“Rüye şera qırıje /Savaşların yüzü kirlidir” Şiwan Perwer

Barışın tesis edilmesi için toplumla beraber meseleyi soru ve cevap şeklinde bir fikir telakisi içinde değerlendirmeliyiz. Bu sorunun mağdurları veya taraflarıyla beraber çözüme kafa yormalıyız. Akılla, vicdanla, acıları yarıştırmadan sorunu ortaklaştırarak çıkış yolları aramalıyız. Neticede barış olduğunda kazanan istisnasız toplumun tamamı olacaktır. Barışın hiçbir zaman kaybedeni olmaz. Kavgaların, savaşların tarafları hiçbir zaman kazanmaz. Her alanda insanlara, topluma büyük kayıplar verir. Kan, gözyaşı ve acı ile toplumsal travmalara yol açar.

Meseleye çok boyutlu bakmalıyız. Hep birlikte barışa giden yolda hemhal olmayı başarabilirsek gelecek nesillerimiz için huzur ve barışın egemen olduğu bir ortam sağlayabiliriz. Hiçbir şey insanların yaşamasından daha kıymetli olamaz. Barışa giden yolu destekliyor. Açanlara toplumca minnettarız.

PKK (Partiya Karkerı Kürdistan), Türkçe karşılığı “Kürt İşçi Partisi” bir siyasi partiye dönüşse, Abdullah Öcalan partinin genel başkanı olarak meşru zeminde siyaset yapsa, Türkiye bundan ne zarar görebilir?

Devletin statükosu zaten devam ediyor. Şimdiye kadar acı tecrübeyle kanlı bir süreç yaşatmış toplumun tüm bireyleri olarak yaşanan acılar, çekilen zararlar hepimizce malum. Şimdiye kadar yapılanlara bakarsak; ortaya çıktığı günden beri Türkiye’de ve dünyada yasaklı bir terör örgütü olan PKK’nın meşru zeminde faaliyetine izin olmamasına rağmen on yıllardır binlerce silahlı militanı ile ülkemizin dağlarında, şehirlerinde, her tür meskûn mahallerde eylem yapıyor. Dünyanın birçok ülkesinde organize yapıları mevcuttur. Bu sebepten dolayı Kürt halkının çocuklarına ana dilde eğitim hak talepleri bile statükocu devlet mantığı ile PKK’ya taviz olarak değerlendiriliyor. Devletin statükosu çözümsüz dayatmaları sonucu Kürtler kendilerini son derece rencide edilmiş olarak hissediyor. Sonuç on binlerce insanımızın yaşamını yitirmesine mal olmuş ve faturası bize yüzlerce milyar dolar ekonomik kayba sebebiyet vermiş. Kronikleşen bu sorundan dolayı ülke olarak insan hak ve özgürlükleri, demokrasi konusunda uluslararası arenada çok kötü bir karneye sahibiz. Anayasa ve yasal sistemimiz hiçbir çağdaş demokratik ülke standardına bile erişmemiş. Özgürlük ve demokrasi çıtamız inanılmaz kötü…

Şimdi taraflar açısından gelinen yer; barış yapmak ise insanca barış yapmalıyız. Her iki taraf da Kuyucu Murat mantığı ile barışa yanaşmamalıdır.

Sizlere Kuyucu Murat Paşa diye anılan mezalim bir diktatörü kıssadan hisse anlatmaya çalışayım; Halkına inanılmaz zulüm yapmış, yapılan zulüm sonucu meşhur Celali İsyanları baş göstermiştir. Kuyucu Murat’ın bu zulmüne ram etmeyen Celaliler buna karşı tarihte kahramanlık örneği sayılan inanılmaz güçlü bir dirençle isyan etmişler. Dağlara sığınmışlar. İsyanı zorbalıkla bastıramayıp, Celali
aşireti mensuplarıyla nihayette baş edememiş. Hatta muhalifler karşısında zaman zaman çok zor duruma düşen ve otoritesi sarsılan Kuyucu Murat, bu sefer şeytani bir fikirle muhaliflerine gizli tuzaklar kurmuş.

Muhaliflerini barışa ikna etmek için araya aracı koymuş, nihai olarak diyalog yoluyla ikna ettiği Celali aşiret mensuplarını padişahın davet ettiği barış yemeğinde muhaliflerinin tamamını tuzağa düşürmüş. Muhaliflerin ‘nasıl olsa aracılar kanalıyla barışa gidiyoruz’ düşüncesiyle rahat bir şekilde, silahsız ve öz güvenle gittikleri barış yemeği tümünün sonu olmuş. Kuyucu Murat, verdiği barış yemeğinde topluca muhaliflerini katliama uğratmış. Diri olarak yüzlerce insanı kuyulara gömüp üstlerini toprakla kapatmış. Halkına inanılmaz zulüm eden mezalim bu zat ‘Kuyucu Murat’ lakabını böyle alıyor.

Ancak hafızayı beşer zayıftır. Hafızayı tazeleme adına, derin analize bile gerek duymadan şimdiye kadar barış adına çizilen yol haritalarının tarafların istismarı sonucu nasıl kesintiye uğradığını birkaç örnekle özetleyeyim:

Abdullah Öcalan’ın talimatıyla barış adına silahların sustuğu dönem PKK silahlı güçlerini Türkiye dışına çektiği sırada devletin saldırıları sonucu 500’den fazla PKK’lı öldürüldü.

Yine Abdullah Öcalan’ın talebi üzerine silahlarını bırakıp PKK’dan ayrılıp “barış” için gelenler ve Avrupa’dan Türkiye’ye “barış için gelen” grupların tamamının neler yaşadıkları kamuoyunca malumdur.

En son Habur sürecinden “barış için gelenler” ha keza önce salı verildiler. Akabinde tamamı çok yüksek cezalara mahkûm oldular.

Daha barış görüşmelerinin başladığı bu ilk günlerde bile 10 PKK’lının öldürülmesi. Devam eden KCK tutuklamaları “barış yapıyoruz” diye izah edilemez.

Geçmişte PKK’nın izin ve teskereye giden silahsız askerlere kurdukları pusu ve yine barış görüşmelerinin bu ilk günlerinde karakola sızma sonucu Uzman Çavuş Mehmet Doğan’ın ölümü vb örnekleri çoğaltabiliriz. Bu yaklaşımlar düşmanlıkları körükler. Kısacası neresinden bakarsak iki taraftan da tutarsızlıklar yaşanıyor. Yaşananlar inanılmaz bir güven bunalımına sebebiyet veriyor.

Gelecek adına, barış adına umutları diri tutmak, samimi bir şekilde barışa inanmak, barışa fırsat vermek lazım. Helâlleşmek adına yeni bir beyaz sayfa açmalıyız.

Realist bir değerlendirme yapmalı, sığ düşüncelerden kurtulmalıyız.

Kin beslememek, düşmanlıkları körüklememek, affetmek insani bir meziyet ve büyüklüktür. Bağnazlık illetinden ve ön yargılardan toplumca kurtulmamız lazım. Barış kültürünü geliştirmemiz lazım.

Kürtler ve Türkler’in Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a samimi bir şekilde sonsuz destek verdiği bilinen bir gerçektir. Bu vesileyle umut bağladıkları Başbakan Recep Tayyip Erdoğan şahsında Ak Parti’den bu atılan cesur adım nedeniyle barıştan yana olan herkes gayet memnun. Beklenti net bir şekilde Kürtler ile Türkler arasında adil, hakkaniyetli ve eşitlikçi bir barışın sağlanması üzerinedir.

Şimdiye kadar gasp edilen Kürtlerin tüm haklarının iadesi yapılmalı, onurlu, eşitlikçi statüyle ülke barışa ve huzura kavuşturulmalıdır. Ak Parti’ye verilen destek son Uludere olayında zaafa uğrasa bile halen devam etmektedir. En üzücü olanı da Başbakanın TV ekranlarında Uludere’yi sorgulayanlara karşı öne sürdüğü argüman olarak Hantepe, Gaziantep, vb terör olaylarını koyması veya örnek göstermesidir. Bu değerlendirme yanlış olduğu kadar ayrıca insanların canını acıtan, yaralayan bir üsluptur. Kusura bakmasınlar iktidar mensupları ağızlarını açtıkları an çok onur kırıcı, yaralayıcı sözler sarf ediyorlar. Kendi geçmişte yaşadıkları mağduriyetleri hangi ara unuturlar?

Milliyetçi söylemlere aldırış etmeden ülkenin geleceği için barış sağlanmalıdır. Anayasa ve yasaların çağdaş bir sisteme dönüşmesi ülkede yaşayan tüm insanların ortak menfaat ve arzusudur.

Erdemli bir eda ile Türkiye Harp Malulü Gaziler Şehit Dul ve Yetimleri Derneği Adana Şube Başkanı Ersin Güluçar’ın, "30 yılı aşkın süredir akan kanın durması için Abdullah Öcalan ile görüşülmesinde bir sakınca yok. Bu görüşmeleri istemeyenin vatandaşlığından şüphe ederim.” sözü ile toplumun her katmanından barışa destek verildiğinin önemli göstergelerindendir. Barışı sağlayanların, bu süreçten rol üstlenenlerin toplumun ezici çoğunluğu tarafından mutlak destekleneceği kesin ve aşikâr. Başlatılan barış süreci adil ve hakkaniyetli olmalı, şeffaf bir şekilde tüm topluma açık halde yürütülmeli, her katmanın desteği ile çizilecek yol haritası yürümelidir. CHP, Ak Parti, BDP, İmralı ve diğer görünmeyen aktörler öncelikle barış sürecini sabote edecek beyanatlardan, yaralayıcı sözlerden kesinlikle uzak durulmalıdır. Üslup ve dilin barışa hizmet etmesi çok önemlidir.

İstanbul Times / Maksut Konyar