Son dönemde yaşanan siyasi gelişmeler, tartışmalar ve yürütülen soruşturmaların perde arkasında Fethullah Gülen Cemaati olduğuna dair bir algı hüküm sürmeye başladı. Özellikle şike soruşturması ve şikeyle ilgili yasa değişikliğinin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından veto edilişi ve iktidar partisindeki görüş ayrılıklarında, kimileri yine Gülen’i işaret etti.

Cemal Uşak, Gülen’e yakınlığıyla bilinen Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın kurucularından ve Başkan Yardımcısı. İslami entelijansyanın önde gelen isimlerinden. Kendisiyle hem Türkiye’de ve dünyada yaşanan gelişmeleri, hemde son dönemdeki “Gülen algısı”nı konuştum.

- Şike yasası Gülen Cemaati ile iktidar partisi arasında bir sıkıntıya mı yol açtı?
Zaman Gazetesi’nden Ahmet Turan Alkan’ın da Başbakan’a yönelik sert eleştirileri oldu. “Gülen Cemaati” diye bir cemaati tanımlamanın problematik olduğunu düşünüyorum. En başında Fethullah Gülen bu camianın kendi ismi ile anılmasından fevkalade rahatsız.

- Neden?
Gülen Cemaati dediğimiz zaman biz neyi kastediyoruz? Fethullah Gülen Hocaefendi’nin düşüncelerinden etkilenen, onun felsefesinden ilham alan kişilerin kurdukları müesseseler ve organizasyonları kastediyorsak, fevkalade çeşitli ve renkli, toplumumuzun muhtelif katmanlarını içine alıyor. Eğer Ahmet Turan Alkan’ın yazısını baz alarak cemaatin AKP ile ilgili tavrı üzerine bir yorum yapmak isterseniz bu yanlış bir değerlendirme olur.

- Özellikle şike yasası konusundaki görüş farklılıkları iktidar partisinde bir kaos yaratır mı?
AKP’de birilerinin beklediği ve umduğu gibi ciddi bir değişikliği, çatlama anlamına gelebilecek bir yarılmayı, bölünmeyi beraberinde getirebilecek bir şey olarak görmüyorum. Ama şike konusunda, cehaletimi itiraf edeyim: Akçeli işlerden anlamadığım gibi, futboldan de anlamam. Tek bildiğim, “Futbol sadece futbol değildir” sözünün arkasındaki gerçektir. Son zamanlarda çarşaf çarşaf ortaya çıkan iddiaları da gördükten sonra, bu âlemin çok az futbol, çok fazla başka bir şey demek olduğu anlaşılıyor. Benim bu çerçevede şaşırdığım konu şu ki; hangi takımın taraftarı olursa olsun topyekûn taraftar kitlesinin bu olaylar karşısında sessiz kalması. Ben şöyle bir ses yükselmesini isterdim: İster FB taraftarı olsun, ister GS taraftarı olsun ister BJK taraftarı olsun, “Meğer yıllardan beri bizler tabiri amiyane ‘enayi ve aptal’ yerine konuluyor imişiz. Biz, sahici birmaç seyrediyorduk, meğer şikelimaçları seyrediyor imişiz.”

- Cumhurbaşkanı’nın vetosuyla Meclis’e geri dönen şike yasası, Başbakan Erdoğan’ın talimatıyla yeniden onaylandı. Gül ve Erdoğan’ı yakından tanıyan biri olarak bu durum ilişkilerinde sorun yaratır mı?
Çokça söylendiği gibi Çankaya noter değildir. Her ne kadar aynı siyasi damardan gelen birisi olsa da, her önüne geleni tasdik etmek zorunda değildir. İkincisi Sayın Cumhurbaşkanı’nın kendine mahsus gerekçeleri vardır. Bunun için geri göndermiştir. Bundan sonra ne olacağını da kestirmek zor ama demin dediğim gibi bunun üzerinden AKP içerisinde bir çatlak beklemek gerçekçi değildir. Buna benzer olaylar yaşandı: Sözgelimi 1 Mart tezkeresi. Bu olayda da Sayın Abdullah Gül ve Bülent Arınç karşı tarafta, yazılıp söylendiği gibi, o sıralar yalnızca partinin genel başkanı olan Sayın Recep Tayyip Erdoğan da bu taraftaydı. Ama bunun geçmemesi partide bir çatlağa sebebiyet vermedi.

- Gülen hareketine, “Cemaat kendilerinin güçlü görünmesinden mutlu ki; son dönemde yaşanan olaylarda açıklama yapma gereği dahi duymuyorlar” yolunda kimi eleştiriler yöneltiliyor.
Ana gövdesine, eğitim müesseseleri kurma yoluyla milletimizi ve insanlığı cehalet denen beladan kurtarma hizmetini koyan; bunun doğal gereği olarak da toplumun her kesimini kucaklamayı esas alan, cemaat denen olgunun, son zamanlarda ülkemizde, haksız ve insafsız bir şekilde, her spekülatif olayla birlikte anılması en çok onları rahatsız ve huzursuz eder. “Cemaat” denen olguya gönül ve destek veren insanlar da ülkenin vatandaşlarıdır. Ülke meseleleriyle ilgilenen, katılımcı demokrasiye inanan herkes gibi, teker teker bireyler olarak elbette onlar da ülkede olup bitenlerle ilgilidirler. Ancak, “cemaat” ve “hizmet” çok farklı bir şeydir. Bu farkı göremeyen ve bu ayrımı yapamayanlar, hemyanılıyorlar, hemde yanıltıyorlar.

- Başbakan’ın Dersim özrü ve ondan sonra yaşanan gelişmeleri nasıl okudunuz?
Bir defa ülkemizin yakın geçmişinde yaşanan ıstıraplar, dramlar Dersim’den ibaret değildir. Dersimbir faciadır hiç şüphesiz. Resmen özür dilenmeli ve önümüze hedef koyduğumuz AB kriterleri çerçevesinde adım atılmalıdır. Geçtiğimiz hafta, Hollanda 1947’de Endonezya’da yaptığı katliamlardan dolayı hem özür diledi, hemde tazminat ödedi. Ben vatandaş olarak özür dilerim ama devletin özür dilemesi yeterli olmaz ve başta tazminat olmak üzere gereğinin yapılması gerekir.

- Bu durumda CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu ile aynı görüştesiniz.
Olabilir ama konu yalnızca Dersim’den ibaret değil. Dersim’den bu yana gelecek olursak; 6-7 Eylül olayları, Varlık Vergisi, özellikleMusevi vatandaşlar için Trakya tehciri Sivas, Çorum,Maraş olayları...

- 18 yıl önce Sivas’ta Madımak Oteli’nde çıkan yangında onlarca yazar ve sanatçının ölümüyle sonuçlanan dava da sonuçlanabilmiş değil. Devlet bu olay için özür dileyip mağdurlara da tazminat ödemeli mi?
Elbette bu durum rahatsız edici. Bu katliamın ve benzer katliamların faillerini ortaya çıkaramayan ve feci olayların arkasındaki sır perdesini gideremeyen devlet mağdurlardan hem özür dilemeli ve gereğini yapmalıdır. Ancak şunu da hatırda tutmalıyız ki, Sivas faciası sırasında sosyal demokrat SHP iktidarın ortağıydı.

- Peki bu acı olaylarla nasıl yüzleşilecek?
Bunların arkasındaki sis perdesinin aydınlatılması lazım. Aydınlatılamıyorsa bile, aydınlatamayan devletin mağdurlardan özür dilemesi lazım ve bunun da gereğini yapması lazım. Aynı şekilde İstiklal Mahkemeleri de gündeme geldi. O arşivlerin de açılarak o zaviyeden mağdurlarının tespit edilmesi lazım. Geçmişimizde bize utanç veren olayları ortaya döküp de, kan revan içerisinde bir çatışma ortamı oluşturmak için değil, geçmişte yaşadığımız acıları ve ıstırapları bir şefkat üslubu içerisinde barışçı bir gelecek inşa etmemiz için kullanmamız lazım. İki kişi arasındaki ilişki zedelenmişse ve iki kişinin özrü eğer yeni bir gelecek kuracak ise, Türkiye’de Aleviler- Sünniler, Türkler Kürtler, Müslümanlar-Hıristiyanlar arasında barışçı bir gelecek kurmak istiyorsak bu özrün resmen, bu toplumun ileri gelen kanaat önderleri tarafından ifade edilmesi lazım. Özür insanı arındırır, olgunlaştırır, taraf olan kişi ve toplumların ilişkilerini güçlendirir. Türkiye’nin bu safralarından kurtulup özür ve tazminatı yerine getirmesi lazımdır” diye düşünüyorum

- TBMM’nin ilk işi Anayasa olacakken araya sporda şike yasası girdi. Anayasa konusunda bir gecikme olduğunu düşünüyor musunuz?
AKP, bir Anayasa taslağı hazırlatmıştı 6 tane değerli hukukçumuza. Keşke o taslağın üzerinden hareket etseydi de o zaman bunu gündemde tutsaydı. Yeni sivil ve demokratik bir Anayasa’yı gündemde tutmak için Abant Platformu iki toplantı düzenledi. Bu kesinlikle gecikmiştir ve Sayın Başbakan bunun 2012 yılında çıkacağına dair vaatte bulundu, umarımönümüzdeki sene çıkar. Ergun Özbudun ise “Bu yöntemle bu Anayasa çıkmaz” diyor. Çünkümutlak mutabakat şartına bağlanmış. Bu yöntemle çıkmayacağını söylüyor.

"FİKİRLERDEN DOLAYI TUTUKLAMA OLMAMALI"

- Uluslararası meslek kuruluşları cezaevinde 70 gazeteci olduğunu söylüyor. Siz bundan rahatsız mısınız?
Bizim yetkililerimizin verdiği rakamlara göre gazetecilik suçundan dolayı, gazetecilik eyleminden dolayı içeride 70 kişi yok. 60 kadar kişi olduğu söyleniyor ancak bunlar başka türlü suç isnatlarından dolayı... Ama bir gazeteci olarak ve Gazeteci ve Yazarlar Vakfı Başkan Yardımcısı olarak gazetecinin düşüncesinden dolayı, düşüncesini ifade etmesinden dolayı, şiddet, terör gibi örgütlerle veya eylemlerle irtibatlı olmaksızın, sadece fikirlerini ifade etmesinden dolayı tutuklanmasından rahatsızlık duyarım.

- Protesto gösterilerine katılan üniversiteli gençlerin tutuklanarak cezaevine konulması da eleştiri konusu.
Protesto eylemi demokratik bir haktır. Miting düzenlersiniz, pankart asarsınız, bağırır, çağırır bir şekilde protestonuzu ifade edersiniz. Ama bu karşı tarafın konuşma özgürlüğünü önleme noktasına gidiyorsa o noktada da tedbir alınmasının doğru olduğunu düşünüyorum. Söz gelimi yumurta atmak, sopalı saldırı gibi eylemler içerisine girenlerin de protesto özgürlüğünü istismar ettiklerini düşünürüm. Ama bunlara verilecek ceza aylarca içeride tutmak mıdır? Bunun da öyle olduğunu düşünmüyorum. Nitekim Hopa olayları dolayısıyla şükür ki tahliye verdi mahkeme.

"MAKLUBE BİR YEMEK ÇEŞİDİDİR"

- Gülen Cemaati için Maklube yemeğinin ne önemi var?

Adı üstünde. Sadece bir yemek çeşidi. Maklube bildiğim kadarıyla Arap mutfak kültürünün bir ürünüdür. Ben Hocaefendi’nin İzmir yıllarında yanında bulunma bahtiyarlığında olanlardan değilim. Arkadaşlardan öğrendiğime göre, İzmir’deyken, Hocaefendi'nin yakın dostları arasında bulunan Arap asıllı Doktor Kayit, Merhum Yaşar Tunagür Hocamız’ın damadı; hanımefendinin ismi de Makbule. Doktor, Maklube isimli yemeği Makbule Hanım’a öğretiyor. Sonra da bu arkadaşlar arasında yaygınlaşıyor. İşte o zaman bir de latife yapıyor. “Maklube’yi verdim, ama Makbule’yi aldım, Asıl kazançlı olan benim” diye. İzmir’de Hocaefendi’nin ilk yakın çevresinde bu yemek seviliyor. (GazeteHabertürk) (

Kaynak:haber3)
Editör: TE Bilisim