Posta Gazetesi yazarı Mehmet Ali Birand Ergenekon savcılarını uyardı:

Böyle giderse, Ergenekon AKP'yi zorlar

Eğer Ergenekon, Türkiye’deki darbe kışkırtıcılığını yargılamaksa, daha da önemlisi Türkiye’de darbe sürecinin önünü ebediyen tıkamayı amaçlıyorsa, ben ilke olarak bu davaya inanıyorum ve destekliyorum. Darbelerin, asker kışkırtıcılığının cezasız kalmamasını istiyorum. Ancak bu dava adına yapılan soruşturma yöntemlerine, darbecilikle muhalefet yapma arasındaki çizgiyi aşan tutumlara, yargı ve polis mekanizmasının hoyratlığına karşıyım.
 
Aşağıdaki yazı bir saptamadır. Lütfen bu çerçevede okuyun ve gereksiz anlamlar yüklemeyin.

Ergenekon hepimizi şaşırtıyor.
 
Belki bazılarımız için son derece açık ve seçik olabilir, ancak kamuoyunun önemli bir bölümü açısından “Örgüt” henüz tam anlamıyla anlaşılabilmiş değil. Bu örgüte ilişkin kurucular, üyeler ve yöneticiler arasındaki illiyet bağının nasıl kurulduğunu kimse tam olarak anlamadı. 
 
İlk defa kamuoyunun önüne geldiğinde “Ülkede karışıklık çıkarmak ve bunun sonucunda bir askeri darbenin gerçekleşmesi için uygun bir zemin ve ortamı yaratmayı amaçlayan, bunun için toplumu tahrik edecek ve bölecek eylemler planlayan  kişi veya gruplardan oluşturulmuş örgüt” olarak tanıtıldı.
 
Yaklaşık 2.500 sayfalık 1. inci iddianame için gözaltına alınan kişilerin kimlikleri soru işaretlerinin çıkmasına yetti. Zira sözkonusu örgütün kurucu, yönetici ve üyesi konumunda olan kişilerin bir bölümü birbirleriyle adeta kanlı bıçaklıydı. Ulusalcı şemsiyenin taban tabana zıt görüşlerini savunan mihraklarıydı. Bir bölümüne ise  “Darbeci veya darbe komplosu kuracak kişi” demek güçtü. Üstelik ilk iddianamede somut verilerden çok, binlerce özel telefon konuşmalarından oluşturulmuş soyut iddialar vardı. Bunların bir bölümü ikna edici, diğer bir bölümü ise, komplo teorisi kokuyordu.
 
Darbeye giden somut delil yoktu. Silahlar, bombalar vardı ama darbecilerin de işin içinde olması gerekmez miydi? Ortada Özden Örnek günlükleri vardı ama Örnek tanık bile değildi.
 
2. İDDİANAME OLAYI CİDDİLEŞTİRMİŞTİ
 
Ardından, yeni gözaltılar yeni baskınlar yaşandı. Sanki her baskın yeni dosyaların açılmasına yol açıyor ve dava başlamasına rağmen, soruşturmanın “yeni baskın ve gözaltılarla” devam ettirildiği izlenimi yaygınlaşıyordu. Gözaltına alınanların arasında öyle isimler vardı ki, iddianamedeki suçlamalarla bu isimlerin yan yana gelmesi dahi zordu. Hiç değilse, kamuoyunun gözünde böyle bir algılama oluştu. İddianame, inanılmaz bir komplo teorisinden söz ediyor ve inanılması güç gurupları komplonun içine sokuyordu.
 
Dikkatleri çeken diğer iki unsurdan biri savcıların inanılmaz cesaretleri ve alışılmış soruşturma kurallarını kolaylıkla çiğnemeleriydi. Başka bir olayda, -Şemdinli-  savcılar cezalandırılırken, bu defa tüm hoyratlıklara göz yumuluyordu. Diğer unsur da, genelde soruşturmaların savcılar tarafından yapılması, araştırma ve gözaltıların ise polise bırakılmasına alışılmış olmasıydı. Bu defa tam aksine, sanki soruşturmanın liderliğini polis yapıyordu.
 
Kamuoyunun diğer bir inancı da, bu tip büyük  soruşturmalarda daima iktidarların parmağının bulunduğu, iktidarın koruması olmadığı taktirde hiçbir savcının böylesine cesur adımlar atamayacağı, hele 4 yıldızlı Generalleri gözaltına alamayacağı görüşüydü.
 
Buna birde, gizli sürdürülmesi gereken soruşturma ayrıntılarının sürekli şekilde AKP yanlısı medya’ya sızdırılması ve infazların yine aynı medya’da gerçekleştirilmesi, iktidarın parmak izlerini arttırdı. Hele 12. dalgada Milli Eğitim Bakanı’nın zanlılara dönük “Ergenekon’un üst düzey üyeleri ile telefonda konuştular” minvalindeki açıklaması Hükümet’in dava üzerindeki gölgesini daha da koyulaştırdı.
 
Sonuç: Kamuoyunun bir bölümü için Ergenekon, AKP adına hareket eden adalet mekanizmasının, muhalefeti susturma kampanyasından başka birşey olmadığı kanısının yaygınlaşması olmuştu.
 
Ancak 2 inci iddianame işin ciddi yanını ortaya çıkarıverdi. İlk defa, darbe günlükleri işin içine girdi. 2003-2004 döneminde darbe hazırlıkları, yani gerçek bir darbe girişiminin yargı önüne çıkarılma olasılığı doğdu. 2. İddianame bu yanıyla darbe girişiminin daha da şeffaf bir biçimde görülmesine neden oldu.
 
Ergenekon’un yola çıkışındaki iddialar somutlaştı.
 
12 inci DALGA NEREDEN ÇIKTI?
 
Durumun böylesine ciddileştiği bir aşamada, ortaya 12 inci dalga çıktı.
 
Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD) savcıların gözünde “darbeci” olabilirdi, ancak laik kamuoyunda, fakir çocuklara eğitim veren bir dernekti.
 
Başkanlarını Prof. Türkan Saylan da, “ne darbe ne şeriat” diyen biriydi. 12 inci dalga soruşturmanın bu derneği paramparça etmesi,  dengeleri yeniden bozdu.
 
Hele gözaltına alınanların önemli bir bölümünün, ifadeleri alındıktan sonra aynı savcılar tarafından serbest bırakılmaları daha da garip karşılandı.
 
Ergenekon’un, muhalefeti susturma operasyonu olduğu kuşkuları yeniden depreşti.
 
BU SORUŞTURMA NEREYE KADAR GİDECEK?
 
Bugün geldiğimiz noktada, insanlar ister istemez aynı soruları soruyorlar:
 
- Nereye kadar devam edecek?
- Nereye gidecek?
 
Bu dava öylesine genişletildi, öylesine dal budak saldı, öylesine karıştı ki, artık işin içinden çıkılmaz bir noktaya gledi. Yargıçların bunca karmaşık ve kör düğümüne dönen bir iddianameyi çözebilmeleri son derece zor görülüyor.
 
Savcılar ise, kendilerinden emin bir tutum içindeler. Hala, AKP’ye yakın medya’ya öncelikle birgi sızdırılıyor ve laik kamuoyunun duyarlığına hiç önem verilmeden gözaltılar sürdürülüyor.
 
Ancak bugün eleştiler öylesine genişledi ki, temel bir soru gündeme geliyor...
 
Acaba gerçekten AKP’nin desteği sınırsız mı?
 
Ben hiç sanmıyorum.
 
Genel seçimlere iki yıl kaldı.
 
İki yıl çok çabuk geçer.
 
Bu davanın bu tempoda sürmesi, sadece laik veya muhalif kesimlerde değil, iktidara yakın çevrelerde dahi “savcıların yöntemleri yanlış” tepkisi alması, işin tehlikeye girdiğinin işaretidir.
 
Ergenekon soruşturması başladığında, AKP cephesi kendinden çok emindi. Darbeciler ilk defa yargılanacak, “dokunulmazlara” dokunulmuş olacaktı.
 
Ancak, soruşturma hem uzuyor, hem de hedefinden şaşıyor. İktidarlar çok gerçekçi kurumlardır. İşler iyi giderken destek verirler, işler aleyhlerine dönmeye başlayınca, ipi çekerler.
 
Ergenekon savcılarının fazla vakti yok. Eğer kısa zamanda bu soruşturmayı toparlayamaz ve bu dava sürecini gerçekten “darbecilerin hesap verdikleri” bir davaya dönüştüremezlerse, onların da tıpkı Şemdinli Savıcısı gibi ipi çekilir.
 
Savcı Öz geçen hafta “birgün kendi yetkilerinin de askıya alınabileceğini” söylerken, sanırım bu olasılığı düşünmüş olmalı.
Editör: TE Bilisim