İlk başlarda çevreciler tarafından yapıldığı düşünülen ve bu nedenle masum görünen Gezi Parkı eylemine belki biz de sıcak bakabilirdik. Eyleme katılanların profili dünya görüşümüzle örtüşmese de ortak paydamız olan ağaç konusunda belki onlara destek verebilirdik.

Ancak şüphe ile karşıladığımız eylemin asıl amacı çok kısa sürede kendini ele verdi. 

Önce, yine sağa-sola saldırmalar, araçlara, işyerlerine, halkın kullandığı otobüslere zarar vermeler başladı.
Sonra, daha korkunç gelişmeler yaşandı. Ellerinde Türk bayrağı taşıyanların yanı başlarında Türk bayrağı yakıldı. Başörtülülere sataşıldı, taciz edildi…

İş çığırından öylesine çıktı ki, gözü dönmüş azgınlar camilere saldırdı. Basında yer alan haberlere göre, bazı yaratıklar ayakkabılarıyla Dolmabahçe’deki bir camiye girdi, orada içki içti, yerleri pisledi...

İnanılır gibi değil, nüfusunun yüzde 100’e yakını Müslüman olan Türkiye’de böyle bir terbiyesizliğin, vicdansızlığın yaşanması elbette ki halkı derinden üzdü. Bir Müslüman olarak eylem boyunca yapılan taşkınlıkları “insanlık halidir” deyip unutabiliriz ancak, Allah’ın evi olarak kabul ettiğimiz camilere yapılan bu iğrenç saldırıları hazmetmemiz mümkün değil... İşin doğrusu hala inanamıyoruz ve “inşallah bu haberler doğru değildir” diye kendimize teselli veriyoruz…  

POLİS ÇEKİLMESİ BÜYÜK HATA

Gezi Parkı eyleminde hükümetin iki hatası oldu. Birincisi; o bölgede yapılacak proje ile ilgili kamuoyuna yeteri kadar bilgi verilmedi. Hükümet, ikinci ve en büyük hatayı polisi Gezi Parkı’ndan çekerek yaptı. Bu kararla bir zaaf oluştu. “Orada bir isyan var ve devlet baş edemediği için geri çekilmek zorunda kaldı” hissi uyandırdı eylemcilerde… 

Boşuna “taviz tavizi getirir” dememişler. 

Sonra ne oldu ? 
Meydan savaşı kazanılmış ve sanki hükümet esir alınmış havasıyla direktifler yağdırılmaya başlandı. Gezi Parkı Platformu’nun talepleri de inanılacak gibi değil. İşi öylesine abarttılar ki, boğaz köprüsünden, kanal projesinin iptaline kadar bir takım istekte bulundular. Oldu olacak hükümet istifa etsin, buyurun devleti siz yönetin…

BAHÇELİ’Yİ KUTLAMAK LAZIM

Gezi Parkı eylemlerinde en iyi sınavı MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli verdi. Bahçeli, tam bir “devlet” adamı gibi duruş sergiledi ve ülkenin daha fazla karışmasını engelledi. Zaten ülkücülerin Gezi Parkı’nda yer almaları eşyanın tabiatına aykırı olurdu. 

Sayın Bahçeli’nin, fırsatçılık yapıp nemalanmayı düşünmemesi kamuoyunda büyük takdir aldı.

ŞİMDİ NE OLACAK ?

Laf olsun torba dolsun diye söylemiyoruz; Türkiye gerçekten büyük ülke. Öyle çok uzaklara gitmeye gerek yok, son 10 yılda ne badireler atlattığını hep birlikte gördük, yaşadık.

Gezi Parkı da geçer, sonra yaşanacaklar da…

Şu tencere tava gürültüsü bile eylemcileri her geçen gün halkın gözünden daha da düşürüyor. Hastası olan, çocuğunu uyutmakta zorlanan insanların bu eylemcilere sempati ile bakması mümkün mü? Halbuki tencere tava yerine keman, saz, gitar veya kulağa daha hoş gelen bir müzik aleti kullanılsa, daha iyi olmaz mı?
Dolayısıyla artık bu eylemlere son verilmesi ve Türkiye’nin normale dönmesi gerekiyor. 

AK PARTİ OYUNU ARTTIRDI

Bazen şer gibi görünen musibetler hayırlara vesile oluyor. Seçimler öncesi, Genelkurmay’ın 27 Nisan’da yayınladığı bildiriyi hatırlayın. Şer gibi görünen o bildiri öylesine geri tepti ki, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, bu bildirinin AK Parti’nin oylarını arttırmak için özellikle yayınladığını iddia etti, hala da o fikrinden vazgeçtiğini duymadım.

Başbakan Erdoğan’ın, Afrika gezisinden dönüşünde yaşanan manzara sizlere 27 Nisan’ı hatırlatmadı mı? Bir Davos, bir de Gezi Parkı eylemleri dönüşünde Erdoğan, kahramanlar gibi karşılandı.

AK Parti’nin bazı yanışlarından etkilenen insanlar seçimde belki oylarını farklı partilere verecekti. Ama şimdi iş değişti. Gezi Parkı eylemleri AK Parti’de kenetlenmeye vesile oldu. En azından yüzde 50’den fire verilme riski ortadan kalktı. 

Aslında AK Parti için tam seçim zamanı…

İstanbul Times /Müslüm Aktürk