Başbakanın, seçimleri kazandığı ilk dönemi Avrupa Birliği'ne ekipçe adeta kamp kurdu. Mütemadiyen tüm AB başkentlerinde tur atan, Avrupa Birliği'ne Türkiye’nin tam üyeliği için olağan üstü gayretler sarf etti. Türkiye’yi her alanda 1. sınıf demokrasi ülkesi yapmayı ve her alanda pozitif değişim ile dönüşümü taahhüt eden fakir bir aile geleneğinden gelen, bizlerle aynı yöne bakan, herkesin ve her kesimin mağduriyetini gören mağdur bir siyasi hareketin temsilcisi Recep Tayyip Erdoğan’ı Başbakan ve iktidar seçtik.   
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Ak Parti İktidarında en çok çözeceğini taahhüt ettiği iki konu vardı. 
1) “Türkiye mutlaka Avrupa Birliği'ne girecektir. Asgari AB standartlarında anayasamız seçim yasamız ile tüm yasalarımız mümkün olan en hızlı bir takvimle 1. sınıf demokrasilerde olduğu bir seviyeye kavuşturulacağının,   
2) Kürt sorunu, Alevi sorunu, Başörtüsü sorunu vs. tüm var olan bu sorunlar benim sorunlarımdır.  Mümkün olan en kısa sürede var olan sorunları barışçıl bir çerçevede çözüme kavuşturacağının taahhüdü ve sözünü tüm halka verdi. “
Özellikle lokal Ak Parti ve Başbakan şahsına ve iktidarına zarar vereceği kesin olan, Ergenekon tarzı terör yapılarını çözmekle ve hukuk karşısına çıkarmakla çok net tavır takındı. Bu, bir nebze olsun ülkeyi hukuk ve demokrasi adına rahatlattı, ancak yetmedi. Bu anti hukuk yapılarla mücadele bile söz konusu Kürt coğrafyasına gelince yetersiz ve eksik kaldı. Bu bölgede Kürtlere yönelik yapılan faili meçhul cinayetlerin üstüne yeteri kadar gidilmedi. Yapılanlara baktığın zaman onca kanunsuzluklara karşı yeterli cesur adımlar atılmadı. Tüm bu geçmişte işlenen suçların failleri şimdilik hukuk karşısında hak ettiği cezaları bulmadı. 
En çok değişimden söz eden, her uluslararası platformda “insan” birey esaslı pozitif dönüşüm ve öncelikle “insan hakları” vurgusu yapan, şimdilerde ise özellikle yurt içinde bu fikir ve görüşlerinde anlaşılan esame kalmamış. Sanki özgürlükçü fikirlerinden caymış, özelikle Kürt sorunu karşısında aynı geçmiş muktedir statükocular tavrına bürünmüş.   
Başbakanın içindeki o var olan gizli diktatörlükte hep depreşiyor.        
“Eleştiri keskin bıçaktır. Hiç kimsenin canı bu acıya dayanmaz.”
 Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, vicdanlı fikir insanlarına, gazeteci, yazarçizerlere, akademisyenlere, aydınlara kadar tüm değişimcileri, “Kürt sorunu” hakkında eleştiri yapanları toptan ima yolu ile olsa dahi tehdit etmesi Türkiye demokrasisi açısından bir talihsizliktir. 
Başbakanın şunu çok iyi bilmesi lazım, bu ülkenin feraset sahibi halkı, demokratları, aydını, entelektüeli, yazarçizeri, düşünen insanları, o tarz nobran tehditlere pabuç bırakmaz. İlk değil Başbakan gibi çokça muktedir, kılıcının iki tarafı keskin iktidarlar bu yolu denemiş, ancak tamamının sonu malumlarınızdır. 
İronidir, şu an anti demokratik tavırlarını şikâyet ettiğim ancak kendim dâhil tüm çevrem, sevdiklerim şimdiye kadar oyunu ve desteğini alan eski İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanı şimdiki Başbakan Recep Tayyip Erdoğan şahsında 3. Dönem Ak Partidir.   
Gerçek manada demokrasi ve özgürlük taahhüdü olarak Kürt sorunu başta olmak üzere tüm sorunlara kalıcı çözüm sözü maalesef halkın beklentilerine cevap olmamakla beraber, Başbakanın, Milliyetçi ruh hali dışa vurdu.    
Mağdur olan siyasi hareketin temsilcisi partisi ve siyasetçisi diye Başbakanın şahsında Ak Partiye 3. dönem iktidar eden bu ülkede yaşayan yığınlarca dışlanmış, yok sayılmış, ezilmiş halkın ezici çoğunluğunun Ak Parti iktidarına destek vermelerinin çok basit iki nedeni var.
1- İlk dönem mağdur olmasından dolayıdır.
2- Daha sonra AB standardında hak, özgürlükler, yasal, anayasal düzenleme vaadi. Başta Kürt sorunu olmak üzere kronik tüm sorunları Türkiye gündeminde bir daha yaşanmayacak şekilde barışçıl bir yolla çıkaracağına dair söz verdiği için desteklendiğini çok iyi bilsin.  
Soru: Ak Parti siyasal iktidarı tek başına 9. yılında tüm seçilmiş ve atanmış makamlar Ak Partili kadrolara teslim edilmiş iktidar ve muktedir halde,  AB Standardında anayasa ve yasalara sahip, tam bir demokratik ülke olabildik mi? Maalesef HAYIR! Avrupa Birliğine girebildik mi? HAYIR !
İkinci soru: Kürt sorunu başta olmak üzere barışçıl bir metod ile tüm sorunlarımızdan arındık mı? Maalesef o da HAYIR! “Adeta bu konularda ayak sürtüyor“
Başbakanın sıkça atıfta bulunduğu Azeri bir atasözüdür ”Zulüm ilen abad olunmaz”  Sorumlu makamlarda olanların dikkat etmesi gereklidir.  Başbakan, vicdanı kâmil ve inançlı biri olduğu içindir her kesimden bu kadar teveccüh ile 3. kez, üst üste tek başına iktidar edilmiştir. Referandumlarda ezici çoğunluk EVET demiştir. Cumhurbaşkanı ve Başbakan hiçbir zaman şu gerçeği unutmamalıdır. Verilen her destek bir kul hakkıdır. Taahhüt edilenin ne kadarını gerçekleştirdiğinin karşılığı mutlaka sorulur? Vebal ve günahtır. !
                                                                                                                             Maksut Konyar