Toplumda bir süre yaşı ileri olanlara dair bir merhamet duygusu yaşansa da, 65 yaşın üzerindeki kişilerin sokağa çıkmasının yasaklanmasının ardından, özellikle sokaklarda ve sosyal medyada, acımasız bir yaşı ilerlemiş olanlara karşı ayrımcılık başladı. Biyo-iktidar, yasaklar, suç ve ceza arasında güçlü bir ilişki kuruyor. Yasağı koyan devlet, uymayanları “suçlu” hale getirirken toplum da sorgulamaksızın bundan çok kolay etkileniyor.

Yasağa rağmen sokağa çıkan 65 yaş üzerindeki bireyler sokaklarda, evde ve sosyal medyada acımasız biçimde hedef haline getirildi. Bu bireyler, aşağılama, alay ve çeşitli dışlama formlarıyla duygusal ve fiziksel şiddete maruz kaldı, kalıyor. Televizyon kanalları incitici haber içerikleri hazırlayarak, sokakta gördükleri ileri yaştaki birine mikrofon uzatıp onları rencide etmeye başladı. Böylece 65 yaş üstü bireyler ‘’naif, kırılgan, laf dinlemez, anlamaz, inatçı ve ciddiyetsiz’’ olarak hatta daha ağır ithamlarla adeta ifşa edildi. Bu yayınlar sosyal medyada da hızla çoğaldı. Bazen çocukları, bazen polis/zabıta/bekçi, bazen de yoldan geçen yurttaşlar, sokakta olduğu için ileri yaştaki yurttaşları suçladı ve çeşitli cezalarla tehdit etti. Bunun en acı örneği bir yurttaşın çektiği videoda görüldü.

65 yaş üstü sokağa çıkma yasağının anlaşılır iki nedeni var: 65 yaş üstü bireylerin Korona Virüs karşısında daha güçsüz ve kırılgan olmaları ve “yaşlı” olarak ifade edilen 7,5 milyon nüfusun çalışmayan ve zamanını ev dışında geçirebilecek toplumsal bir grup olduğu varsayımı. Bu iki neden de 65 yaş üstü insanların diğer bireylerden izole yaşadığını varsayıyor. Oysa evin diğer üyeleri gün içinde çalışmak ya da temel ihtiyaçları karşılamak için dışarı çıkıyor, bu nedenle virüs taşıyıcısı olabiliyor. İzole yaşayanların da evden çıkmadan nasıl bir toplumsal ve bir kamusal destek alarak temel insani ihtiyaçlarını karşılayacağına dair bir proje de sunulabilmiş değil.

65 yaş üstü yurttaşların diğer yaş gruplarına göre sağlık sorunları daha fazla. Yani sağlık hizmetine daha çok ihtiyaç duyuyorlar. Korona Virüs tehdidi ile birlikte, toplumun ileri yaştaki bu kesiminin hastanelerle bağı adeta koptu. Yaşı ilerlemiş hasta yurttaşlar için hastaneye gitmek kadar evde yalnız kalmak da bir korku yaratıyor ve bu nedenle çok sayıda 65 yaş üstü birey yasağı ihlal ediyor. Son örnekte de görüldüğü gibi, herhangi bir proje sunmadan, sadece yasakçı bir zihniyetle kriz çözmeye çalışmak, virüsten korunması gereken kesimleri hedef haline getirebiliyor ve çözüm olmuyor. Yasak, yaşı ileri yurttaşlarda çaresizlik, korku ve güvensizlik yarattıyor. Çünkü nüfusun bu kesiminin önemli bir kısmı ekonomik olarak güvencesiz bu nedenle de savunmasız. Korunmaları için ileri yaştaki yurttaşlar evde kalmalılar! Ne var ki sağlık sisteminde ve kamusal yaşamda insanca yaşam hakkını sağlayacak önlemler bu sürece eşlik etmek zorunda!

Karantina ve izolasyon tek başlarına yeterli birer mücadele aracı değil. Bu önlemlerle birlikte yurttaşların bilgilendirilmesi, kamu otoritelerine olan güvenin sağlanması, temel insani ihtiyaçların sağlanması ve gerekli tedavi yöntemlerinin de hızlıca uygulanması gerekir.

Salgınla mücadele edelim ve bu konuda kimlerin hangi sorumluluğa sahip olduğunu soralım! Ne var ki unutmayalım Korona Virüs vakalarının sorumlusu 65 yaş üstü bireyler değildir. Onlar virüsü en erken kapan ve yayan değil; virüsü kaptığında çok daha hızlı etkilenen gruptur.

İleri yaştakilere ayrımcılık yerine örgütlü bir toplum olarak mahallemizin 65 yaş üstü bireyleri ile fiziksel mesafelenme kurallarına uyarak dayanışma ağları örelim. İletişim araçları yoluyla insani ilişkilerimizi sürdürelim.

65 yaş üstü bireyler için “en iyi hastane en yakın hastanedir” diyerek şehir hastanelerinin hizmete girişi ile kapatılan devlet hastanelerinin tam donanımlı biçimde yeniden açılmasını talep edelim.

Yaşlılara ‘evde kalın’ demek tek başına çözüm değildir! AKP ve MHP Hükümeti, sokağa çıkması engellenen bu gruba sağlık hizmetinden evin temel ihtiyaçlarının karşılanmasına kadar bir dizi desteği ivedi olarak planlamalı ve sunmalıdır.

Editör: TE Bilisim