Geçmişten bugüne, bugünden yarına yaşadığımız bu dünyada kendini bir şey sananların yönettiği bir coğrafyada huzur ve mutluluk yoksa yapılan her şey kendini tatmin etmekten ileri gitmiyor demektir. Azınlığın huzur için çoğunluğun yok sayıldığı bir dev aynasında aslında aynaya bakan dev değildir. Onu gösteren aynadır aslında dev olan ve bunu çoğunluğunda kabul ettiği bir oyundur. İşte hikâyemizde bakalım bunu nasıl anlatmış?

Küçük Prens bölgesinde bulunan gök taşlarını doğal olarak ziyaret etmeye ve kendini geliştirmek için kendisine bir meşgale aramaya başladı. Birinci göktaşında bir kral yaşıyordu. Kakı ve mor giysiler içinde, çok sade ama aynı zamanda görkemli bir tahtın üzerinde duruyordu.

Ah! İşte bir VATANDAŞ, diye bağırdı kral Küçük Prens`i görünce.

O zaman Küçük Prens kendi kendine şöyle dedi:

Daha önce hiç görmediği halde, beni nasıl tanıyabiliyor ki?

Krallar için dünyanın oldukça basitleştirilmiş olduğunu bilmiyordu. Bütün insanlar VATANDAŞTI bir kral için…

Yaklaş ki seni daha iyi görebileyim, dedi ona kral, birilerinin kralı olmaktan çok gururlu bir halde…

Küçük Prens bakınarak oturacak bir yer aradı, ama gezegen muhteşem kakı mantosuyla dopdoluydu. O da ayakta kaldı ve yorgun olduğundan dolayı esnedi.

Kralın yanında esnemek kurallara aykırı, dedi ona kral. Bunu sana yasaklıyorum.

Kendime engel olamıyorum, diye cevap verdi Küçük Prens şaşkınlıkla. Uzun bir yolculuk yaptım ve hiç uyumadım…

O zaman sana esnemeni emrediyorum, dedi kral. Uzun yıllardır kimsenin esnediğini görmedim. Esnemeler benim için merak konusudurlar. Hadi! Bu bir emirdir.

Bu benim gözümü korkuttu ama… Artık yapamıyorum… dedi Küçük Prens kızararak…

Hım! Hım! Diye cevapladı kral. O zaman sana bazen esnemeyi ve bazen de…

Biraz mırıldanarak konuşmaya başlamıştı kral ve sıkılmış görünüyordu.

Çünkü kral için otoritesine saygı duyulması esas itibariyle çok önemliydi. İtaatsizliği asla hoş görmezdi. O mutla bir hükümdardı. Ama iyi bir kral olduğu için akla yatan emirler verirdi.

Kral şöyle derdi: “Eğer bir generale deniz kuşu olmasını emredersem ve eğer general bana itaat etmezse, bu onun suçu olmaz. Bu benim suçum olur.”

Oturabilir miyim? Dedi utangaçlıkla Küçük Prens.

Oturmanı emrediyorum, diye cevap verdi kral, kakı mantosunu bir köşesinden biraz çekerek.

Fakat Küçük Prens bir şeyi anlayamıyordu. Küçücük bir gezegendi bu kral burada kime hükmediyordu ki?

Efendi hazretleri, dedi krala, sizi sorguladığım için beni bağışlayın…

Beni sorgulamanı emrediyorum, diye çabucak cevap verdi kral.

Efendi hazretleri, siz neye hükmediyorsunuz?

Her şeye, diye, çok basit bir biçimde, cevapladı kral.

Her şeye mi?                                                             

Kral belirsiz bir el işaretiyle gezegenini, diğer gezegenleri ve yıldızları işaret etti.

Bütün bunlara mı? Dedi Küçük Prens.

Bütün bunlara… diye cevapladı kral.

Çünkü sadece mutlak bir hükümdar değil aynı zamanda evrensel bir hükümdardı o.

Ve yıldızlar size itaat ediyorlar mı?

Tabii ki, diye cevapladı kral. Onlar derhal itaat ederler. Disiplinsizliği asla hoş görmem ben.

Küçük Prens böyle bir güç karşısında hayran olmuştu. Eğer bu güç onda olsaydı sadece kırk dört değil, yetmiş iki, belki yüz, belki de iki yüz gün batımını aynı günde seyredebilirdi, hem de sandalyesini bile kıpırdatmadan! Ve terk ettiği gezegeninin anısıyla biraz üzgün hissetmesine rağmen kendisini cesaretlendirerek kraldan şöyle bir lütuf da bulundu:

Bir gün batımı seyretmek istiyorum… bana bir iyilik yapın… güneşe batmasını emredin…

Eğer bir generale bir kelebeğin yaptığı gibi başkasının bir çiçeğinden çalmasını emredersem, ya da bir trajedi yazmasını emredersem, ya da deniz kuşu olarak değişmesini emredersem ve eğer general aldığı emri yerine getirmezse, suç onda mı yoksa ben de mi olur?

Sizde olur, diye kesin bir biçimde cevap verdi Küçük Prens.

Doğru. O yüzden herkesten verebileceği şeyi istemek gerek, diye devam etti kral. Otorite akıl üzerine kuruludur. Eğer sen halkından gidip kendisini denize atmasını istersen, halk devrim yapar. Ben bana itaat edilmesini hak ediyorum, çünkü benim emirlerim akla yatan emirlerdir.

Pekii benim gün batımım? Diye hatırlattı sorduğu bir soruyu asla unutmayan Küçük Prens.

Gün batımına kavuşacaksın. Bunu isteyeceğim. Ama yönetim bilimimin gereği olarak, koşulların elverişli olmasını bekleyeceğim.

Bu ne zamana olur? Diye sordu Küçük Prens.

Hım! Hım! Diye cevap verdi kral, her şeyden önce büyük bir takvime göz atarak, Hım! Hım!  Bu yaklaşık olarak… Yaklaşık olarak… Bu akşam saat yedi kırka doğru olacak! Ve bana nasıl tastamam itaat edildiğini göreceksin.

Küçük Prens esnedi. Elinden kaçan günbatımına üzülmüştü. Hem de şimdiden biraz sıkılmaya başlamıştı:

Artık burada yapacak bir şeyim kalmadı, dedi krala. Geri dönmek istiyorum!

Gitme, diye cevapladı kral, bir vatandaş bulmuş olmaktan çok gururlu bir halde. Gitme, seni BAKAN yapıyorum!

Ne BAKANI?

Eee… ADALET BAKANI!

Ama yargılanacak kimse yok ki!

Belli olmaz, dedi ona kral. Henüz bütün krallığımı gezmeyi bitirmedim. Çok yaşlandım, yürümek beni çok yoruyor ve bir araba için de yer yok.

Oh! Ama ben daha önce gezip gördüm, dedi, Küçük Prens ve gezegenin diğer tarafına yeniden bir göz atmak için eğildi. Orada da kimse yok…

O zaman kendi kendini yargılarsın, diye cevapladı kral. Bu en zorudur. Kendi kendini yargılamak başka birini yargılamaktan çok daha zordur. Eğer kendini iyi yargılamayı başarırsan bu senin gerçek bir bilge olduğunu gösterir.

Ben kendimi her yerde yargılayabilirim. Bu gezegende yaşamak zorunda değilim, dedi Küçük Prens.

Hım! Hım! Dedi kral, sanırım benim gezegenimde bir yerlerde yaşlı bir fare var. Geceleri sesini duyuyorum. Bu yaşlı fareyi yargılayabilirsin. Arada sırada onu ölüm cezasına çarptırırsın. Böylece hayatı senin ADALETİNE bağlı olur. Ama her seferinde onu affedersin, ekonomi yapmak için. Ondan tek bir tane var.

Ben ölüm cezasına çarptırmayı sevmiyorum, diye cevap verdi Küçük Prens ve sanırım ben gidiyorum.

Hayır, dedi kral.

Ama Küçük Prens, hazırlıklarını tamamlamış olmasına rağmen, yaşlı kralı hiç üzmek istemedi:

Eğer efendi hazretleri dakik bir biçimde itaat edilmek istiyorsa, bana akla uygun bir emir verebilir. Örneğin bana, bir dakika geçmeden gitmemi emredebilir. Koşullar buna elverişli görünüyor.

Kral bir cevap vermeyince, Küçük Prens önce biraz durakladı, sonra da, içini çekerek, yola koyuldu.

Seni BÜYÜKELÇİM yapıyorum, diye aceleyle bağırdı kral o zaman.

Çok otoriter bir havası vardı.

Yolculuğuna devam ederken, yetişkin insanlar gerçekten çok garip, dedi kendi kendine Küçük Prens…

Hikâye bu ya herkes alacağını almıştır her halde…

Bugün TÜRKİYE`de Ahmet ŞIK savunma yapıyor bir gazeteci olarak “HAYIR KANDIRILMADINIZ, BİRLİKTE BİZİ KANDIRMAYA ÇALIŞTINIZ.” Diyerek ADALET ARAYANLARA SESLENİYOR…

“O zaman kendi kendini yargılarsın, diye cevapladı kral. Bu en zorudur. Kendi kendini yargılamak başka birini yargılamaktan çok daha zordur. Eğer kendini iyi yargılamayı başarırsan bu senin gerçek bir bilge olduğunu gösterir.”

Bu noktaya gelene kadar bizler ne yaptık ki; “PİRE DEVE OLMUŞ BİZ HALA PİRENİN PEŞİNDEYİZ?”

PEKİİ  “İKİ TAŞERON PARALEL DEVLETE SIZARSA, GAZETECİLER HABER YAPARSA; SUÇLU GAZETECİ Mİ OLUR?”

YANİ NASRETTİN HOCANIN DEDİĞİ GİBİ EVİM SOYULDU İYİ DE “HIRSIZIN HİÇ Mİ SUÇU YOK?”

Sevgi ve saygılarımla… Gerçekten “YETİŞKİN İNSANLAR ÇOK GARİP DEĞİL Mİ?” ata mirası ulus… murat akbaş

KAYNAKÇA: KÜÇÜK PRENS – ANTOINE DE SAINT – EXUPERY – ÇEVİREN MEHMET ASLAN – MÜHÜR KİTAPLIĞI