Aydınlar Ocağının düzenlediği 27 ARALIK 2016 günü saat 14:30`de “EGEMENLİK VE HAKİMİYET MİLLETİMİZİNDİR, TEK ADAMA DEVREDİLEMEZ” panelinde konuşmacı olarak katılanlar;

Eski Devlet Bakanlarından Sadi SOMUNCUOĞLU,

PROF. Dr. Ümit ÖZDAĞ,

Prof. Dr. Birgül Ayman GÜLER,

Doçent Dr. Ümit KOCASAKAL konuşmacı olarak katılmışlardır. İlk olarak bütün şehitlerimiz ve gazilerimiz için bir dakikalık saygı duruşu ve hemen arkasından gür bir katılımla “İSTİKLAL MARŞI” okunmuştur.

İlk söz alan konuşmacı Eski Devlet Bakanlarından Sadi SOMUNCUOĞLU gelişen rejim ve devlet bekası hakkında görüşleri şunlardır.

Partili başkan, cumhurbaşkanı sistemi, sistem değişikliği, Cumhuriyet rejiminden çıkış ve başkanlık sistemine geçiş yani halkın yönetiminden tek adamlık ve saltanat sistemine geçişle eşdeğerdir.

Bu sistemi kim istiyor?

Tek adam düzeni isteniyor, bu çok sistemin tek adam üzerinden giden bir yapı anlamına gelir. 1993`de bir röportajda “Türkiye sadece TÜRKLERİN değildir. Cumhuriyete itirazımız yok fakat diğer yapıların ve gruplara haksızlık yapılmıştır. Biz buna karşıyız. Diye buna benzer cılız sesler eskiden duyardık. Meğer bugünlerin alt yapı çalışmalarıymış.

28 Şubat sürecinde göstermiştir ki bize iş dinamiklerle dönüştüremeyeceğini anlayan Hıristiyan Kulübü, Masonik yapılar ve AB – D ile birlikte hareket ettiler. Bu konuyu medya üzerinden bizlere zaman içinde işlediler ve bugünlere getirdiler.

Etnik grupları güçlendirerek içeriden bir kalkışmaya yönlendirenler, dışarıdan da her türlü desteği vererek terör ve karmaşa ortamında kendilerine pay çıkarıyorlar.

5. veya 6. OSLO görüşmeleri Türkiye`yi temsil eden üst bürokrasi ve terör örgütünün üst görevlileri yani PKK YÖNETİMİ hakem ülkeler tarafından bir araya getirilerek ve ortak kararları yazıya dökerek bunu tutanak olarak işlediler ve karara bağladılar. Ülkenin bölünmesi, güvenlik güçleri ve bütün organları ile kendi devletini kurmak için yardım edeceklerinin ilanını devlet kendi eliyle kendini parçalayacak olan anlaşmalar ve görüşmeler silsilesidir. Halkın bundan haberi olmadan yapılmıştır. Adına “AÇILIM SÜRECİ” diyerek fakat içeriğini hiç anlatmayarak yollarına devam etmişlerdir.

Bunu yaparlarken medya aracılığı ile kendi stratejik görevlileri halkımızın önüne çıkararak bu ülkede sadece TÜRKLER yok diyerek; her grup ve etnisiteyi veya ayrışmayı sağlamak ve hazırlamak için top yekûn hareket ettiler.

Bunu İMRALI – ÇOCUK KATİLİ ile birlikte özerk bölgeler kurulacak,

Silahlar bırakılacak, terör dağdan indirilecek, Apo hapisten önce ev hapsi daha sonra siyasete sokulacaktır. Yani terör ortadan kaldırılacak siyasi oluşuma devşirilecek yani parçalanmaya zemin hazırlanacaktır.

Tam yetkili Başkanlık sistemi ile bu yapılanları taçlandırarak veya öteleme TÜRK kelimesi çıkarılacak,

 Anayasa yapılacak, böl parçala yönetimi bir yılan gibi TÜRKİYE kabuk değiştirme işlemi başkanlık sistemi ile özerk yönetim, federasyon, konfederasyon ve eyalet sistemine geçiş tamamlanmış olacaktır. Yani bu karmaşadan yararlanarak KENDİ ANAYASALARINI VE BAĞIMSIZLIKLARININ önünü açmak için bunca caba ve ihanet…

Egemenlik halktan alınıp belli bir zümrenin veya tek adamın eline bırakılacaktır.

Diğer anayasalarda da değişiklikler olmuştur. Fakat “EGEMENLİK MİLLETİNDİR” değiştirilemez. Bugün Türk milletinin elinden alınmak isteniyor. Başkanlık değil başkan sistemidir. Her şeyin bir başkanı ve o başkanın dediği olur, atanmış kişilerin yönetimi hayata geçirilir.

Seçimden seçime değil, başkanın seçimi üstünlüğünü kabul etmiş oluyoruz. Burada meclisin yaptığı görüntü, karar ve yetki başkanın elindedir.

Bu konuda SADİ SOMUNCUOĞLU Bey`e destek olarak bugünlerde en iyi yaşadığımız örnek üniversitelerde rektör seçim veya atamasında görebiliriz. Rektör seçim sonucu kim kazanırsa kazansın cumhurbaşkanının önüne imzaya götürülür ve cumhurbaşkanı en az oy alanı atar hatta atamıştır. Hatta seçime girmeyen birini bile atayabilir. Şimdi buna ne denir? “GÖRÜNTÜDE SEÇİM veya DEMOKRASİ” diyebiliriz…

BİR MİLLETİN KARARI TEK BİR KİŞİNİN EGEMENLİĞİNE BIRAKILAMAZ…

Güçsüzün hakkı yok…

“EGEMENLİK AKYITSIZ ŞARTSIZ BAŞAKANINDIR” bunu yazmazsak kendimizi ve halkımızı kandırmış oluruz.

Elveda cumhuriyet,

Elveda kuvvetler ayrılığı,

Elveda adalet,

 Elveda bağımsızlığımız,

Elveda TÜRKLÜĞÜMÜZ…

“EGEMENLİK AYNEN NAMUS VE İFFET GİBİDİR, BÖLÜNEMEZ VE ORTAK KABUL EDİLEMEZ”.

İkinci konuşmacı; Prof. Dr. Birgül AYMAN GÜLER Hanım efendi bakın neler söyledi;

Egemenlik kavgası var. Egemenlik Türk Milletinindir. Bunu almak için buradayız. Bir anayasa sorunumuz var. 15 senedir rafta dururken, teklif AKP`den, destek MHP`den buna şerbeti vermek CHP`den olmak kaydıyla bir teslimiyet içindedirler.

Yani anlayacağınız iş yine AZİZ TÜRK HALKINA düştü… GAZAMIZ MUBAREK OLSUN…

21. MADDELİK ANAYASA değişikliği sır gibi saklandı, metin yok, imzalar var bu ne iştir.  Daha sonra internete düştü, okuduk. 10 gün sonra meclise geldi, 6 madde oylamadan geçti ve bu anayasa taslağı yürürlüğe geçti.

Meclisteki partiler hep beraber el ele güle güle geçiriyorlar. Sanki kavga eder gibi işleniyor.

21 maddeyi kim yazdı? Kim oluşturmak için nasıl bir sistemle yaptı? Kim taslağı hazırladı?

Yani denen renksiz ve ideolojisi olmayan yani ATATÜRK`SÜZ çok etnikli anayasa veya TÜRKSÜZ üniter yapı çok ülkülü devletçikler gibi ABD destekli bir ANAYASA ile karşı karşıyayız. Zamanı gelince uygulayacağız denmektedir.

21 madde bunun basamaklarıdır. Yeni anayasa taslağı 2012 yılında TBMM komisyonunda 32 maddelik anayasa taslağı öncü olarak vardı.

2012 yılındaki bu taslakla karşılaştırdığımızda;

Cumhurbaşkanı yüksek öğrenim görmüş vatandaşlarımız arasından seçilir derken; 2016 yılına gelindiğinde doğuştan Türk vatandaşı gibi allayarak milli devlet hüviyetine bürünüyorlar. Milleti ve devleti savunuyorum adı altında kötü işlerini örtüyorlar.

Asıl yapmak istediklerini gizlemek, bizim halkımızı esas oğlan göstererek istiyorlar.

Türkiye Cumhuriyeti bu “AYIP ANAYASAYI” hak etmiyor.

Cumhurbaşkanı olmadığı zamanlarda vekâleti Cumhurbaşkanı yardımcısı kararları alır. Bu arada vekâlet eden 40 tane Cumhurbaşkanı yardımcısı vardır. Bunları kendisi seçiyor, bunlar arasındaki hiyerarşi nasıl işlemesi gerektiği belli değil, büyük bir açık var. Yani anlayacağınız ucu açık bir sistemdir.

Bu arada idareyi iki başlı yaparken, yasamayı da iki başlı yaptılar. Nasıl yaptılar?

TBMM kanun çıkarmaya devam edecekler, cumhurbaşkanı eş değer kanun çıkarabilir. Fakat TBMM`nin yetkisi daraltılıyor, görevleri sınırlandırılıyor. En önemlisi Cumhurbaşkanlığına bağlıyorlar. Bunu kanunlarla değiştiriyorlar

TBMM ve Cumhurbaşkanı ile iki başlılık oluşuyor. Meclisin yetkileri cumhurbaşkanının kontrolüne ve insafına bırakılarak yetki tek elde toplanıyor.

Anayasa değişikliği Meclis ve CUMHURBAŞKANI ortak yetki veriyor. Fakat TBMM`sini Cumhurbaşkanına bağlıyorlar.

Yani kanunlarla yönetiliyor gibi gösterilip bakın kanun sistemindeyiz. Bürokrasi ve mahkemelere bırakıyoruz.  Sonu gelmeyen bir karmaşa oluşturuyorlar. Bu karmaşa düzeni sayesinde kendi istediklerini yapan bir sisteme geçmiş oluyorlar.

Yayınla ilgili; Cumhurbaşkanı karar çıkardığında direk doğrudan resmi gazetede ilan ederek hayata geçirirken;

TBMM karar çıkardığında ÖNCE CUMHURBAŞKANINA gidiyor, olmamış diyorsa tekrar meclise gelerek görüşülüyor. Değişiklik yapılarak tekrar Cumhurbaşkanına gönderiliyor bu böyle devam ediyor ta ki cumhurbaşkanı onaylayana kadar ve ondan sonra resmi gazetede yayınlanıyor… Görüntü de demokrasi…

Bugünkü sistemde; TBMM, CUMHURBAŞKANI vekâlet etmek istediğinde meclis başkanı vekâlet eder. Yeni sistemde ise cumhurbaşkanı vekâlet etmesi gerektiğinde cumhurbaşkanı yardımcılarından birisini vekâlet olarak atayabilir. Hangi cumhurbaşkanı yardımcısı olduğu belli değildir.

Sıradan bir kişiyi Cumhurbaşkanı bakan olarak seçerse kimse buna itiraz dahi edemez.

Bu ne anlama geliyor?

“Halkın meclisi ve yönetimi halkın elinden alınıyor”.

Yasama iki başlı ve Cumhurbaşkanı yönetiminde tek adamlığına giden bir yapı ile karşı karşıyayız.

Sözlü soru dahi kimse cumhurbaşkanına sorulamaz. Milletvekilli dahi soramayacaktır. Bu ne anlama geliyor hükümet yok anlamına gelir.

Cumhurbaşkanı milletvekilini bakan atarsa milletvekilliği düşüyor.

Halkın arasından istediğini seçip bakan yapabiliyor.

TBMM`nin genel görüşme hakkı var fakat yaptırım gücü yok oluyor.

Bugün ise toplum ve milletin menfaatleri veya devletin faaliyetleri ile ilgili hesap sorabilir iken; yeni sistem ile hiç kimse bunları konuşamayacaktır.

Meclis araştırması veya soruşturması yapabilir fakat denetleyemez.

Eğer Cumhurbaşkanı veya yardımcısını soruşturma açmak için 550 milletvekilinin bugün 55 kişi ile açabilirken; yeni sistemle “SALT ÇOĞUNLUK 301 MİLLETVEKİLİ” bir araya gelerek soruşturma açma hakkına sahip olacaktır. Bu kendi kendini kilitleme ve cumhurbaşkanını hiçbir zaman soruşturma açamazsın anlamına gelir.

TBMM`si kanunlarla lav edilmiştir, atıl duruma getirilerek işlevsiz bir hale getirmişlerdir. Yani “MİNAREYİ HAZIRLAYAN KILIFINIDA HAZIRLAŞIMTIR”.

Bugünkü sistemde cumhurbaşkanının görev ve yetkilerini TBMM fes yetkisi verdiği gibi Cumhurbaşkanı da TBMM Meclisini fes etme yetkisi var, yeni seçimlerin yenilenmesi ve bunu nedenleri bilinmiyor. Hatta TBMM 2/3 oranda çoğunluk sağlamadan seçimleri tekrarlayamaz. Yani Cumhurbaşkanı her halükarda TBMM Meclisinin üzerinde tek güç olarak kanunlar nezdinde koruma altına alınmıştır.

Cumhurbaşkanı üst üste 2 kere seçilme hakkına sahiptir. Bunu aşmak için 1 ay önce istifa ederek tekrardan 3 sefer aday olabiliyor. Kendiliğinden buna imkân sağlıyor. Ömrü olduğu sürece FİRAVUN gibi daimi iktidarını sağlamış oluyor.

Bu kanunlarla TBMM`ye ortak geldi fakat bir farkla meclisten daha çok yetkilere sahip ve onu da kanunlarla kendine bağlayan bir düzenle karşı karşıyayız.

Hükümetsiz bir başkanlık ve denetimsiz bir düzenlemedir. Bu düzene aslında “Başkanlık sistemi” değil tam anlamı ile “DEVLET BAŞKANLIĞI”  desek daha doğru olur.

Denetimsiz ve kontrolsüz devlet yönetimi ve halkın bütün egemenliğinin teslimiyeti anlamına gelir.

Bütün konuşmacıların söylediklerini tamamını siz okuyucularımla paylaştığımdan diğer iki konuşmacıların görüş ve tespitlerini bir dahaki yazımda dostlarla paylaşacağım… Bunlara ilaveten;

T.C GİDERSE Türkiye gider…

Anayasa TÜRKÇE konuşmaktan geçer… Hür iradenin, aklını işletmenin ve birliğin olmadığı yerde ne başkanlık ne de Anayasa konuşulabilir… Karmaşanın içinde sadece ZÜLÜM DOĞAR…

SORUNLARI VE FAKRLI DÜŞÜNCELERİ KONUŞMAK GÜZELDİR. FAKAT EN ÖNEMLİSİ ÇÖZÜMLERİDE PEŞİNDEN SÖYLEMEK HATTA EYLEME GEÇMEKTİR…

ATATÜRK GENÇLİĞİ GÖREV SENİ BEKLER… GÖREVİNİZİ “ATATÜRK`ÜN GENÇLİĞE HİTABESİNDE GÖREBİLİRSİNİZ”. BU TOPRAKLARI VATAN BİLMİŞ BÜTÜN GENÇ YURTTAŞLARIMIZA VE GENÇ HİSSEDENLERE SELAM OLSUN…

Sevgi ve saygılarımla… Düşüncelerin sahaya yansıması dileğiyle “SİYASET NETİCE ALMA SANATIDIR.”

Ata mirası ulus… murat akbaş