÜK DEVLET OLDUĞUMUZU GÖRSÜN DER” kimse de sen ne yapıyorsun?

“ADALETİN BU MU DÜNYA..? ADALETİN BU MU EY TÜRKİYE CUMHURİYETİ VATANDAŞLARI? EMANET BU ŞEKİLDE Mİ KORUNUR VE İLERİ GÖTÜRÜLÜR?

En son olarak MARMARA HAVZASININ zirai durumu ve geleceği üzerine incelemelere geçilerek, YALOVA KAZASI sahilinde GAZİ tarafından satın alınan BALTACI VE MİLLET ÇİFTLİKLERİ faaliyeti açılmıştır. Buralarda özellikle iklim şartlarına göre İPEKBÖÇEKÇİLİĞİ, KONSERVECİLİK, ZEYTİNCİLİK üzerine çalışılmaktadır. Burada ayrıca fenni temizlikten mahrum, sulu sütlerden sıkıntı çeken İSTANBUL`un süt ihtiyacını doyurmak yolunda bir girişim ve başka girişimcilere bir örnek olmak üzere PASTORİZE SÜT hazırlayan bir süt fabrikası kurulmuştur.

En sonunda GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK toprak olmayan çiftçileri toprak sahibi kılmak TÜRKİYE CUMHURİYETİ`nin prensiplerindendir diyerek TBMM RESMİ NUTUKLARINDAN BİRİNDE:

“Toprağı olmayan çiftçilere toprak sağlamak meselesiyle önemli şekilde ilgileneceksiniz. Hükümetin şimdiye kadar bu yolda devam eden çabasını yeni tedbirlerinizle daha çok genişletmeyi başarmanızı dilerim”  (1 Kasım 1928). Bizler ne yaptık? Yok etmek için elimizden geleni yapıyoruz. Yapılanlara da hep birlikte seyirci kalıyoruz. Sonra kim bizi nereye sürüklerse oraya koşuyoruz?

Ya hu bizim aklımıza, adaletimize ne oldu?

Mustafa KAMAL ATATÜRK BÜTÜN BU YAPTIKALINI TÜRKİYE CUMHURİYETİNE BIRAKTI.

 O hiçbir zaman kendisi için maddi bir şey edinmek istemedi. Aylıklarından arttırarak aldığı çiftlikleri ve dünyada nesi varsa ve olacaksa hepsini memleket için bir siyasi hayat mektebi saydığı partisine verdi. (HALK FIKRASI`NIN (CHP) İKİNCİ BÜYÜK KONGRESİ ZABITLARI – 1927) BU MİRASINA BİLE SAHİP ÇIKAMADIK..!

ADALETİN BU MU TÜRKİYE CUMHURİYETİ VATANDAŞLARI?

ADALETİN BU MU TÜRKİYE CUMHURİYETİ YÖNETİCİLERİ?

ADALETİN BU MU TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ?

ADALETİN BU MU CUMHURİYET HALK PARTİSİ?

ADALETİN BU MU TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ?

ADALETİN BU MU DÜNYA?

Sevgi ve saygılarımla… Mustafa KAMAL ATATÜRK DÜŞMANDAN BEKLERDİ HALKINDAN BEKLEMEZDİ..!

HER ŞEYİ BİR İNSAN OLMA SEVDASI İÇİN YAPTI… ÇOK ŞEY Mİ İSTEDİ? Ata mirası ulus.. murat akbaş

KAYNAKÇA: TARİH IV. KEMALİST EĞİTİMİN TARİH DERSLERİ 1931 – 1941 – TÜRKİYE CUMHURİYETİ T.T.T CEMİYETİ TARAFINDAN YAZILMIŞTIR - KAYNAK YAYINLARI

ATA MİRASI ULUS –OKU ÇÖZÜM İÇİMİZDE – MURAT AKBAŞ – TOGAN YAYINCILIK