2008'de Can Dündar, 'Mustafa' filmini çekene kadar Türkiye'de bir Atatürk filmi yapılmamıştı. Ancak yıllar içerisinde çeşitli filmlerde Atatürk'ü görme şansımız oldu. Beyazperdedeki ilk Atatürk'ümüz, 1992 yılında Feyzi Tuna yönetmenliğindeki 'Matamorfoz'da karşımıza çıkan Mahir Günşiray'dı. Onu 'Kurtuluş' ve 'Cumhuriyet'te Atatürk rolünü üstlenen Rutkay Aziz izledi. 2000'lerdeyse, 'Son Osmanlı Yandım Ali'yle Alican Yücesoy'u, İş Bankası reklamıyla Haluk Bilginer'i Atatürk olarak izledik. Bize çocukluğundan yaşlılığına 7 farklı Atatürk sunan 'Mustafa' filmi ise ilk üç haftada 1 milyon kişi tarafından izlenerek Atatürk filmleri furyasını başlattı. Şimdi 'Veda'da Sinan Tuzcu, 'Dersimiz Atatürk'te Halit Ergenç, Atatürk olarak karşımıza çıkıyor. Şu sıralar bütün bu filmler üzerinden 'En iyi Atatürk kim' tartışmaları hararetle süredursun, iki haftadır izlediğimiz 1 dakika 42 saniyelik bir reklam, hepsini gölgede bırakıyor. Zira kuruluşunun 85. yılını kutlayan Anadolu Sigorta'nın Atatürk'lü son reklam filmi tüm izleyenlerin gönlünü fethediyor.

Reklamda Atatürk'ü başarıyla canlandıran ve Atatürk'e müthiş benzerliğiyle dikkat çeken kişi Mustafa Preşeva. Kosova doğumlu olan ve 17 yıl önce Türkiye'ye yerleşen 49 yaşındaki Preşeva aslında bir kurgu sanatçısı. 'Tabutta Rövaşata', 'Filler ve Çimen', 'Vizontele', 'G.O.R.A.', 'Neredesin Firuze', 'Organize İşler', 'Osmanlı Cumhuriyeti', '7 Kocalı Hürmüz' gibi birçok filmin kurgusunda onun imzası var. Pek çok filmde küçük rollerde oyuncu olarak da karşımıza çıktı.

Ancak Preşeva şu anda Atatürk olarak her zamankinden çok spotlar altında. Dahası bu onun Atatürk'ü ilk oynayışı da değil. Müthiş benzerliği sayesinde tam 13 yıl önce de ilk kez bir reklamda, İş Bankası reklamında, Atatürk'ü canlandıran Preşeva ile 'Atatürk olma kariyeri'ni konuştuk.

ÇEKİMLERDE GÖZLERİM DOLDU

- 13 yıl önce Ezel Akay'ın İş Bankası reklamında da Atatürk'ü canlandırmışsınız. Bu olmadan önce Atatürk'e benzediğinizi hiç söylemişler miydi?
Türkiye'ye 1993'te geldim. O ilk reklam filminden 4 sene önce. Geldiğim andan itibaren bir sürü kişi 'Aaa Atatürk'e ne kadar benziyorsun' diyordu. Sonra Haluk Bilginer ve Uğur Yücel ile birlikte oynadığım o reklam filmi geldi. Atatürk'le ilgili belgeseller izleyip fotoğrafları inceleyerek çalışmıştım. O reklamdaki Atatürk rolünde çok poz kesiyordum, Paşa gibi bakışlar atıyor, Paşa gibi duruyordum. Çekimler başlarken makyaj odasından Atatürk olarak çıkıp bir bakış attığımda millet donup kalmıştı. O anda kimse bir şey söyleyemedi.

- Bu Atatürk benzerliği aileden geliyor galiba, babanız, dedeniz de Atatürk'e benziyormuş...

Benziyorlarmış, ben de sonradan fotoğraflara baktım ve fark ettim. Anne tarafından dedemin burundan üstü Atatürk'e çok benziyordu.

- Peki, önceki Atatürk deneyiminizle şimdiki arasında nasıl bir fark var?
İçime daha çok sindi bu proje. İlk reklamda ana mesele 'Atatürk'e benziyor mu, benzemiyor mu' durumuydu. Burada ise daha insani bir yaklaşımı ortaya koymak söz konusu.

- Kısa bir film olsa da orada bir Atatürk yorumu görüyoruz. Canlandırdığınız Atatürk nasıl bir Atatürk?

En başta yönetmen Bahardır Karataş ile konuşurken 'Bana kaşları çatık Atatürk oynatma' dedim. Bu rol için fotoğraflarla çalıştık. Ama onların çoğunluğu poz verilmiş fotoğraflar. Bunlar milli hafızaya işlenmiş olduğundan, herkesin zihnine yerleşen o belli Atatürk tipinden sıyrılmak da zordur; sağa, sola rahatça gidemezsiniz. Farklı oyuncular oynuyor ama genellikle yorumlarda ya korkudan ya da imkansızlıktan dolayı bildiğimiz Atatürk kalıbından kimse çıkamıyor. Bir oyuncu olarak ancak yüzde 5 yorum yapabiliyorsunuz. Ama senaryoyu okuduğum zaman o pozlara bürünmek gibi bir durum olmayacağını anladım. Orada iki cümle benim için önemliydi: 'Kaybın büyük mü dayı' ve 'Merak etme dayı, bu halin çaresine bakacağız.' Bu hassas cümlelerden belliydi; Atatürk daha insancıl bir Atatürk olacaktı. Bu filmde yorum yüzde 15 olmuşsa bunda en önemli etken Atatürk'ün karşısında o yaşlı dayı. O, o kadar kuvvetli olmasa, Atatürk'ün tepkileri de güçlü olmazdı. Zaten Atatürk 'Kimin kimsen yok mu?' diye sorduğunda dayı gururla 'Evlatlarımı harpte şehit verdim' diyor ya... Çekimlerde dayı onu söylediğinde benim de o anda gözlerim doldu. Kimse ağlayan bir Atatürk görmek istemez herhalde ama o gerçek duygulanma anında gözlerimin hafif sulanması, istenen bir etki yarattı. Hafiften kalıptan çıktığınız, Atatürk'ten beklenecek tarzda bir tepki verdiğiniz, bir göz pırıltısı, hafif bir duygu gönderdiğiniz zaman 'evet, işte o' diyorlar.

- Sizi bu denli çok duygulandırmasının uzun yıllardır Türkiye'de yaşıyor olmanızla ilgisi var mı?

Galiba daha çok hayat tecrübesiyle alakası var. Bunu 30 yaşımdayken böyle oynayamazdım. 30 yaşında daha bencil, daha direnç gösteren biri oluyorsunuz. Mesela ben ülkemi neredeyse kaybettim. Yugoslavya diye bir ülke yok artık. Hayat boyunca annenizi, babanızı, sevdiğiniz, değer verdiğiniz insanları kaybettikten sonra çok kolay kendinizi yerine koyuyorsunuz böyle durumlarda; 'Dayı kaybın büyük mü' diye sorarken o duyguyu biliyorsunuz. Duygulanıyorsunuz.

BİR ÇANTA VE PASAPORTLA TÜRKİYE'YE GELDİM

- 1993'te Türkiye'ye gelişiniz nasıl oldu?
Savaş muhabiri olarak Bosna ve Kosova'da cephelere gittim. Görmediğim durum kalmadı. Ama 28-29 yaşındaki insan bunları macera olarak görüyor. Sonra Türkiye'ye geliyorsunuz bir çanta ve bir pasaportla. Lisan yok, kalacak yer yok; sıfırdan başlıyorsunuz yine macera diyerek. Ülkemde kurgu yönetmeliği yapıyordum ama Türkiye'ye gelirken hiçbir bağlantım yoktu. Derken bir televizyon kanalının test yayınını gördüm; başvurdum. Tık diye 15 gün sonra işe başladım...

- Peki, sizin en beğendiğiniz Atatürk kim oldu?

Haluk Bilginer'in oynadığı Atatürk, en çok beğendiğim Atatürk oldu. O reklamı da ben kurguladım zaten. Ancak belli bir açıdan benzerlik sağlandığı zaman oyuncu da belli bir açıda durmak zorunda. Böyle sınırlamalar oyuncuyu zorluyor. Bende plastik makyaj yoktu, sadece peruk yapıldı. Geri kalanı doğal halimdi. Benzerlik sayesinde beni yandan, önden ve istediğiniz kadar yakından da çekebiliyorsunuz. Bu sayede duyguları daha iyi verebiliyorsunuz.

Bahadır Karataş: Dede, 37 kişi arasından seçildi

'Usta' filminden tanıdığımız yönetmen Bahadır Karataş'a göre reklamın en önemli silahı, iki büyük kahramanının olması: Atatürk ve bir Anadolu köylüsü olan Erzurumlu dede. 'Dede halkı temsilen konuşuyor, Atatürk de bütün bir ulusun sorumluluğunu omuzlarında taşıyan lider. İkisi arasındaki sözsüz duygu akışını yakalamaya çalıştık' diyor Karataş. Bu iki önemli kahramanı canlandıracak kişileri bulmak için kapsamlı bir araştırma yapılmış, gazetelere ilanlar verilmiş. Sonunda Mustafa Preşeva'da karar kılınmış: 'Benzerliğinden dolayı ağır makyajlı, maske takmış gibi bir Atatürk olmadı. Yüzü, ifadeleri net kullanabildik. Bu da seyircinin Atatürk'ün ruh halini daha iyi anlamasını ve onunla özdeşleşmesini sağladı.' Atatürk'ün konuştuğu Erzurumlu dedeyi ise Sebahattin Bayraktutan adlı Erzurumlu bir dede canlandırıyor. 37 aday arasından seçilen Sebahattin dede, kendi deyimiyle kalorifer yakıcısı olarak çalışıyor.

Reklamdaki hikaye gerçek
Anadolu Sigorta'nın 85. yıl reklam filmi, TBWA Reklam Ajansı tarafından hazırlandı. İlkay Gürpınar, Burcu Özdemir, Emre Kaplan, Dilek Uçarlı ve Ceyda Kayaçetin'den oluşan yaratıcı ekip, tarih profesörleriyle görüşmüş, arşivleri karıştırmış. Nitekim reklam filmine konu olan 1924 Erzurum Depremi, Atatürk'ün bölgeyi ziyareti ve bir köylüyle yaptığı konuşma bu araştırmalar sırasında karşılarına çıkmış. Ekip, reklamın etkileyici olmasında olayların gerçeklere dayanmasının payının büyük olduğunu söylüyor. Kreatif Direktör Emre Kaplan da reklamda Atatürk'ün insani yönüyle yansıtılmasının reklamı daha çarpıcı kıldığını söylüyor: 'Atatürk'ü ekrana yansıtırken onu idealize ediyoruz. Ancak bu filmde, 'ah be dayı' derken, köylüsünü içtenlikle dinlerken daha insan bir Atatürk görüyoruz. İnsanları asıl bu etkiliyor' diyor.

Editör: TE Bilisim