Anadolu’ya Osmanlı’nın son dönemlerinde gelen ve Mısır, Tunus, Fas gibi ülkelerde yakın zamana kadar üniversitelerde ders olarak okutulan İbn  Atahullah El İskenderi’nin Hikem-i Atâiyye eseri okuması 24 Aralık Çarşamba akşamı Zeytinburnu Kültür ve Sanat Merkezi’nde gerçekleşti.
Dinleyicilerine Hikem-i Atâiyye’yi şerh etmek için arif olmak gerektiğini söyleyen Ahmet Murat,  kendisinin eseri şerh etmediğini, yapılmış şerhlerden derlemeler yaptığını ifade etti.

Ahmet Murat, Hikem-i Atâiyye’deki “Senin için garanti altına alınmış olan rızkın için çabalarken buna karşılık senden talep edilen taat ve itaat konusunda zayıflık, tembellik, gevşeklik göstermen senin basiretinin (kalp gözünün) körlüğüne delildir.”  beşinci beyiti teberrüken Arapça okuduktan dinleyicilerine izah etti.

“Senden talep edilmeyen, tersine senin için garanti altına alınmış olan rızkın için gayret gösterirken buna mukabil senden asıl istenen şey olan Allah’a itaat ve ibadet noktasında tembellik etmen senin körlüğünün kanıtıdır diyor. Rumni bu hikmetle alakalı rızık için çalışmak kalp körlüğüne delil değildir der.  Ankebût Suresi’nde mesela “Her canlının rızkına Allah’ın kefil olduğu”na dair işaretler, güçlü vurgular var. Buna mukabil o rızkın kazanılması için çalışmamız emrediliyor. Burada sûfilerin kudret ve hikmet diye bir diyalektiklerin vardır. Sûfilerin ifadelerinin genelinde bir diyalektik görürüz.

Bazen bakıyorsunuz şeriat hakikat diyalektiği çalışıyor. Çünkü dünyanın herkesin gözünün önünde cereyan eden, gündelik olaylara verdiğimiz etkilerden oluşan bir kabuğu var. Bir de bütün bu sahnenin gerisinde, bütün olanların arkasında sûfilerin bize var dedikleri bir anlam; o oradadır, ona ulaşmak için bu kazıyı yaparsan göreceksin dedikleri gizli bir dünya var. Dünya öyle bir yer ki, bu ikisinin çelişkisi oluyor dünyada. Dünya çalışmak zorunda olmakla, Allah’ın rızkını garanti etmesinin birlikte yürümesi gereken bir yer.”

CEBRİLİK HAKİKÂTİN BÜTÜNLÜĞÜNÜ KAVRAMAYA ENGEL

“Hakiki sûfilerin, bunlardan bir tanesine ağırlık verildiği takdirde orada bir sapma olacağına işaret ediyorlar. Diyelim ki Cebriye diye bir akım var, bu akıma göre kader önünde mecburuz, kader bizi yaprak gibi sürükler. Sûfiler ise evet biz kaderin önünde mahkûmuz doğru ama kader sürüklüyor olsa bile sen sürüklemiyor “numarası” yaparak çalışacaksın diyor. Bizim çalışmamamız cebriler gibi davranmamız hakikatin bütünlüğünün kavranmasına mani olur. Dolayısıyla diyalektik bir yapı çalışıyor. İki gözü açıklama şekilleri bu diyalektiği keşfetmeye yarıyor. Bir yandan Allah’ın kudreti gereği her şeye hâkim olduğunu, her şeyin onun eseri olduğunu bilmek, ama aynı zamanda diğer gözle de insana ayrılmış bir kudret ve irade, hareket alanının bulunduğuna kani olmak. İkisinin birbirinden ayrılmaması icâb ediyor.”

Kaynak: İstanbul Times Haber Ajansı (İTHA)



 
Editör: TE Bilisim