TBMM Genel Kurulu'nda yaptığı konuşma da gördük ki 'değişim' vaatleri sadece kendi ülkesiyle sınırlı değil. Selefi Bush'un 'ya bendensin ya da düşmanımsın' türü 'öteleyici' tavrına inat Obama, her ülkeyi kendi şartlarında kabul edip kucaklayan bir üslup belirlemiş. Dünya sorunlarının farkında ve küresel barışın küresel işbirliği ile geleceğine vurgu yapıyor.

Obama'nın TBMM konuşması her yönüyle tarihiydi. Öncelikle DTP'nin Meclis'e girmesinden sonra TBMM'yi boykot eden askeri cenah ve bazı yüksek yargı mensupları Obama'nın şerefine locadaydı. Ayrıca 500 kişilik özel davetli grubu da renkli görüntülere sahne oldu. Davetliler arasında o kadar farklı kesimlerden insanlar vardı ki herhalde bir daha bir araya gelmeleri için Obama'nın bir sonraki Türkiye seyahatini beklemek gerekecek. Aynı şekilde komuta kademesini de.

Obama'nın merakla beklenen konuşmasına gelince. Amerikan Başkanı'nın seçim başarısının sırlarından birisi mutlaka güçlü hitabeti olmuştur. Obama sempatik tavırlarla Genel Kurul'a girdi, Meclis katipleriyle tek tek el sıkıştı, Başbakan Erdoğan ile samimi bir diyaloga girdi. Konuşmasında ise kucaklayıcı ve motive edici bir üslup sergiledi. Küresel sorunlarla ilgili tanımı ve çözüm önerisi önemli. Bush'tan çok farklı bir üslupla 'küresel barışın, savaşarak değil oturup konuşarak sağlanabileceğine' inanmış bir politikası var Obama'nın.

Türkiye'nin attığı demokratikleşme adımlarından övgüyle bahseden Obama mealen 'siz önemli ve büyük bir devletsiniz, cesaretinizi kaybetmeden demokratikleşme yolunda ilerleyin' dedi. Obama'nın konuşmasına da yansıyan bir başka gerçek de Amerika ile Türkiye'nin bir kader birliğine sahip olduğu. Obama'nın ajandasındaki öncelikli konuların hepsinde Türkiye bir şekilde taraf.

Bu yüzden sık sık işbirliğine ve iki ülke arasındaki ortak hedeflere vurgu yaptı. PKK'dan Ermeni meselesine kadar birçok konuda da Türkiye'yi cesaretlendirecek bir üslup belirledi. 'Tarihinizle yüzleşin' anlamına gelebilecek bir ifade kullanan Obama kendi ülkesine de 'biz bu işte taraf olmayalım, kendileri halletsin' demiş oldu.

İslam dünyasına yönelik mesajlarını ise 'adını koymadan' yaptı. Satır aralarında çok önemli ipuçları vardı. 'İslamla savaşta değiliz' derken kendi adını ortaya koyması da 'samimiyet' göstergesi gibi oldu. Obama kısa ama çok dengeli bir konuşma yaptı. Girmesi gereken her konuya, ince ayarı yapılmış bir şekilde girdi. Bütününe bakıldığında 'Türkiye'yi kucaklayan ve kazanmak isteyen bir üslupta' olduğu aşikar.

ANKARA ZİYARETTEN ÇOK MEMNUN

Obama'nın baş döndüren Ankara trafiğinin perde arkasına gelince. Ankara bu ziyaretten çok memnun. Birinci elden tezler anlatıldı. Köşk'te çok verimli toplantılar yapıldı. Hatta Obama, Abdullah Gül'e ' birbirimize nasıl hitap edelim' bile dedi. İkili bu aşamadan sonra birbirlerine ilk isimleriyle hitap ettiler. Gül, Obama'ya "Bir kağıt alın ve sorunları, gündeminizi yazın.

Bizimkiyle aynı olduğunu göreceksiniz" deyip iki ülkenin yakın çalışması gerektiğini anlattı. Hatta siyasi ve askeri konulardaki işbirliğinin ekonomiye yansımadığını da anlattı Gül. Obama da Bush döneminde yapılan hataları bildiğini, bunu düzeltmek ve Türkiye'ye verdiği önemi göstermek için ilk ziyaretini Ankara'ya yaptığını anlattı. Obama gerek Irak gerekse de Afganistan konusunda somut hiçbir talepte bulunmadı.

Yani ne ilave asker ne de başka bir şey. Obama hem Köşk'te hem de Başbakanlık'ta 'ben sizi dinlemek için geldim' mesajını iletti. Cumhurbaşkanı Gül ayrıca Obama'ya kitaplarını okuduğunu da söyledi. Hem Gül hem de Erdoğan, Obama ile çok verimli toplantılar yaptılar ki Türk Amerikan ilişkilerinin geleceği için yeni bir dönemin başladığını söylemek abartı olmaz.

Editör: TE Bilisim