Dini bayramların önem ve anlamı 

Dilde tutsak olan onca kelimeler ve aramıza giren amansız ve anlamsız düşmanlıklar ve her şeye rağmen yine sizlerle bir yılı devirmek. Tüccarı sağlam müşteri bizi de sadık okuyucu ayakta tutar. Ölmedim dersem yaralandığımı mı sanırlar bilemem ama bir bildiğim var benim. Bir yılı daha devirmek hastalıktan iyileşmek gibidir. Çünkü başımıza bu bir yılık süreçte birçok şey gelebilirdi, başına çok şey gelenlerde vardır tabi. Başına bir şey gelmeyenler buna şükür etmeli, gelenlerde sabır etmeli.

Çok şükür hayattayım ve telafi için zamanım var diye hayıflanmalı. Birçok insan “Ölmedim!” dediği zaman hemen diğer muhatabı “Allah (cc) korusun!” der ve ardından da; “Allah (cc) gecinden versin.”sözüyle devam eder.  Ölümün yüzü ne kadar soğuk olsa da haktır. Ecel vaki oldu mu yolculuk başlar.

Ama şükürler olsun ki bu yılda Kurban bayramına erişmek üzereyim. Ama bir o kadar da üzgünüm. Çünkü planımda 6 yıl önce bugün yol arkadaşım olacak kişi ile beraber hacca gitmek vardı. Ama olmadı ölümün soğuk yüzü bizi ayırdı.
 
Her yıl kurban bayramı yaklaşınca bende hayıflanmaya başlarım. Her şeyin nasıl eceli varsa, ayrılıklarında eceli vardır. İtiraf etmeliyim ki bu işlerin yine suçlusu biziz. Ama vatan uğruna ölenlerin suçlusu da biziz, dağda ölen gençlerinde...

Biz yaşadığımıza şükrederken öte taraftan kör kurşunlara hedef olup şehit olanlar ve ölen gençler duruyor. Bu ölümler nasıl durur? Barış nasıl sağlanır? Biz barış için ne yapabiliriz? Biz niçin kaybediyoruz? Ne yaparsak kazanırız? İşte bu sorulara ve çözülmeyen sorunlara çözüm bulmalıyız.

Yazarlarımız yazılarıyla, politikacılarımız çözümleriyle, vatandaşımız sağduyusuyla pek çok katkı yapabilir. Peki nasıl?

Kaybettiğimiz Nokta

Bu yüzden bir işi yapmaya kalktınız mı  onun sonucu haksızlığa çıkıyorsa bilin ki o fiil kul hakkına girer. Kul hakkı ise Allah (cc) affetmeyeceği bir günahtır.

Allah (cc) kimseye zulüm etmez ve başımıza ne gelirse nefsimizden dolayı gelir. Ölüm gelmeden evvel üzerimizdeki hakları iade edelim ve verdiğimiz sözleri tutalım.

Unutmayalım ki münafıklığın alametleri dörttür;

1-      Söz verince yerine getirmemek
2-      Yapılan antlaşmayı bozmak
3-      Yalan konuşmak
4-      Birisine dava açınca günah yollara başvurmak.

İşte bu dört haslet kimde varsa onda münafıklık alameti vadır.

Peki münafıklık alemeti ile alakalı bu dört maddeyi niçin hatırlattım biliyor musunuz? Ben söyleyeyim; eğer biz güzel dinimizi gerçek manada öğrenmiş olsa idik bu gün haksız yere adam öldüren Müslüman olmazdı.

Dağda ki askerlerimizle çatışan kişiler de Müslüman ama katliam yapıyor, can alıyor. Öte taraftan evvel ki devlet yöneticileri de Müslüman idi ama Allah’ın yaratığı Kürt ırkını kabul etmiyordu ve Kürdüm diyenlere aşağılık gözü ile bakıyordu.

Toros arabalarla onlarca kürdü alıp infaz ediyorlardı. Onlarda devlet eli ile katliam yapıyorlardı. Şimdi meydana gelen bir olayda suçu başkalarında aramak yerine kendimizde arayalım.

Öte taraftan Efendimiz (sallalahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu; “ İki iyi haslet vardır ki, bu hasletler hiçbir münafıkta bulunmaz; Birincisi güzel ahlak, ikincisi dinde derin bilgi (fıkıh) sahibi olmak.
,
”[1]  Yukarıda anlattığımız durumlara düşmemek için kesinlikle güzel ahlak ve din hakkında bilgi sahibi olmak lazım.

Dinde Fıkıh sahibi olup evlatlarına bunu aşılamayan anne ve babaların vay haline... Ey Kürt, ey Türk anne ve baba evlatlarınızın beyinlerine yerleşen bu ırkçılığı yok edin. Eğer fıkıh bilginiz yok ise bilenlerden veyahut Kur’an-ı Kerimden bunları öğrenin.
 
Bunları öğrenmemek ve bilmemek kaybettiğimiz noktayı oluşturuyor. 
 
Kenetlenme zamanı 

Her Müslüman dinde fıkıh sahibi olsaydı bu gün 24 şehit olmazdı, bu gün dağlarda gençler ölmezdi, bu gün kardeş kavgası olmazdı.

İslamiyet’e alt ve üst sınıf kavramı yoktur. Kim takva sahibi ise o üstündür ve üstür. Görüldüğü gibi İslam; Kürt üstür, Türk üstür, Siyah üstür, beyaz üstür demiyor. Ayrıca meydana gelen olayların müsebbibi olarak Kürt kardeşlerimizi görmeyelim.

Çünkü ne kadar dağda ki genç suçlu ise, o kadar da o gençlerin oraya çıkmasını sağlayan statükocu ve baskıcı zihniyetler suçludur. 

Evvel siyasetçiler ve derin planlar içinde olanlar bu bölücülüğün mimarlarıdır. Çünkü bir zamanlar Kürtçe konuşmak suç idi. Kürtçe müzik dinlemek terörist olmaya yetiyordu. Faili meçhuller diz boyu idi. Köye gelen her Toros birilerini alıp sonsuzluğa götürüyordu. Çocuklarının gözleri önünde anne ve babalar işkenceye maruz
kalıyordu. Örgütü bu sebepler vücuda getirdi.

Sizden ricam Türk ve Kürt asılı gençleri maşa etmek isteyenlerin kucağına onları itmeyin. Çünkü gençlerimizi sokağa döküp amaçlarına ulaşırlar. Adeta gençleri kimyasal bir silaha dönüştürüp bize karşı en iyi şekilde kullanırlar. İşte o zaman vay halimize... 35 yıldır bitmeyen bu ölümlerin son bulmasını ve barışın sağlanmasını Cenab-ı Allah’tan niyaz ederim. Bu duygular içinde şimdiden Kurban Bayramınızı kutlar ve kestiğiniz kurbanlıkların günahlarınıza kefaret olmasını dilerim.

Hekimoğlu Süleyman Özcan /İstanbul Times