Sabah gazetesi yazarı Mahmut Övür bugünkü yazısında son dönemdeki operasyonları CHP-cemaat ittifakına bağladı ve ilk hedefin de İstanbul'u düşürmek olduğunu söyledi.

Övür'ün iddiasına göre son birkaç yıldır cemaatin etkinliklerine CHP'liler yoğun katılım gösteriyor. Son dönemde bu artık ittifak halini aldı hatta Gezi olaylarında F tipi polis nitelendirmesi bile birden gündemden kaldırıldı.

Önümüzdeki yerel seçimin kritik kentinin İstanbul olacağı belliydi. İktidar savaşları her açıdan İstanbul üzerinden sürüyor.

İSTANBUL DÜŞÜRÜLECEK

Hem CHP gibi siyasi aktörler hem de paralel yapı bütün yoğunluğuyla İstanbul'a abanmış durumda. Siyaset kulislerinde bunun adı da konulmuş: "İstanbul düşürülecek..."

En son AK Parti iktidarını kuşatmaya yönelik polis- yargı operasyonunun düğmesine de İstanbul'dan basıldı.

Bakanların istifasıyla sonuçlanan bu süreçle yetinilmeyeceği de biliniyor. Çünkü 17 Aralık darbesini aratmayan bir başka girişimden söz ediliyor.

CHP-CEMAAT İLİŞKİSİNİN TOHUMLARI

Bunun merkezi de yine İstanbul... CHP-Cemaat ilişkisinin tohumları da bu şehirde atıldı. Son bir iki yıl içinde garip bir trafik vardı ve cemaatin etkinliklerinde sık sık CHP'li siyasi aktörler görülmeye başladı.

F TİPİ POLİS DEMEKTEN VAZGEÇTİLER

Aslında son dönemde İstanbul yakından izlenseydi neler olup bittiği de anlaşılırdı.
Ama en ilgincine Gezi olaylarında tanık oldum. Birkaç kez gittiğim Gezi Parkı'nda nedense daha önce çok dile getirilen "F tipi polis" suçlamasından ve "Kahrolsun ABD emperyalizmi" sloganından hiç söz edilmiyordu.

Gezi'de ilk ateşi yakan 31 Mayıs sabahı 05.00'teki çadır yakmaları ve polis şiddeti olmasına rağmen sanki aralarında "gizli" bir anlaşma varmış gibi o kadar farklı kitlenin bu sessiz kabulü enteresandı.

Oysa daha cumhuriyet mitinglerinden Ergenekon sürecine, her olayda polise yönelik suçlama belliydi. Belki de "Düşmanımın düşmanı dostumdur" anlayışıydı söz konusu olan...

ÇADIRLARI KİM YAKTI?

Bu garipliği Gezi Parkı'nı birlikte gezdiğim CHP'li arkadaşlarıma aktardığımda onların da şaşırdığını ama tebessümle karşıladıklarını gördüm.

İşin bu yanı kadar şu sorunun cevabı da önemli: Gezi'yi ateşleyen 31 Mayıs sabahı saat 05.00'te çadırların yakılmasıydı. Peki, bu çadırları kim ve neden yaktı?

GEZİ SAVCISI BİLİNÇLİ Mİ SEÇİLDİ?

Bir soru daha: Gezi kalkışmasıyla ilgili soruşturmayı hangi savcı veya savcılar yürüttü? Acaba bu savcıların seçilmesi de bilinçli bir tercih miydi?

Bütün bu olaylar, siyaset kulislerinde konuşulanlar artık cemaatin siyasi bir aktör olduğunu gösteriyor.

Aslında bu yeni de değil. Ergenekon sürecinde kabul etmek gerekir ki o sürece destek verenler olarak "vesayet sistemi" korkusuyla bu gerçeği görmezlikten geldik. Hatta ne malzeme verdilerse onu kabul ettik.

CEMAATİN SİYASETLE İLİŞKİSİ SAKLANAMAZ

Ama son iki-üç yılda olanlar özellikle de 7 Şubat darbesi birçok insanın gözünü açtı. Cemaat siyasetin içindeydi ve gündemi belirliyordu.

Arkasından KCK tutuklamaları, Uludere saldırısı, 7 Şubat darbesi, dershane meselesi ve yolsuzluk soslu polis ve yargı operasyonu da öyle... Çoğu cemaatle ilişkili.

Artık, cemaatin siyasetle ilişkisi saklanamayacak bir noktada. Seçime üç ay kala devreye girmesi de bunun son örneği...

KENDİ SONLARINI HAZIRLIYORLAR

Bu yapının bu kadar öne çıkmasının bir nedeni de muhalefetsizlik. CHP de MHP de,cemaat kadar gündemi belirleyemiyor. Seçime gidilirken CHP siyasetle gündem oluşturamadığı gibi mevcut gündemin peşine takılıp oy devşirme peşinde.

Şu unutulmamalıdır ki, siyaset dışı yöntemler dün derin devleti nasıl bitirdiyse bugün de o yöntemleri kullananlar kendi sonlarını hazırlıyor.
Editör: TE Bilisim