Konferansta Sultan Abdülhamid ile ilgili pek bilinmeyen çok ilginç konulara da değinen Tarihçi-Yazar Koray Kamacı, şu önemli bilgileri vermiştir; Sultan Abdülhamid devri buhranlı bir devirdi. Bu devir içinde parlak bir dönem olan Abdülhamid Han devri gayet önem arz etmektedir. Siyasi dehâ, büyük bir devlet ve aksiyon adamı, yüce şahsiyet, dindâr, tasavvuf ehli ve yüce bir velî Sultan II. Abdülhamid Hân Cennet-mekân rahmetullahi aleyh… Bu saydığımız vasıfları içinde onun, en fazla öne çıkan hususiyetlerinin başında dindarlığı-takvası, muhafazakârlığı, maneviyat erbabı olması gelir. Hayatı boyunca ibadetlerini hiç aksatmamış, abdestsiz evrak imzalamamıştır. ‘’ diyerek manevi yönüne dikkat çekmiştir.

İstanbul Times Haber Merkezi

Ayrıca Konferansta Tarihçi-Yazar Koray Kamacı Sultan Abdülhamid ile alakalı çok önemli bir kıssa anlatmıştır. Bu kıssa öğrenciler arasında ve dinleyenler arasında gayet dikkat çekti. Kıssa şöyledir: ‘’Bir hac rehberinin anlattıklarından, 2. Abdülhamid Han’ın hac yaptığını öğrenmekteyiz. Malum, Osmanlılar zamanında 1900'lü yıllarda, mukaddes topraklarda bugünkü gibi Otel sistemi yoktu... Bu sebeple buralarda yaşayan halk, günlerce önceden şehir dışına çıkar, hiç tanımadığı bir yerden hac yapmak maksadı ile gelen kişileri karşılar, evinde misafir eder, her türlü ihtiyacını karşılar ve bundan da büyük şeref duyarlardı... İşte böyle bir hac mevsiminde (Takriben 1903-1904 yılları) Mekke halkı yine hacıları karşılamak üzere şehir dışına çıkmış... Bu şahıslardan biri, gözüne kestirdiği uzun boylu, endamlı, sakallı, normal giyimli birisinin yanına yaklaşarak, kendisini evinde misafir etmek istediğini bildirip, eğer gelirse büyük şeref duyacağını söyleyerek rica minnet evine davet etmiş… Gelen zat hac müddeti boyunca o kişinin evinde kalmış... Hac zamanı bitiminde bu iki kişi helâlleşerek ayrılmışlar. Ayrılırken, hacı olan zat, hane sahibine bir kese altın hediye etmek istemiş... Hane sahibi bu altınları kabul etmek istememişse de, hacı olan zat fevkalâde ısrar edince, ev sahibi kabul etmek zorunda kalmış... Bir de mektup bırakıp ev sahibine demiş ki:

“Bu mektubu ben gittikten en az bir gün sonra Mekke Emiri’ne teslim et!”

Hacı gittikten bir müddet sonra hane sahibi kendi kendine; “Allah, Allah! Ben kiiim, koskoca Mekke Emîri kim, bu mektubu yazan o hacı kiiim(!)” diye düşünmüş. Derken hanımı mektubu Mekke Emîri’ne muhakkak vermesi gerektiğini, aksi hâlde vebâl altında kalacağını söyleyerek beyini ikna etmiş... Neticede çeşitli mercilerden geçerek mektubu Mekke Emîri'ne vermiş... Emîr, mektubu açınca hemen ayağa kalkmış, selâm durmuş ve hane sahibine sormuş:

- Şimdi nerede bu misafir ettiğin zat-ı muhterem?

- Efendim, haccını tamamlayıp memleketine döndü.

- Bak mektup nasıl başlıyor: “Ben Harem-i Şerîfin Hâdimi Halîfe-i Müslimîn Sultan Abdülhamid Hân-ı Sâni ki...”

Bunu duyan adam bayılmış... Hayretler içinde kalmış! Meğer hac süresince rehberlik edip gezdirdiği zât Osmanlı padişahı, Sultan II. Abdülhamid Han hazretleriymiş… Sultan hazretleri yazdığı mektupta, emîre, bu zâta büyük bir bina verilmesini ve çoluk çocuğuna maaş bağlanmasını da emretmiş...’’

Konferansta daha sonra söz alan Edebiyat Hocası Mehmet Şahinkoç: ‘’Çok yararlı ve keyifle dinlediğimiz bir konferans oldu. Abdülhamid’i ve bilmediğimiz birçok hususu güzel bir şekilde dile getiren Hocamıza çok teşekkür ediyoruz’’ diyerek kısa bir açıklamada bulunmuştur.

Kaynak;İstanbul Times Haber Ajansı(İTHA)

Editör: TE Bilisim