Batılılar tarih boyunca gittikleri kıtalara veya ülkelere misyonerlik faaliyetleri adı altında Hıristiyanlığı yaymak veya insanları huzura kavuşturmak için değildir. Batılı misyonerler gittikleri ülkeleri sömürgeleştirmek ve yerli halkları yerli ajanlar üretmek için kullanmaktadırlar. Bu bağlamda Türkiye`yi parçalamak ve Müslüman Türkleri Anadolu`dan çıkarmak istemektedirler. Hatta tarihten TÜRK kelimesini kazımak istiyorlar. Çünkü nerde bir misyonerlik faaliyeti veya istila hevesine kapılsalar karşılarına duvar gibi TÜRKLER çıkmıştır. Onların bu hedeflerine ulaşmak için çabalarını ve sabırla mücadele etmelerine karşılık MÜSLÜMAN TÜRKLER ve DİĞER MÜSLÜMANLARI anlamakta zorlanıyorum.
Bakın size ne anlatacağım;
Türkiye`nin baskıları sonucu Suriye`den çıkmak zorunda kalan Apo, İtalya`ya gittiğinde VATİKAN, PKK`ya ve Apo`ya sahip çıkmıştır. 1998
“katolik dünyasının ruhani merkezi olan VATİKAN, Apo`ya sığınma hakkı verilmesine taraftar olduğunu bildirdi.” (hürriyet 22. Kasım 1998)
Doğu kiliseleri topluluğu sorumlusu Kardinal Achille SILVESTRINI“kilise`nin Kürt toplumunun ulusal kimlik kazanmasına sempatiyle baktığını”söylemiş ve Kürtlerin sorunlarına sahip çıktığını söylemiştir.
Apo`nun PAPA`ya mektubu göndermekte gecikmemiştir.
Apo, Hıristiyanlığı yüceltmek ve PAPA`ya, Mekke`den daha yakın olduğunu vurgulayan mesajlar yayınlamıştı:
“PKK`nın İtalya`daki yayın organı haline gelen, La Rebublica gazetesi, bölücü başı APO`nun Katolik dünyasının ruhani lideri Papa 2`inci JEAN PAUL`e bir mektup yazarak
“kendisini kabul etmesini istediğini ve Kürdistan mücadelesine verilen kutsal desteğin sürdürülmesini temenni ettiğini” vurgulamıştı. Demek ki neymiş “körler sağırlar birbirini ağırlar”
Aynı PAPA`ya bak bak FETTULLAH GÜLEN de mektup gönderip, hatta bizzat ziyaret edip arzı hürmetlerini bildirmiş ve “Papalık Konseyinin gönüllü bir hizmetkarı olduğunu” açıklamıştı!? “Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu” değil mi? Dostlar ne güzel mektuplaşıyorlar, ne güzel ziyaretler, ne güzel hoşgörü birlik beraberlik darısı biz MÜSLÜMANLARIN başına…Bak elin oğlu neler yapıyor biz birbirimizi yiyoruz ne uğruna bilen varsa beri gele!?...
Vatikan daha sonra bu görüşmelerin semeresi olarak Apo`ya; Türkiye`nin büyük baskıları sonucu kapatılan PKK`nın yayın organı MED TV`nin yerine, Hıristiyanlık propagandasını da yapan C TV`yi yayına soktu… “AL GÜLÜM VER GÜLÜM BİZE DÜŞEN AVCUNU YALAMAK MI KALDI?”
Daha dün bunlar olurken acaba MUSTAFA KEMAL ATATÜRK 4 MAYIS 1924 tarihinde, NEW YORK HERALD Gazetesinin muhabirine verdiği demeçte, Hıristiyan misyoner örgütlerce kurulan okullar hakkında şunları açıklıyordu…
“… İmparatorluk hududu dahilinde her millet kendi lisanını ve dinini talim ederdi. Fakat bu okullar ihanet projelerine hizmet ettiler… Ermeniler, Türk hakimiyeti altında, açıkça müstakil bir kraliyet lehinde çalışıyor, ecnebi unsurların fiili muavenetiyle hayallerini hızla gerçekleştirmek için mütemadiyen entrikalarda bulunuyorlardı… Türkiye`deki okullar ve kiliseler, tahrik ve hıyanet ocağı idi.”
ATATÜRK, TBMM`de yaptığı bir konuşmada;
 “Misyonerler tarafından açılan ve finansmanları karşılanan bu okullar, Milli Mücadele sırasında işgalcilere karargah olmuştur” diyordu. Atatürk, misyoner okulları için “Bunlar mektep değil, memleketimizde düşmanın işgali altındaki kaleleri” dir ifadesini kullanıyordu…
Artı ATATÜRK, Hıristiyan misyoner örgütlere ait okulların ve kiliselerin OSMANLI Döneminde vatana hıyanet ettiklerini, devlete karşı komplolar peşinde koştuklarını ve provokasyona başvurduklarını vurguluyordu.
ATATÜRK bizzat 1928 yılında; Bursa AMERİKAN KIZ KOLEJİ`nde üç Müslüman kızın Hıristiyanlaştırıldığına dair rivayetler çıkması üzerine bu olaya el koymuştur.
Bu gelişmeler yaşanırken; Amerika`nın gösterdiği tavır da önemlidir. Amerikan Büyükelçisi MR. GREW bizzat devreye girer ve Amerikan yönetimi, Washington Büyükelçimizi çağırarak Amerika`daki:
“Türk düşmanlarını harekete geçirerek kışkırtacaklarını ve Türklerin İslam`a hala taassup düzeyinde bağlı olduklarını propagandasını yapacaklarını” bildirir. Bunun üzerine Dış işleri Bakanı TEVFİK RÜŞTÜ ARAS, Mr. GREW ile görüşmüş ve iki tarafı da memnun eden yol bulunmuş ve üstü kapatılmıştır.
Ancak ATATÜRK, Amerika`nın baskılarına rağmen, yine de BURSA AMERİKAN KIZ KOLEJİ`ni kapattırmış ve misyonerlerin propaganda koşullarını oldukça zorlaştırmıştır.
Bu olaylarda üç öğretmen de misyonerlik suçundan hapse tıkılmıştır. Buyurun beyler “kim dinsiz kim ALLAHIN KULU” öyle işkembeyi kübradan sallamayalım gerçekler ayan ve beyandır…
ATATÜRK`ün misyonerlik karşısında izlediği politika açısından YEHOVA ŞAHİTLERİ`nin taleplerine verdiği cevap da oldukça öğreticidir.Yehova Şahitleri`nin ikinci başkanı olan J.F. RUHERFORD, 1934`de hareketin Amerika`da tanındığını, Türkiye`de de gerekli müracaatın yapılmasını istemiştir. Başvuru yapılmışsa da, ATATÜRK, Yehova Şahitleri`nin Türkiye`de faaliyet yapmasına izin vermemiştir.
 O zaman bugünkü bu misyoner faaliyetleri TÜRKİYE`de nasıl yapılabiliyor? Sokaklarda, caddelerde aleni bedava misyoner din kitapları, tiyatro, gezi adı altında hatta para verilerek insanlarımızı ne mecralara teslim ediyoruz. Artık her yerdeler etrafınıza bakın kafalarınızı kuma mı gömdünüz yoksa!?...
Yabancı okullar, Cumhuriyet döneminde “Doğrudan Hıristiyanlaştırmak” tan çok “isimsiz Hıristiyanlık, HIRİSTİYANGİBİLEŞTİRMEK” işlevini benimsemişlerdir. Misyonerlerin bu geri adım atışlarında ATATÜRK`ün misyoner lik karşısındaki kesin tavrı belirleyici olmuştur. Bugün ise “DİNLER ARASI HOŞGÖRÜ” adı altında Türkiye`nin her tarafında tarihi kiliseler devlet eliyle işlek hale getiriliyor, ev kiliseler aldı başını gidiyor ucunu tutana aş olsun…
 Bu hoşgörüyü Yunanistan, Ermenistan, Bulgaristan veya diğer Hıristiyan ülkelerde eşitlik ve hoşgörü adına bizde yapabilir miyiz? Bir de tersten sorayım acaba bugünkü liderim diye dolaşanlar ATATÜRK gibi dirayetli ve dinine sahip çıkarak gerçek liderlik yapıyorlar mı? Ya da ATATÜRK`ün engellediği ve yasakladığı halde bugün bunlar nasıl aleni olarak gözlerimizin içine baka baka çocuklarımızı elimizden alabiliyorlar?
“isimsiz Hıristiyanlık” kavramı 1906`dan itibaren Misyoner Örgütlerin kongrelerinde tartışılmaya başlanmıştır. “isimsiz Hıristiyanlık” ilk olarak Kahire Misyonerlik Kongresi`nde gündeme alınmıştır. Ardından 1911 LAKNAW,
1913 EDINBURG Misyonerlik Kongrelerinde geliştirilmiş,
1922 Kudüs Misyonerlik Kongresi kararları ile İSLAM ÜLKELERİNDE uygulanmasına resmen başlamıştır.
“isimsiz Hırisitiyanlar” ya da “vaftiz edilmemiş Hıristiyanlar” kavramı; Hıristiyan olmayan dinlerdeki ve kültürlerdeki, Mesihi öğeleri benimseyen kişilere verilen isimdir.
Adı Müslüman kalsa da Hıristiyan gibi düşünen, Hıristiyan gibi yaşayan insanları çoğaltmak içindir… ve maalesef çok üzücü ve düşündürücü mesafeler alınmıştır. Korkmayın kafanızı kaldırın ve etrafınıza bakın hatta kendinize hatta televizyonlara biz nasıl yaşıyoruz veya biz kimiz?
“insanlar inanışlarını yaşayamıyorlarsa; yaşayışlarını inanç yaparlar” bizi kim bu hale getirdi ve biz buna nasıl müsaade ettik? Bizim eğitim sistemini kim veya neye hizmet ediyor? Hiç hesap sordunuz mu? Ya da hesap sorulmayacağını mı sanıyorsunuz?
ABD VE BATI BU SÜREÇTE MÜSLÜMANLARI İKİ KISIMDA İNCELİYORLAR;
1 – Amerikan ve Batı projeleri açık seçik bir biçimde sorgulayanlar, “fundamentalist /radikal Müslümanlar” olarak,
2 – Amerikan projeleri ile uyum içinde olan Müslümanlar ise; “liberal /ılımlı Müslümanlar” olarak…
Bu noktada Fetullah GÜLEN, BİZİ YÖNETENLER yani ATATÜRK SONRASI 78 yıl bize ne uyguladılar. Ilımlı İslam, layd İslam, BOP, KÜRESELLEŞME, LİBERALLEŞME, ÖZELLEŞTİRME, KİRALIK İŞÇİ… elimizde neyimiz var neyimiz yok, maneviyatımız, ruhumuz, onurumuz, namusumuz, şerefimiz hepsi ılımlı ve batıya uyumlu İSLAMCIK ADINA peşkeş çekilmedik mi?... Adını sen koy…
Batı ve misyoner faaliyette olanlar bizleri ve direnişimizi “politik ve dinsel fanatizm” olarak algılamaktadırlar. CIA bağlantılı düşünce kuruluşlarındanRAND`ın ünlü yazarlarından GRAHAM E. FULLER, IAN O. LESSER`in belirttiğine göre “Bir kültür olarak İslam, sömürgeciliğin, içine nüfus etmesine nispeten daha fazla direnmiş; sömürge döneminde, Hıristiyan misyonerler Müslüman topraklarında pek etkili olamamışlardı itirafında bulunmaktadır.”
American Board of Commissioners For ForeiGN Missions Üyesi iki Amerikan Misyoner L.PERSONS ile P. Fisk, 1820 civarında İZMİR`e yerleşerek burada faaliyetlerine başladılar. Misyoner PERSONS 1820 yılında İzmir`den Amerika`daki örgüte yazdığı mektubunda OSMANLI İMPARATORLUĞU ile ilgili şu temennisini dile getiriyordu;
“Gönlümde, ilahi yardımla, bu kudretli günah(!) imparatorluğu`nun tamamıyle yıkılacağı günleri görme konusunda büyük bir istek duyuyorum.”
Bu bilgiler Diyanet`in, Prof. ŞİNASİ YAVUZ`a hazırlattığı misyonerlik raporunda yer almaktadır. Bugün bu yazdıklarıma göre biz hangi noktadayız? Kim dost, kim düşman? ATATÜRK`ü bize kim nasıl göstermek istiyor? Artık  “aklını işletmeyecek misin?” RABBİM SORUYOR KULUNA….
1810 yılında bir misyoner örgütü olarak kurulan Amerikan Board, Anadolu topraklarında en çok faaliyet gösteren misyonerlik ocağıdır. Ülkemizdeki bütün Amerikan Okulları ( Robert Kolej dışındakiler) kısaca BORD HEYETİ adlandırılan bu örgüt tarafından hazırlanmıştır.
1870 yılına gelindiğinde BORD HEYETİ`nin ANADOLU`da tam 233 eğitim kurumu vardır!..
Ancak Kurtuluş SAVAŞI`ndan sonra AMERİKAN BORD heyetinin okulları “misyoner faaliyeti yaptığı” gerekçesiyle ATATÜRK tarafından kapatılmıştır! Fakat Lozan`da Türkiye`ye dayatılan ilk şartlardan birisi BORD HEYETİ OKULLARININ yeniden açılması dayatılmıştır.
1968 yılına gelindiğinde Türkiye`de bir vakıf kuruldu. Amerikan Bord Heyeti, Lozan ile yeniden açtığı okulları ve sahip olduğu bütün mal varlığını bu Vakfa devretti. Yöneticileri ve bu vakfın adı SAĞLIK VE EĞİTİM VAKFI`ydı. Kısa adı”SEV”.
Amerikan Bord Heyeti`nin her şeyini devrettiği SEV Vakfı`nın Halen İstanbul`da bir, İzmir`de iki ve Tarsus`ta bir okulu bulunuyor. Niye mi TARSUS? Bir bakıyoruz ki; Tarsus, AZİZ PAVLUS`un kenti çıkıyor. Aziz Pavlus ise tarihteki  “İLK MİSYONER”! PAVLUS SEVGİ kitabının ilk buradan yaymaya başlamıştı. Misyonerler için İNCİLìn diğer adı “SEVGİ KİTABI” dır. Yani TARSUS onlar için tarihsel bir öneme sahiptir. Bizler okumayalım, kafalarımızı kuma gömmeye devam edelim… Gün gelecek bu günleri de arayacağız hem de mumla!....
Bu arada SEV VAKFI`nın kendi sitesinde yer alan bilgilere göre bu okulların yabancı öğretim üyeleri halen BORD HEYETİ tarafından gönderiliyor. Zaten Bord Heyeti SEV`in daimi mütevelli heyeti arasında yer alıyor.
2001 MİT RAPORU; SEV VE ÇEV (ÇAĞDAŞ EĞİTİM VAKFI) KARDEŞ KURULUŞLAR`ın amaçlarına bakacak olursak;
Ø  Bord Heyeti`nin “DÜNYA KİLİSELER BİRLİĞİ” nin bir üyesi olduğu, bu birliğin tüzüğünde ise “HER YERDE VE ORTAMDA İNCİL`İN ÖĞRETİLMESİ DOĞRULTUSUNDA ÇALIŞMALAR YAPMAK”,
Ø  EKÜMENİK PATRİKHANE bilincini geliştirmek,
Ø  Yerel, bölgesel ve ulusal düzeyde ekümenik patrikhane fikrine yandaş olanları deseklemek gibi görevlerin yer aldığı belirtiliyor.
Ø  Artı TÜRKİYE`deki Amerikan okullarının kurucusu BORD HEYETİ`nin bu faaliyetlerini SEV VAKFI eliyle yürüttüğüne dikkat çekiliyor.
Ø  Başkanlığını GÜLSEVEN YAŞER`in yaptığı “çağdaş eğitim vakfı (ÇEV)” ile Amerikan Bord Heyeti ve SEV`in koordinasyon içersinde olduğu… Zaten SEV`in Mütevelli Başkanı YAŞAR YAŞER, ÇEV`in Başkanı GÜLSEVEN YAŞER`in kocası…
Ø  Her ikiis de irtica (!) konusundaki hassasiyetleri ile tanınıyor.
Ø  SEV VAKFI`nın www.sevakfi.org.tr internet sitelerinden kendi ağızlarından da “Amerikan bord Heyeti okulların idari, eğitim, mali yönetimlerini Sağlık ve Eğitim Vakfı`na devretmiştir. Fakat kurucu statüsü nedeniyle söz hakkını korumaktadır. Bir de seçilmiş metevellilerin ¾ `ünün SEV ve Amerikan Bord Heyeti Okullarından mezun olması gerekmektedir. Adamlar sistemini kurmuş dışarıya kuş uçurtmuyorlar… Biz ise açmışız kapıları Mevlam kayıra…
Karşımızda bir taraftan BÜYÜK İSRAİL VİLAYETİ olacak ANADOLU HIRİSTİYAN EKÜMENİSİNİ kurmaya çalışırlarken, diğer taraftan da mezhep farklılıklarını, tekke ve tarikatlardaki içindeki gizli misyonerleri vasıtası ile MÜSLÜMANLARA gerici diye saldırıyorlar… Anlayacağınız her taraftan kuşatılmış haberimiz yok… Bizim unsurlar bunlar olurken uyuyorlar mı acaba?...
Osmanlı İmparatorluğu masonlukla Fransız Büyük Maşrık Locası ile İngiliz ve İtalyan Locaları üzerinden tanıştı. Sıkı durun V. MURAT dahil, Osmanlı seçkinlerinin önemli kısmı masonluğu benimsedi. İttihat ve Terakki Cemiyeti de, döneminin pek çok fikir ve siyaset derneği gibi, bir mason locası olmamakla birlikte masonluğun savunduğu idealleri benimsemiştir. Siyasi mason locaları İstanbul`da mantar gibi her yere yayıldı. 1 NİSAN 1909`da 45 TÜRK locasının temsilcileri İstanbul`da buluştu ve “Grand Orİent Otoman” ı kurdu. (OSMANLI BÜYÜK DOĞU) Mahomed Orphi (MAHMUT ÖRFİ) Paşa büyük üstat seçildi. Taki MUSTAFA KEMAL ATATÜRK 13 EKİM 1935 Tarihinde ucu dışarıda olan ve bizleri yönetmek ve yok etmek isteyen locaları bir gecede kapatma kararı aldırarak kapatana kadar içimizde bizleri her türlü oyunlarla yok oluşa götürmek istediler.
Sonra ne mı oldu 1 NİSAN 1963 Yılında resmi gazetede yayınlanan 6 / 1607 no`lu karar açıklanmasıyla, içişleri bakanlığı`nın 30 – 3957 – 38530 sayılı yazıları üzerine, 3512 sayılı kanunun 10. Maddesine göre, Bakanlar kurulunca 1 – Nisan – 1963 tarihinde “LİONS INTERNATIONAL” Kulübünün kurulması kabul edilmiştir.
Kararı Verenler:
Başbakan: İsmet İnönü,
Başbakan Yardımcısı: Turhan FEYZİOĞLU (Bugün, TÜRKİYE Barolar birliği başkanı oğlu Metin FEYZİOĞLU),
İmar İskan Bakanı: Fahrettin Kerim GÖKAY,
Çalışma Bakanı: Bülent ECEVİT,
Devlet Bakanı: Ali ŞAKİR AĞANOĞLU,
Dış işleri Bakanı: Feridun Cemal ERKİN,
Maliye Bakanı: Ferit MELEN,
Ticaret Bakanı: Muhlis METE
TÜRKİYE`de LİONS kulüplerinin kurulmasına o günlerde izin veren ve bugün hala hayatta bulunan devlet adamlarımıza, 1963 senesi 1 NİSAN`ında almış oldukları bu hazin karar ithaf olunur. Lions`un kuruluşunun kabul tarihi “NİSAN 1” şakası gibi geliyor, ama nedense yüce devletlilerimiz, özellikle o günü seçerek, TÜRKİYE`mize şaka yerine şoka sokmuşlardır.
Bu işin sağı - solu, dinlisi – dinsizi, kalmamış, bize dayatılan süslenip önümüze konan ve yakın tarihimize damga vuranlar kime hizmet etmişler… bir de utanmadan MUSTAFA KEMAL ATATÜRK`e dil uzatmaya yeltenenlere HADİ ORDAN Mustafa KEMAL ATATÜRK GERÇEKTEN “TEK ADAM” GİBİ ADAMDIR” ondan sonrası bu çarkın içinde eriyip gittiler…
Sevgi ve saygılarımla... Elimden gelen gerçekleri yazmaktan öteye gitmiyor… mücadele ediyorum fakat kendi toplumumuz doğru söyleyenleri dışlıyor… ne yazık ki yaptıkları bazı şeyler tutmuş… “isimsiz HIRİSTİYANLIK” gibi…atamirası ulus… muratakbaş