Değerli okurlarım son aylarda mailime oldukça karamsar ve yaşam sıkıntısından bahseden hayli mail gelmeye başladı. Bu okurlarıma öyle bir yazı yazayım ki durumlarının o kadar da kötü olmadığını anlasınlar diye düşünürken kütüphanemde Peygamberler tarihi isimli kitap gözüme ilişti.

Hz.Musa ve ağabeyi yine bir peygamber olan hz.Harun’un hayatının en güzel örnek olacağını düşündüm ve hayatlarının çok az bir kısmını özetledim.Özetin özeti bu iki peygamber Fir’avn’un zulmünden o kadar bunalmışlardı ki Allah’ın yardımı ile bu iki peygamber kavmini bu zalim idareci olan Fir’avn ‘ın elinden kurtardıkları gibi bolluk ve berekete de kavuşturmuş oldukları halde bu kavim eski düştükleri zilleti unutup her gün taze taze kendilerine ikram edilen bıldırcın eti ve kudret helvasına bir razı olmayıp kaba ve küstahça taleplerle ey Musa tanrına söyle bize biraz soğan sarımsak gibi nimetler versin diyerek küstahlığın en son noktasına işi vardırıyorlardı.İnsanoğlu dünyanın en güzel yiyeceklerini yese bile belli bir süre sonra değişik nebatatlar istemesi mümkündür.Ancak değişik şeyler isterken bile edep ölçülerinden şaşmamak gerek.Deseler di ki ya Musa Rabbimiz bizi en müşkül durumlarda kurtarıp felaha erdirdi.Biz rabbimize ne kadar şükretsek azdır bıldırcın eti ve kudret helvasının bize bu çölde ikram edilmesinin karşılığını ödeyemeyiz.Ancak nefsimiz daha değişik nebatatlar da istiyor. Acaba birlikte rabbimize dua etsek bize soğan sarımsak gibi diğer nebatlarda ikram edemez mi talebi farklı,ey Musa tanrına söyle bize başka yiyecekler de versin tavrı ise daha farklıdır.

Kısaca İsrailoğlu kavmi zoru gördükleri zaman Hz.Musa ve Ağabeyi Hz.Harun’a siz ne derseniz biz onu yaparız derlerdi.Ama biraz rahata kavuştukları zaman hemen en iyi yaptıkları şeyi yaparak isyan ve karşı geliyorlardı.Yani nimete varlardı ama külfete gelince elli dereden su getiriyorlardı.Hz.Musa’nın savaşmamız icab edecek benle beraber gelin düşmana karşı

cihad edelim dediği zaman hemen yine bir sürü bahane bularak ey Musa biz burdayız sen git ve savaş eğer savaşı kazanırsan yerimizi biliyorsun.Kazanamazsan da bizim kaybedecek bir şeyimiz yok diyecek kadar da bir peygambere  hatta iki peygambere meydan okuyacak kadar da küstahlaştıkları bilinen bu kavmin yaptıklarını kısaca bu yazıda bulabilirsiniz.  

Beni İsrailoğlu Kavmi 

Hazreti Yusuf(a.s.)un babasını ve kardeşlerini Mısır Ülkesine getirip yerleştirmesinin üzerinden ortalama dört yüz yıl geçmiş bulunuyordu.Geçen yıllar pek çok şeyi değiştirmişti.

Bir zamanlar doksan üç kişilik bir kafile halinde gelen bu insanlar hızla çoğalmış nüfusları on binleri bulmuştu.Nüfus artışına paralel olarak Hz.Yusuf zamanında bu kavme gösterilen itibarda her gün eriyordu.Gün geldi İsrailoğulları en kötü v en zor işlerde çalıştırılır oldu.Mısır diyarından göç etmek istemelerine rağmen Firavun bedava çalıştırdığı köle konumunda olan bu kavmi elinden kaçırmak istemiyordu.

Firavun’un zulmü artıkça İsrailoğulları arasında o kadar yayılmıştı ki her an bir kurtarıcının kendi içlerinde çıkacağına tüm kavim inanmıştı.

Böyle bir ortamda bu kavme her türlü zulmü yapan Fir’avn rüyasında büyük bir ateş gördü.

Beyt-i makdis(Kudüs)ten çıkmış ve Mısır’a doğru uzanmıştı.Mısır’a yaklaştıkça daha da büyüyen ateş,Mısırda bulunan bütün evleri yakmış sadece İsrailoğlulları’na ait olan evler bu ateşten zarar görmemişti.

Dehşet içinde uyanan Fir’avn hemen sihirbazlarını ve ilim adamlarının gelmesini emretti.Yapılan toplantıda gördüğü rüyayı anlantı.Adamlarından bu rüyanın ne anlama geldiğini açıklamalarını emretti.

Dediler k ;

Beyt-i Makdis bölgesine ait olan bir kişi çıkar ve Mısır ülkesini mahveder.İşte yurdumuzda bulunan İsrailoğulları da buralara Beyt-i Makdis’ten gelmişlerdir.

Bir başaksı söz aldı,İsrailoğulları’nın öteden beri kurtarıcı beklediklerini ve intikam için içten içe hazırlanmakta olduklarını ilave etti. 

Telaşa kapılan Fir’avn bir süre bekledi daha sonra:Yapılması gereken iş alınması gereken önlem’in neler olduğunu sordu.Birçok teklşfi  yapılmış ancak bu teklifler Fir’av’ın kafasına yatmadığı için uygulamaya koymadı.

Nihayetinde bir kişi şu teklifi yaptı,Ateş bundan sonra çıkacağına göre,İsrailoğulları’nın yeni doğan erkek çocuklarını öldürmek ve böylece onların kökünü kurutarak bekledikleri “Kurtarıcı’nın doğumunu engellemektir.dedi.”

Fir’avn bu fikri kabul etti.Bugünden sonra İsrailoğulları arasında doğacak olan erkek çocukları istisnasız öldürülecektir emrini verdi.

Emir hemen yerine getirilmeye başlandı. 

Bir süre sonra Fir’avn bedava çalıştırdığı kölelerin yok olduğu görünce yeni bir toplantı yapmaya karar verdi.Bu toplantıda ise doğan çocukların bir yıl öldürülmesi bir yılda hayatta bırakılması idi.

İmran isimli bir baba ve Eyariha (yahut:Luha)isimli bir annenin çocuğu olan Hazreti Musa’nın bir yaş büyük ağabeyi olan Harun işte bu yılda doğmuş,diğer çocuklarla birlikte o da yaşama hakkını elde etmişti.Fakat Hazreti Musa’nın doğumu,çocuklara ölüm fırtınasının estiği yıla rastlamış bulunuyordu.

Annesi küçük Musa’yı emzirirken her an Fir2avn’ın cellatlarının eve baskın yapacağı korkusu altında tir tir titriyordu.Tam o anda Allah’tan kalbine bir şeyler enjekte ediliyordu.

-Onu emzir.Bir zarar geleceğinden  korktuğun zaman  onu denize (Nil Nehri’ne )

  bırak.Boğulacağı endişesine kapılıp korkma ve üzülme.Biz onu sana tekrar geri getireceğiz

  veya peygamber yapacağız diyordu.

Bu sözler onun kalbine tane ten,kelime kelime işlenmişti…Bier başka rivayete göre melek onu ziyaret  etmiş  ve bu sözleri bizzat kendisi söylemişti.

Mevlanın her şeye kadir olduğunu kabul eden anne Eyariha(Luha)artık önemli ölçüde rahatlamıştı.

Allah öyle bir plan kurmuştu ki o yıl tüm erkek çocuklarını öldüren Fir’avn kendi saltanatını yerle bir eden gelecekte peygamber olacak Hz.Musa’yı kendi sarayında büyütmesi Allah’ın en büyük mucizelerindendir.

Hz.Musa henüz emekleme dönemindeki iken Fir’avn’a ilk acısını yaşatarak onun sakalından birkaç tel koparmış acı nedir ona tattırmıştı.Ömrü boyunca eziyet adına hiçbir şey tanımamış  olan Fir’avn ‘ın canı yanmış,iyiden iyiye sinirlenmişti.Canı yanan Fir’avn hemen celladı çağırttı.Musa ya alışan eşi Asiye Musa’yı ölümden kurtarmak için o henüz çocuk neyin doğru neyin yanlış olduğunu bilemez dediyse de canı yanın Fir’avn küçük Musa’yı diğer çocuklar gibi öldürmek istiyordu.

Asiye Fir’avn’a Musa’nın bilerek sakalını koparmadığını izah etmek için bak bir kor parçası ve benim boynumdaki  ateş rengindeki bu yakutu ayrı ayrı tabaklara koyacağız eğer Musa yakutu alırsa öldür.Ama elini  ateş koruna götürürse onun bilerek sakalını kopardığını düşünmeyeceksin ve öldürmekten vazgeçerisin dedi.Fir’avn bu teklif karşında sakinleşmiş ve eşine tamam demişti.Hz.Musa ilk başta elini yakut’a doğru götürmüşse de yakuta dokunmadan Rabbi onun elini Melek Cibril’i emin vasıtasıyla kora yönlendirmiş Musa da koru ağzına doğru götürmüş hatta diline de sürmüştür.Bu ateşin tesiri hazreti Musa’nın ömrü boyunca ve rahatça konuşma imkanını bulamayacktı.Musa ateşin verdiği acı tesirle ağlamaya başlayınca Fir’avn’ın eşi  Asiye’de yaptığın tatbikatın başarıya ulaşması sonucu derin bir nefes alıyordu.

Sevgili okurlarım,

Tüm peygamberlerin hayatları biz insanlar için tam anlamı ile mükkemel bir örnektir.Bolluk ve şatafat içinde yaşayan peygamber nerede ise yok gibidir.Hele kavmi tarafından zulme uğramayan peygamberlerde nerede ise yok gibidir. 

Hz.Musa ve Hz.Harun’un hayatları da biz insanlar çok olumlu örneklerle doludur.Kısa ve özlü yazarsak bile bu iki peygamberin hayatı en az 4 tane köşe  yazısı için konu olur.Ben burada daha fazla uzatmayacağım okuyucularımız yorum atıp  yazının devamı da istiyoruz  derlerse bizde çaresine bakarız artık.(Ayrıca Hz.Musa’nın yaşadığı bir çok mucize ile ilgili bilgilerde Kur’an’ın Kasas Suresinde geçer)Hz.Musa peygamber olarak seçildiğini öğrendikten sonra ilk önemli görev kendisine tebliğ edildi: 

Fir’avn’a git.Çünkü o azdıkça azdı .

Dikkat edin bugünkü gibi konjoktür müsait değil,zamanı gelince söyleriz gibi yamuk yumuk işler yok.O zaman’ın süper gücü Fir’avn’a karşı dikilip yanlış yoldasın diyebiliyor  Hz.Musa. Hz.Musa rabbinden ağabeyinin de kendisine yardımcı olarak verilmesini ister.Rabbi de bu talebi kırmayarak Hz.Harun’a da peygamberlik vermiştir.İlk tebliğ kendisini  rab ilan eden Fir’avn’a karşı yapılacaktı ancak Musa ve Harun’un kabinde biraz korku vardı.Cenab-ı hak taha suresi 20/46 ayetinde “Korkmayın,ben sizinle beraberim,her şeyi işitirim ve görürüm dediği için abi kardeş peygamber Fir’avn’a gidip tebliğ  vazifesini yaptılar.Fir’avn bu iki peygamberi ciddiye almadı.Hz.Musa sana mucize göstersek de mi iman etmeyeceksin dedi.Fir’avn da göster mucizeni  deyince Musa elindeki asasını yere bıraktı asası bir anda dev bir ejderha olup sağa  sola saldırdı.Fir’an üzerine yürüyen ejderhayı görünce can havliyle sağa  sola  kaçmaya başladı.Bu alaydan sonra günün moda tabiriyle Fir’avn’ın karizması çizilmiş oldu.

Hz.Musa ve Hz.Harun’un hayatlarını merak eden okurlarım ya yorumlar kısmına devamını stediklerini yazsınlar ben bu yazının 2. bölümünü de yazarım veyahut peygamberler tarihinde bu iki peygamberin kısmını okusunlar derim.       

[email protected]

Editör: TE Bilisim